Ligde son dönemece girilen bu günlerde yine her zaman olduğu gibi, TFF-MHK-İstanbul’un 3 iri kulübü utanmazlıklar, aymazlıklar, düzenbazlıklar ve rezillikler yapmaya devam etmekteler. Bu şeytan üçgeninin tetikçileri olan hem yetersiz hem de art niyetli hakemler de olaya dâhil olunca iş içinden çıkılamaz, rezil bir hal almaktadır. Hakemler tarafından galip gelmesi için her türlü hatalı karar desteği alan bu şeytan üçgeninin kulüp sacayakları, her hafta maçları takiben ağlamaya, sızlamaya yerine göre de tehdit etmeye varan ifadelerle şeref-siz şampiyonluklar alma peşine düşmüşler. Arada bir de aleyhlerine yapılan hataları büyüterek, muhataplarını tehdit ederek takip eden 5-6 haftayı lehlerine hata yapılacak şekilde dizayn ediyorlar. Gerçi taraftar denilen güruhunda bunlardan farkı yok. Bu İstanbul şeytan üçgeninin taraftarları da kendi oyuncusu müdahale olmadan kendini yere atarak kazandığı penaltıları, rakiplerinin rüzgârının kendilerine değdiğini hissederek beyin travması geçirmiş gibi yerlere yatarak rakip oyuncuya kırmızı kart gösterilmesini sağlayarak haksız maçlar kazanmasını taraftar denilen ahmaklarda içlerine sindiriyorlar. Aslında hırsızlık yapılarak kazanılan şampiyonluklarını içlerine sindiren bu güruha, doğruluktan, adaletten bahsetmenin anlamı yok, at gözlüğü takmışlar doğruyu görmelerine imkân yok.
İşin aslına bakarsak taraftar tribüne neden gider, televizyonda neden futbol maçı seyreder onu irdelemek lazım… Tribüne giden ya da televizyon karşısında futbol izleyen taraftar güzel futbol izleyerek keyif almak istemesi lazım ama bizde öyle değil. Bizde maçı izleyen taraftar teröristleri sadece kendi takımlarının ne şekilde olursa olsun kazanmasını istiyorlar ya da hak etmeseler dahi hatalı kararlarla maçı kazanmak istiyorlar. Taraftar adam olsa takımındaki oyuncuların kendilerini yalan yere yerlere atarak penaltı kazanmasına ya da rakip oyuncuya haksız kart gösterilmesini sağlamasına tepki koyar, bu sahtekâr oyunculara haddini bildirmesi gerekir. Düşünün keyif almak için birkaç saat yol gidiyorsun, sıcak ya da soğukta tribünde maçı izlemeye çalışıyorsun aaaa bakıyorsun sahada sahtekârlar, utanmazlar, arlanmazlar var ve bunlar karşı takımın hakkını çalıyorlar ve sende bunları destekliyorsun bu nasıl bir şerefsizliktir… Sahada senin tuttuğun takımın oyuncusu rakip takımın puanını, parasını ve kariyerini çalıyor sende bu deyyusları canı gönülden bile isteye destekleyerek bu şerefsizliğe çanak tutuyorsun… Ya bu oyuncunun yaptığı sokakta giden bir vatandaşın cüzdanını çalan hırsızdan farkı ne? Ve bu sahtekârlar tribündeki senin, sınırda teröristlerle çarpışıp şehit olan askerden, insan hayatını gece gündüz kurtarmaya çalışan doktordan, güvenliğimizi sağlayan polisten, nesilleri yetiştiren öğretmenin… Ömrü boyunca kazanacağı parayı bir ayda kazanıyorlar ve sen bunlara hayran oluyorsun. Senin bu sahtekârlara olan hayranlığını izleyen çocuğunda ileride sahtekâr olmanın faydalarını görüyor ve maalesef o sahtekârları örnek alıyor. Bilerek ya da bilmeyerek bu sahtekârlığa prim yaptırıyorsunuz, hala anlamıyorsunuz. Televizyon spor programlarında boy gösteren sözüm ona futbolun akil insanları, yorumcular sahtekarlıkla penaltı kazanan ya da rakip oyuncuya kırmızı kart gösterttiren oyuncu için çok profesyonel, cin gibi ifadelerini kullanıyorlar, bu düpedüz şerefsizlik… Siz hırsızlığı profesyonellik olarak anlatırsanız, gençler ilerde profesyonel hırsız olmaya çalışırlar, yeter yapmayın artık. Kendini atan futbolcuya profesyonel demeyin, sahtekâr deyin, rakibin puanını çalıyor deyin ki gençlerde bundan ders alsın. Tribündeki taraftar kendini yalandan yere atan kendi takımının oyuncusunu protesto ederse o oyuncu futbol oynamak zorunda kalır, biz de sahtekârlık değil de bu futbolcu bozuntularının yetenekleri ölçüsünde futbol izleriz.
Haksız penaltı, kırmızı kart, ofsayt… Vs ile de olsa kazanalım zihniyetini terk etmezsek futbol yerine sahtekârları izlemeye devam ederiz… Sahtekârlık yapmayın, futbol oynayın da biz de izlediğimizden keyif alalım
Facebook Yorum
Yorum Yazın