Nurcan Şahin Alevli

Nurcan Şahin Alevli

Mail: nsa@teknikelektrik.com

Beklenen Zafer

     Televizyon dizisi izlemeyi oldum olası sevmedim.

     Reyting aldıkça konusu değişen, yeni hikayelerle asıl konudan saptırılan, iç içe geçmiş gayri ahlaki ilişkilerle örülmüş, herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı, iyiler bir türlü burnunun dibinde dönen dümenleri göremezken kötü karakterlerin tam yenilgiye uğrayacaklarını düşündüğümüz sahnelerde kapı arkasında hazır bulunarak tüm planları altüst ettiği bu filmler gerçekten benim sabrımın sınırlarının çok ötesinde olduğu için, konu bakımından gerçekten bir sonuca bağlanması kaygısı gütmeden izlediğim 1-2 dizi film dışında hiçbir diziye devamlı bağlanmadım...

     Son yıllarda ülke olarak öylesine bir senaryonun içindeyiz ki artık bitmeyecek bir dramın figüranıymış gibi hissediyorum ve gerçekten tüm yaşananlar aklımın sınırlarını zorluyor...

     Nereden tutsak elimizde kalıyor gibi...

     Yaşadığımız tüm olayları ardarda sıralayıp tahlil ettiğimde ne yana dönsek tuzaklanmış olduğumuz gerçeği yüzüme vuruyor...


     Kısaca üstünden geçelim ;

     Aslında çok akıllıca bir hamle olarak başlamış olan çözüm süreci PKK’nın dünyaya”Kürtler zulüm altında” söylemini tamamen elinden alacak şekilde planlanmış olmasına rağmen araya giren kirli eller vasıtasıyla öyle bir hale getirilmişti ki, PKK’ nın çözüm sürecine ihaneti tartışmasız delillerle sabit olduğu halde Türkiye’ de belli başlı bazı medyaların da itici etkisiyle başlayıp dünya medyası tek perdeden günah keçisini Erdoğan yapıvermişti. 


     İşin ilginç tarafı yıllarca bu ülkede onca yasak ve baskılara boyun eymek zorunda bırakılmış Kürt halkından hatırı sayılır bir kesim bile sanki geçmiş iktidarlar döneminde kendisine yaşatılanları unutuvermişti...


     Kobani olaylarında da durum aynıydı.

     Türkiye’nin yardım etmemesi durumunda da, etmesi durumunda da hem içerde hem dışarda tüm ihtimallere hazır bir söylemle suçlu ilan edilen yine Erdoğan oluyordu...


     Suriyedeki iç karışıklıkların başladığı ilk dönemlerde Erdoğan’a “Neden sessizsin? Kardeşim dediğin Esad’ ın ülkesinde zulüm var” diye yüklenenler, Erdoğan Esed’ e “Yeter bu yaptığın zulüm” dedikçe Erdoğan’ ı sanki savaşın müsebbibi olarak hedefe koyuyordu...


     Gezi olaylarında Erdoğan’a sivil darbe girişimini planlıyor, istifaya zorluyor, başaramayınca “Zalim adam zulmetmekten vazgeçmiyor” algısı ile daha güçlü ve haklıymışcasına vurmaya bahane oluşturuyorlardı...


     Amerika, Rusya gibi süper güçlerin ve Suriye’ de savaşan pekçok unsurun “ne hikmetse” yenmeyi başaramadığı(?!) DAEŞ’ e Erdoğan’ın destek verdiği söyleniyordu. Aynı DAEŞ yine “ne hikmetse” İsrail’ e değil Türkiye’ ye saldırıyordu...


     Almanya birden bire 1915 Ermeni soykırım tasarısını onaylıyor Almanya vatandaşı olan Türk kökenli, Yeşiller Partisinden Eş Başkan Cem Özdemir diye biri bile bu tasarının en şiddetli savunucularından biri oluyordu...


     Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları esnasında içeri atılan askerler için Erdoğan’a demediğini bırakmayanlar, içeri atılan askerler serbest bırakılıp yerine onların içeri atılmasına neden olan FETÖ’ye ait polis ve hakimler gözaltına alınınca bu kez de onların avukatlığına soyunuyor ve Erdoğan’ a demediğini bırakmıyordu...

     İşin daha da enteresan tarafı henüz 17-25 Aralık FETÖ darbe girişimi gerçekleşmemişken FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen Ergenekon ve Balyoz davasından içeri alınan askerlere kumpas kuranlar “hocaefendilerini” yere göğe sığdıramazken ve bulundukları her platformda o sümüklü imam bozuntusunu överken, sanki onlarla hiç alakası yokmuş gibi içeride mahkûm olan askerler için; “Bana dokunan bir yanı vardı, yaşlı başlı adamlar böyle orada hesap verince ciğerim yanıyor benim elimde bir imkan olsa, ben onların hepsine serbestsiniz derim” diyordu...


     En nihayetinde bulamadığını itiraf ettiği kimyasal silah bahanesiyle Irak’a, 11 Eylül İkiz Kuleler Saldırısından sonra Usame Bin Ladin’ i ortadan kaldırma bahanesiyle Afganistan’ a, DAEŞ tehtidi ve barışı tesis edeceği bahanesiyle Suriye’ ye kimseye hesap vermeden girebilen NATO müttefikimiz(?!) Amerika 15 Temmuz’ dan sonra Türkiye’ nin açıkça Terör Örgütü elebaşısı olarak ilan ettiği Fethullah Gülen’i Pensilvanya’ da ağırlamaya devam ediyor ve sudan bahanelerle kendini savunma yüzsüzlüğünü gösterirken yıllardır Tayyip Erdoğan’ ı Suriye’ nin içişlerine karışmakla itham eden HİÇ KİMSE “Neden Türkiye’ yi karıştırıyorsun” diye Amerika’ya sorma gereği bile duymuyordu...


     Hatta tüm Batı aptal’ a yatmış durumda neredeyse sesli olarak “Darbeyi ne hakla bertaraf edersin?” diye Erdoğan’a hesap soracağı bir pozisyon alıyordu...


     Bizim ülkemizdeki hümanist geçinen soytarıların benzerlerinden bu ülkelerde bulunmuyordu belli ki... Çünkü hiçkimse devletini Türkiye’nin içişlerine karışmakla itham etmiyordu...


     Mısır, Irak,Suriye,Filistin ve pekçok İslam ülkesinde dökülen milyonlarca mazlumun kanını görmezden gelen İnsan Hakları, darbecilerin hayatları için endişelerini ard arda dile getiriyordu...


     FETÖ’ yü yıllar yılı hainlikle, takiyecilikle, bir tehtit olarak görmüş olanlar, FETÖ’ nün iftiralarıyla Erdoğan’ a saldırıyordu. Türkiye’de neredeyse tamamı asker eliyle, laiklik ve Kemalizm parantezinde yapılan onca darbeyi yok sayıp 15 Temmuz’ u Siyasal İslam Darbesiymiş gibi lanse ederek yine İslam’a ve Erdoğan’ a saldıran laik kesime FETÖ destek veriyordu...

     At izi it izine karışmış kelimesinin yetersiz kaldığı bir noktadaydık. İzlerin sahipleri yer değiştirmişti...


     Tüm bunlar ilk aklıma gelenler.

     Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemde verdiği mücadelelere bakınca haketmediği o diktatör yaftası’ nın kendisine nasıl yakıştırıldığını hatırlamaya çalıştım...


     Neydi Erdoğan’ a diktatör demelerinin gerekçeleri?


     Sorsanız inanın somut gerekçeler bile sunamaz hiçbiri.


     Ellerinden alınan tek şey başkalarının hayatlarına hükmetme lüksü çünkü...


     Ne kadar çetin mücadelelerden geçtiğini düşününce kendisine sonsuz bir minnet duygusu ve dua yükseldi içimden. 


     Düşünün, en somut ve bilinen mücadele; başörtüsü meselesi; Kimseye zorla baş örttürme meselesi değildi bu. Pekçok konuda gasp edilmiş haklarını isteyen ülkedeki dindar kesimin sesi ve neferi olmuştu Erdoğan orada. Uzun süreli, acımasız saldırıların hedefinde kalmıştı. Kimsenin özgürlüğü kısıtlanıyor değildi oysa, sadece Cumhuriyet Türkiyesindeki başörtülü kadınlara sosyal hayatta bir yaşam alanı açma mücadelesiydi bu yaftalamalara neden olan gerekçeler.


     Seçimle başa gelmiş, halkın güvenoyunu defalarca almış Erdoğan’ ın yaptığı hiçbir icraatı asla taktir etmeyen, sanki her yaptığı kendi havalarını, sularını zehirliyormuşcasına davranan, jakobence bir kibirle kendilerine sürekli hesap verilmesini isteyen had hudud bilmeyen Erdoğan düşmanları,,, dışarıdaki “büyük canavarın” kullandığı içerideki “küçük” sürüngenler...


     Şayet Erdoğan zamanında uyanmış olmasa ve 15 Temmuz’ da darbe başarılı olsa idi “benim elimde bir imkan olsa, ben onların hepsine serbestsiniz derim” dediği belki de haala cezaevinde olacak olan Ergenekon ve Balyoz mahkumlarını FETÖ yine kendi serbest bırakacak ve onları Erdoğan’ ın elinden kurtarmış biri olarak kutsanacaktı kimbilir...


     Görüyorsunuzya; yaptıkları her iblisliğin hem zehirini hem panzehirini ellerinde bulunduruyor ve olayların gidişatına göre her şekilde durumu lehlerine çevirebiliyorlar.


     Elbette ki vazgeçmeyecekler.

     Bütün emareler bunu gösteriyor.

     Ülkeyi işgale kalkışacak bir cinnetin sahipleri hepsi...


     15 Temmuz’dan sonra Türk Milletinin cesaret ve kararlılığı, içeride sağlanmış olan Milli Mütabakat Erdoğan’ a aynı söylemlerle saldırmalarına engel teşkil ettiği için daha geniş kapsamlı planlar hazırladıklarını gözlemlemek zor değil.


     Amerika ikiyüzlü tutumunu artık saklayamayacağı kadar açıktan sürdürüyor.


     Avrupa ülkeleri’nin pekçoğunda da durum farklı değil. Avusturya’da Viyana Uluslararası Havalimanı reklam panolarında ardarda Türkiye aleyhine “Türkiye tatili sadece Erdoğan’ı destekler” ve “Türkiye, 15 yaş altı çocuklarla cinsel ilişkiye izin veriyor” başlıklı kışkırtıcı yazılar yayınlanabiliyor. 


     Şaka gibi. 

     Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’ yi bu çirkeflikler karşısında iyice agresifleşip kendileriyle ilişkilerini koparararak “tehtit ülke” konumuna sokmak ve buradan bir savaş bahanesi koparmak istiyorlar...İşte bu noktada bugüne kadar bunların değirmenlerine su taşımış olan içimizdeki sürüngenler de artık onlar için kullanılabilirliğini yitirmiş olacak...Çünkü hernekadar Erdoğan’ dan nefret etseler de nihai olarak hedeflenen bir savaşta bu ülkeye saldıran hiç kimse onların hayatta kalmasıyla ilgilenmeyecek...


     Bu sürüngenlere buradan açıkça çağrı yapıyorum;

     ERDOĞAN’ A RAHMET OKUYACAK DURUMA GELECEKSİNİZ...ARTIK KENDİNİZE GELİN.


     Amerika dahil 170 ülkede binlerce vakıf yüzlerce Üniversitesi bulunan, 40-50 yıldır ilmek ilmek hayata konan devletler üstü bir aklın ürünü olan FETÖ’ nün sadece Türkiye’de temizlenmesi yeterli mi peki? 


     Asla değil. 

     Belli ki “üst akıl” böylesine ciddi bir zaman ve emek harcadıkları bu projeden vazgeçmeyecek. İblisçe ve sinsice girip ülkeleri, ülkelerdeki kilit insanları kendi saflarına dahil ediyorlar.


     2011 yılında Erdoğan’ dan Tayyip ağabey diye bahseden ve “Tayyip Ağabeyi para vermesi için sıkıştırdık. ‘Beni niye sıkıştırıyorsun?’ dedi. Ben de ‘Başka bir ağabeyimiz yok’ dedim. Tayyip Bey 50 milyon dolar borcumuzu sildi.” diyen Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev’a bakalım; 


     Atambayev Rusya ile uçak krizi yaşadığımız dönemde Türkiye’ nin Rusya’ dan özür dilemesi gerektiği çıkışıyla ülkemizde tepkileri üzerine çekmişti...


     Yakın tarihte ise “Bizim kadınlarımız 1950’lerden beri mini etek giyiyor ve asla canlı bomba olmayı düşünmediler. Kıyafetler insanın fikrini değiştirebilir. Kırgızistan’ı beğenmiyorsanız istediğiniz yere gidebilirsiniz. Yol paranızı veririz, Suriye’ye bile gidebilirsiniz” şeklinde islami kesimi hedef alan söylemleriyle yine gündeme geldi...


     Katıldığı bir televizyon programında Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu; “FETÖ Orta Asya’da Kırgızistan’ı kendisine üs olarak seçti. Her geçen gün orada bunların yapılanması büyüyor ve Kırgızistan yönetiminin içine de sızıyorlar. Onlara da böyle bir darbe girişiminde bulunabileceğini söyledik” demişti. Çavuşoğlu’nun bu sözlerini kendisine soran gazetecilere Atambayev; “Bu, absürt bir iddiadır”. cevabını vererek aslında FETÖ’ nün Kırgızistan’ da darbeyi kansız başardığını göstermiş olmuyor mu?


     Şayet bugüne dek çok büyük mücadeleler verdiğinizi ve artık bu mücadelenizin meyvelerini toplayacağınızı hayal ediyorsanız üzgünüm. Size güzel şeyler vaad etmek isterdim. Ancak size Rabbimizin vaadinin daha büyük olduğunu hatırlatarak asla vazgeçmemenizi salık verebilirim. Çünkü daha yeni başladık. Dünyamızdan vazgeçelim ve dua edelim ki emeklerimizin bu dünyada karşılığını evlatlarımız alabilsin. 


     Unutmayın; son nefesinize kadar savaşmanız gerekse ve galibiyeti bu dünyada tadamazsanız bile zafer inananlarındır.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar