Karıncalar oldukça uyumlu bir toplum olarak yaşıyorlar. Kolonilerinin büyük bir kısmı ise dişi karıncalardan oluşuyor. Çünkü tek görevi olgunlaştığında genç bir kraliçe arı ile çiftleşmek olan erkek karıncalar, görevleri bittikten kısa bir süre sonra ölüyorlar.
Fedakârca kolonilerine bağlı olan karıncaların yaşama amaçları bireysel değil çünkü kolonideki hayatın devamı için gerektiğinde ölümü seçmekten de çekinmiyorlar.
Karıncaların çiftleşmeleri adeta bir seremoni özelliği taşıyor. Erkekler önceden gelerek, genç kraliçeyi bekliyorlar. Bir dişi yere konar konmaz (çiftleşmeden önce dişi de kanatlıdır), 5-6 erkek karınca kraliçe etrafında yarışa başlıyor. Dişi yeteri kadar sperm aldığında, özel bir titreşimli sinyal gönderiyor. Bu sinyal sayesinde erkek, dişinin ayrılmaya hazır olduğunu anlıyor. Çiftleştikten bir süre sonra erkek karınca ölüyor. (1)
Böyle bir fedakârlık, açıklanması çok zor bir davranış değil mi? Erkek karıncanın ölümü göze alarak, soyunun devamı için ölümüyle bitecek bir çiftleşme uçuşuna çıkması, her canlının sadece kendi hayatının devamını gözettiğini iddia eden evrim teorisi ile açıklanabilir mi?
Bu fedakârlık ancak erkek karıncanın Yaratıcısının ilhamı ile hareket ettiği gerçeği ile açıklanabilir. Evrim teorisinin iddia ettiği gibi doğal ayıklanma süreci geçirdiği söylenen bir canlının, bu fedakârlığı milyonlarca yıldan bu yana sürdürmesi mümkün değil. Erkek karıncaların bu “ölüm” uçuşundan kaçmaları, karıncaların soyunun tükenmesi demek olacaktı. Halbuki bugün de yüzbinlerce üyeli kolonileriyle dünya üzerinde hayatlarını sürdüren binlerce çeşit karıncadan biri bile kendisi için “son” demek olan bu uçuştan kaçmıyor.
Dişi karınca çiftleşmeden sonra kendi kolonisini oluşturmaya uygun bir yuva arıyor ve bulduğunda buraya girerek ilk iş olarak kanatlarını koparıyor. Daha sonra girişi kapatarak haftalarca, bazen aylarca yiyeceksiz ve yalnız başına kalıp, ilk yumurtalarını bırakıyor. (Bu süre zarfında kanatlarını yiyerek hayatta kalıyor.) İlk yumurtalardan çıkan larvaları kendi salyasıyla besliyor. Bu uzun süreli ve zorlu uğraş da tam bir fedakârlık örneğidir. Ama bunun karşılığında kraliçe hayatının geri kalan kısmında, kolonisi tarafından besleniyor.
İlk sürü sınırlı yiyecek sebebiyle küçüktür. Bunlar koloninin ilk işçileri ve sonra gelenlere onlar bakıyorlar. Bu özenli bakımla yetişen yeni nesil karıncalar da iyi beslendikleri için daha iri oluyorlar.
Erkek karıncaların ömürleri fazla uzun olmuyor. Çiftleşme uçuşundan birkaç saat sonra veya bir iki gün içerisinde ölüyorlar. Ancak ne ilginç ki her erkek karınca, seneler sonra doğacak yavruları için sperm bırakıyor. Peki bu spermler nasıl canlı olarak saklanıyor ve uzun seneler boyunca, yumurtaları dölleyerek yeni karıncalar meydana getiriyor? Bir sperm bankası mı var?.. Evet.
Her kraliçe karıncanın vücudunda bir ‘sperm bankası’ vardır. Kraliçe, erkek karıncanın kendisine enjekte ettiği spermleri, vücudunun orta bölmesinin kenarındaki bir çantacıkta saklar. “Spermatheca” denen bu organda spermler hareketsiz hale gelir ve yıllarca bu bekleme durumunda kalabilirler. Sonunda kraliçe, spermin üreme bölgesine geçişine izin verdiğinde, spermler birer birer ya da gruplar halinde tekrar hareketlenirler ve kraliçenin yumurtalıklarından aşağıya doğru gitmekte olan yumurtayı döllemeye hazır hale gelirler.(2)
Yani kısaca, son yıllardaki yüksek teknoloji ile uygulanabilen sperm bankasının insanlardan çok daha önce karıncalar tarafından kullanılmış diyebiliriz.
50 sene öncesine kadar insanların belki de hayalini bile kuramadıkları bu mekanizmayı, karıncalar milyonlarca yıldan beri uyguluyorlar. Karıncalar bu mekanizmayı laboratuvarlar kurup kendi vücutlarına yerleştirmediklerine göre, ilk var oldukları andan beri bu mekanizmaya sahip olmaları gerekmiyor mu? Aksini iddia edecek olanların cevaplaması gereken birçok soru var. Mesela birkaçı:
Erkek karıncalar çiftleşme uçuşundan sonra hemen öldüklerine göre, soylarının devamı için gerekli olan sperm deposunun meydana gelmesine fırsat kalmadan, soylarının milyonlarca sene önce tükenmesi gerekmiyor muydu? Çiftleşme uçuşundan sonra erkek karıncalar ölmüyor idiyse, bugün neden ölüyorlar? Doğal ayıklanma sebebiyle mi ölüm uçuşundan sonra yok olmanın daha “uygun” olacağını mı düşünmüşler?
“Sperm bankası”, karıncalar ilk yaratıldıklarından beri mevcutsa, bu mekanizmayı karıncaların vücutlarına kim koymuştu?
Sadece karıncaların soylarının devamı konusunda bile Allah’ın üstün yaratmasını kabul etmek istemeyenler için binlerce sorumuz var. Mantık dâhilinde ve delillerle cevaplayamadıkları bu soruların hepsi, evrimcilerin iddialarını imkânsız kılarak yaratılış gerçeğine işaret ediyor.
Kur’an, karıncaların genel olarak dişi olmalarına ve bir toplum halinde yaşamalarına, insanların bu gerçeği keşfinden 1400 yıl önce dikkat çekiyor. Süleyman (as)’ın orduları tarafından ezilmemek için birbirine çağrıda bulunan karıncalardan şöyle bahsediyor:
Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: “Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları farkında olmaksızın sizi kırıp geçmesin.” (Neml Suresi, 18)
Dipnotlar
1: National Geographic, June 1984, sf.790-791
2: Bert Hölldobler-Edward O.Wilson, Journey to The Ants, Harvard University Press, Cambridge, 1994, Sf.30
Facebook Yorum
Yorum Yazın