Nurcan Şahin Alevli

Nurcan Şahin Alevli

Mail: nsa@teknikelektrik.com

Kafes

Cumhuriyet tarihi’nin en istikrarlı döneminden, en kara günlerine dogru rotamız kırılmaya çalışılıyor.


Sağımız, solumuz, önümüz, arkamız ölüm.


Normalde gazete manşetlerinde “Terörü kınıyoruz, kahrolsun terör, acımız büyük” sözlerinin yer alması gereken bir günde emperyalist güçlerin maşası haline gelmiş gazeteler “Başkanlığınız batsın” manşetleriyle çıkıyor.


Mesaj gayet açık; “Bizim kontrolümüz dışında hareket etmeyeceksiniz.”


Hiçbir acı, hiçbir düşman bazılarını Erdogan’ı hedef göstermekten alıkoyamıyor..


Hükümeti istifaya çağıranlar bizzat bombaları patlatanlarla aynı dili konuşurken hükümet istifa edecek olsa bunu kendine ihanet sayacak milyonları göz ardı edemeyiz..


PKK ellerine silah verse ve dağa çıksalar Erdoğan’ı ve AK parti seçmenini suçlayacak kadar düşmanlık kuşanmış durumda olan bir kesimle karşı karşıyayız..


Her seçimde sandıktan ezici çoğunlukla çıkan iradeyi sokakları terörize ederek mağlup etmek istiyorlar..


Gezi olaylarıyla batıda, PKK eliyle doğuda çıkarmaya çalıştıkları kaosu tüm ülke sathına yayıp ardından ülke nereye gidiyor yaygarası kopararak Erdoğan’ ı göndermek niyetindeler...


Yol haritaları belli;

Emperyalist güçlerin kirli hesapları ile kendi cinnetlerini birleştirerek bir kaos oluşturacaklar...


Erdoğan ve Davutoğlu önderliğinde sımsıkı kenetlenenler,,,


Ve Onlardan ölesiye nefret edenler...


Her iki kesim de çoktan gemileri yakmış durumda.. Çıktıkları bu yolda geri dönmek gibi bir niyetleri hiç yok.


Bu iki kesimin dışında olan apolitik, siyasetin etlisine sütlüsüne pek karışmayan, nedenleri niçinleri pek sorgulamayan, büyük resimmiş, emperyalist güçlerin 50-150 yıllık planlarıymış pek umursamayan ya da bunlara komplo teorisi olarak bakan bir kesim var... Sağdan soldan duydukları haberler veya o dönem ki ruh hallerine, hatta bazen siyasi parti liderlerinin kendilerince sempatik buldukları hallerine göre bile gidip sandıkta oyunu kullanıyor vatandaşlık görevini yapmış oluyorlar.. Bazen oy bile kullanmıyorlar..


Dikkatli bakın: Şu anda az evvel bahsettiğim o cinnetliler tarafından bu kesimin üzerine bir algı ağı örülmeye çalışılıyor.


Bugüne kadar Erdoğan ve Ak Partiye oy vermemiş dahi olsalar tehlike ve tehtit çok daha büyük boyutlara taşındığında tehlikenin farkına varıp Erdoğan’ın etrafında kenetlenme potansiyeli olan bu kesimin kendilerini değil Erdogan’ı suçlayacak ve “Yeter git artık !” diyecekleri, hatta daha da büyük bir kalkışmada kendilerine sorun teşkil etmeyecekleri zemini hazırlamaya çalışıyorlar..

Burada bizlere düşen 

“Ne olacak bu ülke’nin hali?”

“Ülke nereye gidiyor?” sorularına karşılık olarak; El ele verirsek ülkenin çok güzel yerlere gideceğini onlara sabırla anlatmak...


Bu söylemlere katılarak kendi dilimizle çanak tutmamak.


Karamsarlığa eşlik etmek bizim asla düşmememiz gereken bir tuzak...


Mesela; PKK içindeki MİT ajanlarının listesini PKK’ya verip deşifre olmalarına neden olanlar aynı zamanda “MİT uyuyor mu?” yaygarasını koparanların ta kendisi..


Bu algıların “SÖZCÜ” sü biz olmamalıyız..


Sakin olmak zorundayız.. Devlet işini herşeye rağmen yapıyor, MİT’de öyle.. Önüne geçilememiş terör saldırıları çok acı ancak ülkemizde cirit atan onlarca canlı bombanın, yerli ve yabancı ajanların, suikastçilerin de etkisiz hale getirildiği bir gerçek..


Düşman köşeye sıkıştıkça eylemlerinin şiddetini arttırıyor.


Boyunduruk altından çıkmak kolay değil.


Hem içerden hem dışardan Erdoğan’ı, iktidarı ve milletin iradesini yıkmak için vuruyorlar...


En kötüsü ise siyaseti ve bürokrasiyi kilitlemek için ellerindeki her türlü mekanizmayı işletiyor olmaları.


Bakmayın siz onların öyle diktatör Erdoğan diye yüksek perdeden bağırıp çağırmalarına. Devletin idaresini cesurca kontrol eden birine karşı bu kutsal ittifakları..


Anahtar kelime kontrol..

Erdoğan kontrol edilemez tavırlarıyla herseferinde ters köşeye yatırdı onları..


Onlara onların aklıyla karşılık verdi.

Bu topraklarda sağ kalabilmek için zeki olmak şarttı çünkü...


Türkiye uzak ülkelerin, umarsızlığa terkedilmiş, kendi başına buyruk rahatlığında bir ülke değil. Bu coğrafya değerli.. Toprağın altında yatanların üstündekilerden fazla olduğu, uğruna savaşırken can verenlerin el üstünde tutulduğu bir kontrol merkezi burası..Gelen hiçbir zaman gidene üzülmemiş sahip olduğu hazinenin değerini bilerek.. Burada pısırık ya da çok sesli değil tok ve gür sesli bir yönetimle ancak ayakta kalınabilir..


Dünya tarihini az çok biliyorsanız aklınızda kalan en büyük devlet adamlarını düşünün..


Hepsi gerçek anlamda LİDER ve dünyanın kaderine yön veren isimler değil mi?


O halde bu sistemde zorla diretmenin ve gücümüze güç katacak başkanlık sistemini engellemenin tek bir açıklaması olabilir; geleceğe yön verecek bir devlet olmamız istenmiyor..


Başkanlıkla diktatörlüğü ısrarla bağdaştırmaya çalışıyorlar. Oysa seçimlerde ipi göğüsleyebilen, halkın sevgisine mazhar olabilen HERKES o koltuğa oturma hakkına sahip olacak..Zorla değil, dayatmayla değil, tepeden inme değil... Doğrudan Milletin iradesiyle...


Açıkça söylemek istiyorum ki eskinin TEK ADAM dönemleri bile şuanki mevcut darbe sisteminden daha işlevseldir.


Şayet gerçek anlamda lider olmasaydı Fatih, İstanbul’u fethedebilirmiydi?


Viyana kapılarına kadar dayanırmıydı Muhteşem Süleyman?


Ya Anadoluya gelirmiydi Alparslan?


Üstelik şimdi, Halk, yani Biz seçeceğiz bu liderleri.


Hakça, adil, dürüst ve yürekli bulmadığımız her kişiyi o koltuktan almak bizim elimizde olacak.


Türkiye bu coğrafyada kafesin içinde bir ülke gibiydi...


Başında da hep bir terbiyecisi..

Otur, otur !

Kalk, kalk !

Görünürde yıllarca o kafes bizi dışardaki tehlikelerden koruyordu ama aslında dışardan yemlenen bir hayvanın acziyetindeydik..


Biraz doğrulmaya yeltendiğimiz her seferinde kafamıza vuruyordu terbiyecilerimiz.


Erdoğanla doğrulmaya yeltenmekten çok daha fazlasını yaptık.


Doğrulduk, ayağa kalkıyoruz..

Bir şiir okuduğu için demir parmaklıklar ardına gönderilirken muhtar bile olamaz denilen bir adam..


İşin trajikomik tarafı ulaşamadığı tek makam muhtarlık..


Herseferinde halkın ezici oyuyla göğüsledi iktidarı...


Buna rağmen Cumhuriyet tarihinin en büyük saldırılarına maruz kaldı-kalıyor..


Çünkü kontrollerinden çıkan bazıları gibi asamadılar, darbeyle indiremediler, zehirleyemediler..Onlarca suikast girişiminden sağ kurtulmayı başardı.


“İktidar ancak, eğilip onu alma cesareti olanlara verilir” diyor Dostoyevsky.


Erdoğan cesur bir adam

Azimli

Hedefleri var

Planları var

Daha da önemlisi Onun bir Ümmet davası var.


Günahtan hiç sakınmayan hilebaz sömürgeci güçlerin iki dudağının arasında, varolma çabası gösteren Ümmet...


Erdoğan geçmişin darbe kültüründen kalma Anayasasını ve kendi ülkesinin topraklarında bile karar mekanizmalarını devreye sokmasını engelleyen ya da zorlaştıran bu sistemi değiştirmenin gerekliliğinin gelecekteki kader ayrımımızda önemli bir rol oynadığını öngörmekte gecikmedi elbette..


Başkanlık dedi..

Yangın yerine çevirdiler dörtyanımızı.


Bizlere demokrasi nutukları atan devletler iş kendi kudretlerinin sınanmasına geldimi dünyayı yakıp kavuracak öfkeye bürünüyorlar.


Bizi etlerimiz lime lime olup kalkamayacak duruma gelinceye kadar yakmaya niyetleri var.


Korkmalımıyız?

Hayır.

Erdoğan’ında dediği gibi; Öleceksek, adam gibi ölelim.


Belki de kafesi parçalamamız ve özgür kalmamız için bu yangın gerekliydi..


Milletimiz için,

Vatanımız için,

Ümmet için,

Onurumuz için,

Yeryüzünün hasret kaldığı Adalet için..

Biz, ayağa kalkmak zorundayız...


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar