Trump’ın Doğu Kudüs’ü de içine alacak şekilde İsrail’in başkenti olarak kabul ve ilanının 1917 işgalinden tam yüz yıl sonra yapılması bir sembolizm içeriyor mu?Prof. Dr. Cengiz Tomar
11 Aralık 1917’de, Kudüs’ü iÅŸgal eden Ä°ngiliz General Allenby’nin Haçlı seferlerinin artık sona erdiÄŸini söylediÄŸi rivayet edilir. OrtadoÄŸu’da zaten her ÅŸey toz dumanken, Arapçanın Åžam lehçesiyle ifade edersek “fevkanîn tahtanîn”, yani altüst olduÄŸu bir kaos ortamındayken, Trump’ın DoÄŸu Kudüs’ü de içine alacak ÅŸekilde Ä°srail’in baÅŸkenti olarak kabul ve ilanının, bir atom bombası etkisi yaratarak bölgenin kıyameti olabilecek, belki de OrtadoÄŸu’da “büyük patlama”ya yol açacak bu açıklamanın, 1917 iÅŸgalinden tam yüz yıl sonra yapılması bir sembolizm içeriyor mu? Buna 2 Kasım 1917 tarihli Balfour Deklerasyonunu’nun yüzüncü yıl dönümü ve 1967 Altıgün Savaşı sonucunda DoÄŸu Kudüs’ün iÅŸgalinin 50. yıl dönümü sembolizmlerini de ilave edebiliriz. En azından Trump’ın bu sembolizmi idrak edebilecek rafine bir ÅŸahsiyet olmadığı hususunda hepimizin ittifak ettiÄŸi kesin gibi. Peki, öyleyse ne oldu da ABD baÅŸkanı bu günlerde böyle bir karar aldı?
Åžayet sembolizm çok inandırıcı gelmiyorsa, Trump’ın seçim çalışmaları esnasında Kudüs’ü Ä°srail’in baÅŸkenti olarak tanıyacağını vadettiÄŸini söyleyerek bu soruyu cevaplayabilirsiniz. Ama bu yanıt da “neden ÅŸimdi” sorusuna tatmin edici bir karşılık deÄŸil gibi.
Ne yüzüncü yıl sembolizminin ne de Trump’ın bu konuda söz vermiÅŸ olmasının, Kudüs’ün bugünlerde baÅŸkent olarak tanınması için yeterli sebep olmadığını düÅŸünüyorsanız, cevabı daha derinlerde, son yıllarda OrtadoÄŸu’da meydana gelen deÄŸiÅŸikliklerde aramamız gerekecek. OrtadoÄŸu’ya bir bahar meltemi getiremeyen “Arap Baharı”nın, bölge sosyolojisinde mevcut canlı etnik ve mezhebi toplumsal fay hatlarını, bir daha onarılamayacak ÅŸekilde ayrıştıran bir depreme dönüÅŸtüÄŸü çok açık. Åžüphesiz bölge bundan sonra asla eskisi gibi olmayacak. Ancak bu kaostan sonra da ÅŸöyle veya böyle bir düzen kurulacak. ABD baÅŸkanının son Kudüs hamlesi ise bu kırık fay hatlarını darmadağın ederek kendi çevresinde yeni bir uydular düzeni yaratmaya yönelik bir çaba gibi duruyor. Ama tıpkı Barzani’nin referandum kumarında olduÄŸu gibi, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali, daha açık tabirle tüm Arap ve Ä°slam dünyasını kaybetme riskini de içeriyor.
ABD Kongresi 1995 yılında aldığı bir kararla ABD büyükelçiliÄŸinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını onaylasa da, ABD baÅŸkanları, durumun nezâketine binaen, altı aylık periyodlar halinde bu kararı erteliyorlardı. Peki, bugün ne oldu da ABD bu karardan tam 22 yıl sonra böyle bir iÅŸe kalkıştı?
ABD’nin özel olarak Suriye ve Irak’ta, genel olarak OrtadoÄŸu’daki stratejik hataları, en nihayetinde Kudüs’ü Ä°srail’in baÅŸkenti olarak tanıyarak bölgede yapmış olduÄŸu vahim hatalar zincirine bir yenisini eklemesiyle sonuçlanmakta. Terörizm ve radikallikle savaÅŸ adı altında Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerdeki devlet sistemlerinin çökertilerek fiilen bu ülkelerin bölünmesi, en çok ABD’nin bölgedeki rakipleri olan Rusya ve Ä°ran’a yaradı. Rusya Suriye’deki etkisini pekiÅŸtirip neredeyse batı Suriye’yi fiilen manda yönetimine dönüÅŸtürdü. Ä°ran ise Irak ve Suriye’de nüfuz kazanarak Lübnan ve Hizbullah vasıtasıyla karadan Ä°srail’e ulaÅŸma imkanını yakaladığı gibi, Yemen ve Bahreyn gibi ülkeler yoluyla ABD’nin körfezdeki müttefiklerini muhasara ederek tehdit eder hâle gelmiÅŸ durumda. ABD, müttefiki ve stratejik ortağı Türkiye’yi Suriye meselesinde terk ettiÄŸi gibi, ülke için tehdit oluÅŸturan PKK, PYD/YPG ve FETÖ gibi örgütlere destek vermek suretiyle bölgedeki en önemli müttefikini Rusya ve Ä°ran ile iÅŸbirliÄŸi yapmak zorunda bırakmış durumda. Buna bir de Körfez’de Suudi Arabistan ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri tarafından sıkıştırılan Katar’ı ekleyelim.
ABD, OrtadoÄŸu’daki hatalı politikaları sonucunda oluÅŸan Türkiye, Rusya, Ä°ran ve Katar bloÄŸuna karşı, kendi liderliÄŸinde Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile Mısır ve Ä°srail’den müteÅŸekkil bir blok oluÅŸturmuÅŸ durumda. DEAÅž’ın alan hakimiyetinin bitmekte olduÄŸu esnada atılan bu adım, Trump öncülüÄŸünde ABD, Muhammed bin Selman öncülüÄŸünde Suudi Arabistan (ve Körfez) ile Ä°srail arasında son dönemde ortaya çıkmaya baÅŸlayan mutabakatın bir ürünüymüÅŸ gibi görünüyor. Zira Ä°ran’ın son zamanlarda bölgede ele geçirdiÄŸi nüfuz en çok Ä°srail, Suudi Arabistan ve dolayısıyla ABD’yi tehdit ediyor.
Hem Hariri’nin Riyad’da istifaya zorlanması hem de Mahmud Abbas’ın Filistin yönetimi adına kabul edilmesi, imkansız ÅŸartlar ihtiva eden bir barış anlaÅŸmasına zorlanması da bu mutabakatla açıklanabilir. Zira Abbas da son günlerde DoÄŸu Kudüs yerine ÅŸehrin hemen güney doÄŸusundaki Ebû Dîs kasabasını Filistin’in baÅŸkenti olarak kabul etmeye zorlandı. Sina’dan bir kısım toprağın Filistin yönetimine (muhtemelen tazminat olarak) verilmesiyle Mısır’ın da bu bloÄŸun oluÅŸmasında katkısının olması istendi. Mısır’ın çok yakın bir zamanda Kızıldeniz’deki iki stratejik adayı Suudi Arabistan’a vermesini de bu mutabakat çerçevesinde deÄŸerlendirelim. Muhtemelen Sisi de bu mutabakat sayesinde mali yardım ve siyasi destek almak suretiyle iktidarını pekiÅŸtirmek istemiÅŸtir.
Ancak evdeki bu hesap her zaman OrtadoÄŸu çarşısına uymayabilir. Trump Kudüs’ü Ä°srail BaÅŸkenti olarak tanıyarak satrançtaki hamlesini yapmış durumda. Åžüphesiz baÅŸta Türkiye olmak üzere Ürdün ve Ä°slam dünyasından pek çok ülke bu karara büyük tepki gösterecek. Ama burada esas belirleyici olan Mısır ve Suudi Arabistan (Körfez) halklarının ve yönetimlerinin tutumları olacak. Mısır ve Suudi Arabistan halkları büyük bir tepki gösterirse, yönetimlerin buna karşı reaksiyonu OrtadoÄŸu’da bütün düzeni deÄŸiÅŸtirebilir...
Son söz: Kudüs’e barış gelmeden OrtadoÄŸu’ya barış gelmez.
www.dunyabulteni.net
Yorum Yazın