Dünyayı yöneten kapitalist-emperyalist güçler yeni bir nesil yaratmak için uzun zamandır çalışıyorlar ve bu çalışmalarının karşılığını almış yeni bir nesil türetmiş durumdalar. Bunu sosyal medya, televizyon sinema gibi iletişim araçları ile bunu başarmış görünüyorlar. Emperyalistlerin bunu yapmaktaki amaçları ailesinden, geleneklerinden, dini ve milli duygularından, ahlaki erdemlerden yoksun sadece kendi keyfini, eğlencesini düşünen, kendi dışındaki herkesin ve devletin kendisine köle olduğunu düşünen mutasyona uğramış bir topluluk oluşturmaktı ve maalesef bunu da başardılar. Adına da ‘’Z kuşağı’’ diye bir ad verdiler. Bir tanımlama yapınca kendilerini bir halt zannetmelerini sağladılar. Bu geri zekâlı, bencil, duygusuz nesiller ileride özgür olacaklarını zannediyorlar ancak olacakları tek şey kapitalistlerin kölesi olmaktır. Bunu fark edemeyecek kadar ahmak bir kuşak yetişti.
Bu ahmaklar, hayatları boyunca hiçbir işte çalışmamış, çalıştırılmamış, hiçbir şey üretmemiş ve üretemeyecekler ve sonunda da devletlerinin yıkılmasına neden olup, emperyalistlerin kölesi olacaklar. Bu ahmakların yaşam biçimi ellerinde telefon ya da tablet evde anne babasıyla oturmaktan ziyade kendi odalarında internette, sosyal medya da ya da oyun oynamaktan ibaret, tabi bu sırada anne babaları yemeklerini, kahvelerini odalarına taşıyorlar. Bu yatağını düzeltebilmekten aciz, pijamalarını dahi katlayamayan, tuvaletlerini bile yapabilmekten aciz geri zekâlılar da odalarından ailelerini ve devletlerini bir şey bilmemekle, üretmemekle suçluyorlar. Üretmek nedir, bilgi nedir bilmiyorlar. Ancak edebiyatını yapıyorlar. Kulaklarında kulaklık, ellerinde cep telefonu-tabletler ve abuk sabuk isimli kahveler içerek her şeyi eleştirmekten başka bir şey bilmeyen dengesiz bir nesille karşı karşıyayız.
Aileler her şeylerini bu çocuklar için harcıyorlar ancak yaranamıyorlar. En ufak aksilikte anne babalık görevlerini yerine getirmemekle suçlanıyorlar. Bizim çocukluğumuzda ülkemiz ekonomik olarak çok daha zor durumda iken, durumumuza bakıp okumamız gerekiyor diye düşünüp okuyup, ailemize ve ülkemize faydalı olmak gayretinde idik, şimdiki nesil ise ailemiz bizi okutmak zorunda diyor, bizi dünyaya getirdiniz parayla da olsa bizi okutacaksınız diyorlar. Diğer insanların ne durumda olduğu umurlarında değil, örnek veriyorsun bak bizim çocukluğumuzda hiçbir şey yoktu, Afrika vs ülkelere bak oradaki insanların suyu dahi yok, hiçbir imkâna sahip değiller diyorsun ama anlamıyorlar, bana ne onlardan ya da sizin çocukluğunuzdan diyorlar, bana şunu sağla, bunu sağla diyorlar. Sen çalış kendine sağla deyince aileler ve devleti suçluyorlar, çünkü aileleri ve devleti kendilerine köle olarak görüyorlar. İnternetlerde saçma sapan kanallarda sokak röportajlarında bu duygusuz, milliyetsiz nesile başka ülkede size bilmem kaç dolar maaş verilse ülkenizi terk eder misiniz sorularına evet cevabı veriyorlar, keşke terk etseniz de biz de sizin gibi gayrı meşru nesilden kurtulsak. Bir tanesi de demiyor ki tamam gidip kazanıp o paraları ülkemize getirelim kalkınmaya yardım edelim demiyor, diyemiyor. Bu ahmaklar gidecekler bilmem kaç dolar maaş alıp, yiyip, içip eğlenecekler tek dertleri yiyip, içip eğlenmek. Bu garip nesil’in dedeleri, büyük dedeleri 1950-60’lı yıllarda ülkemizde çoğunluk Afrika kadar aç iken, ailelerini, çocuklarını, ülkelerini geride bırakarak Almanya gibi ülkelere gittiler, yemeyip, içmeyip kazandıkları paraları vatanlarına getirip, ülkemizin kalkınmasına yarar sağladılar, hepsini saygıyla anıyorum. Bu dedelerin çocukları ise tam tersi bir zihniyette, Allah sonumuzu hayır etsin.
Tek amaçları çalışmadan elde edecekleri para ve o paraları yiyip, içip eğlenmek olan bu gayrı meşru zihniyet emin olun düşman askeri gelse birkaç dolar verse bayrağı indirip yerine düşman bayrağı asarlar, bu ahmakların bayrağı kendilerine dolar verenin bayrağıdır. Vatanları için göz kırpmadan can veren bir nesilin torunları para için vatanlarını satacak kadar haysiyetsiz bir nesil oldu çıktı maalesef. İnşallah bu gördüklerimizin dışında vatanını, bayrağını, Kuran’ını, devletini seven onlar için canını verecek birileri vardır, yoksa ileride ne bayrağımız ne de vatanımız kalır, Allah devletimize zeval vermesin. Uzun zamandır bu düşünceler kafamı kurcalıyordu bir yerde Doğan Ceylan’ın hazırladığı bir raporu okuyunca hem kendisi adına, hem kendi adıma hem de bizler gibi düşünen neslimiz adına kendi düşüncelerimi ve Doğan Bey’in yazdıklarını paylaşmak istedim.
Hayatın gerçekliklerinden habersiz, duygusuz ve bencil bir nesil geliyor. Şehitler için gözyaşı döken kendi ana babalarını anlamıyorlar. Başkalarının çocukları için ağlamaya anlam veremiyorlar. Yanı başımızdaki savaşlar, acı çeken çocuklar, ölen on binlerce insan onları hiç ilgilendirmiyor. Tüm acı gerçekleri çizgi film tadında izliyorlar ve yürekleri hiç acımıyor. Hayatlarının odağındaki tek şey eğlenmek. Eğlenemedikleri tüm zamanları kendilerine bir işkence olarak görüyorlar. Kendileri için yapılan fedakârlıkların hiç farkında değiller. Kıymet bilmiyorlar ve vefasızlar Herkesi kendine hizmet etmek için yaratılmış görüyorlar. İnsanlara verdikleri değer, onların isteklerini yerine getirebildikleri ve ne kadar eğlendirdikleriyle orantılı. Hayatlarında eğlenmeden başka bir amaç olmadığı için artık tek eğlence kaynağına dönmüş telefon ve tabletlerini ellerinden aldığınızda dünyanın sonunun geldiğini zannediyorlar. Geçmiş onları pek ilgilendirmiyor, atalarımıza karşı vefasızlar. Dedelerinin canları, kanları pahasına vermediği vatan toprağını en iyi fiyatı verene satacak kadar maneviyattan yoksunlar. Vatan, onlar için son model bir cep telefonundan daha değersiz.
Milletimizin geleceği açısından endişeleniyorum. 20 yıl sonra bu nesil, nasıl ana-baba olacak? Kendine hayrı olmayan bu nesil nasıl çocuk yetiştirecek? Evlerini nasıl idare edebilecek? Ülkeyi nasıl yönetecek? Vatanı nasıl savunup can verecek? Bütün bunlar neden oluyor izah edeyim. Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz artık. Uçmayı bilmeyen kuşlar gibi. Çocuklar hayattan bihaber. Açlık nedir bilmiyorlar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında, acıkmalarına fırsat bile vermiyoruz. Öyle ki yemek yemeyi bile işkence görür hale geliyorlar. Susuzluk nedir hiç bilmiyorlar. Hiç susuz kalmamışlar. Üç adımlık yolda bile susarlar diye yanımızda içecek taşıyoruz. Çocuk daha “susadım” demeden ağzına suyu dayıyoruz. Çocuklar hiç üşümüyorlar. Soğuk havalarda evden çıkarmıyoruz. Okula giderken kırk kat sarmalayıp çıkarıyoruz dışarı, hiç titremiyorlar. Çocuklar hiç ıslanmıyorlar, evden arabaya kadar bile üç metrelik mesafede şemsiyesini başına tutuyoruz. Saçına bir tek yağmur damlası düşürmüyoruz. Bu yüzden çocuklar ıslanmak nedir bilmiyorlar. Yorgunluk nedir bilmiyor çocuklar. İki adımlık mesafelere bile arabayla götürüyoruz onları yorulmasınlar diye. Birazcık parkta koşsalar, hasta olacak diye engel oluyoruz. Onlar takatleri tükenecek kadar hiç yorulmuyorlar. Yokluk nedir bilmiyorlar, daha istemeden her şeyi önlerine sunuyoruz. Bu yüzden varlığın kıymetini bilmiyorlar. Onlar bir yanığın veya bıçak kesiğinin acısını bilmiyorlar. Elleri yanmasın, kesilmesin sakın diye onlara ne bıçak tutturuyor ne ocak yaktırıyoruz. Çocuklar hissetmiyor yaşamı, açlığı bilmediği için açlara acımıyor, üşümek nedir bilmedikleri için sokaktaki evsizleri umursamıyor. Yokluk nedir bilmedikleri için ekmeğe gelen zam onların dikkatini bile çekmiyor, haber kalabalığı olarak görüyor, gülüp geçiyorlar. Sıcak odalarında yaşadıkları için evsizlik nedir, sürgün nedir anlamıyor, savaşları, kurşunlanan ölen insanları umursamıyorlar. Acımıyorlar. Kıymetini bilmiyorlar ekmeğin, elbisenin, barışın ve huzurun, ana babanın…
Müdahale edilmezse gelecek iyi şeyler getirmeyecek güzel ülkemize. Bu sorunu Devlet derinden hissetmeli. Bu sorunun çözümü için ciddi çalıştaylar düzenlenmeli. Öğretim programları ve ders materyalleri revize edilmeli. Okulların duygu eğitimi konusunda rolleri artırılmalı. Geç kalınmadan bu sorun mutlaka çözülmeli. Bu sorun çözülmezse ülke çözülecek.
Birde "suç şahsi"dir denir. Suçlusu bizim olduğumuz cezasını torunlarımızın çekeceği çok önemli bir konu bu.