Ahmet Tevfik DURMAZ

Ahmet Tevfik DURMAZ

Mail: yazarlar62@teknikelektrik.com

Kur’an Metninde Yerelsellik (2)

Hatırlanacağı üzere geçen sayımızdaki makalem “Kuran metninde yerelsellik” üzerine idi. Ancak konunun daha iyi anlaşılabilmesi için kimi okuyucular Kurandan bazı örnekler talep etmeleri üzerine aşağıda sıralanacak olan örnekler ile konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak istiyorum.

1- Savaş için besili Atlar hazırlayın “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp-beslenen atlar hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği daha başkalarını korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz (ne harcarsanız) size eksiksiz ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.”   (8-Enfâl 60)

Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvetli ve besili savaş atları hazırlayın ki, bununla düşmanları korkutup caydırasınız ve savaşta etkin ve üstün gelesiniz diye ayette bir sonuç-illet- ortaya çıkıyor.

Peygamberin yaşadığı dönemde savaşın en etkili aracı hiç şüphesiz atlar idi. İlk Müslümanlar bu ayetin ne anlama geldiğini, iletinin ne olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bu ayetin günübirlik hayatlarında var olan güçlü ve besili atları kastettiğini anlıyorlardı. Yoksa Arapların hayatlarında bilinmeyen ve anlaşılmayan nesnelerden bahsedilmiyordu.

Şayet o günün şartlarında savaş hazırlığı için nükleer silahlardan bahsedilmiş olsaydı, ayete muhatap olanlar için anlaşılmaz olmaz mıydı? Manası bilinmeyen meçhul ve anlamsız bir şey olmaz mıydı? 

 


Günümüzde yaşayan biz Müslümanlar için bu ayetin manası neyi ifade eder? İlk muhataplar gibi savaş için besili ve güçlü atlar hazırlamamız mı gerekir? Yoksa zamanın şartlarına uygun savaş araçlarını hazırlamamız mı lazım?

 


 

İlk Müslümanlar için besili atlar hazırlamak o günün şartlarında ayetin gerçek muradını ve anlamını ifade ediyorken, günümüz şartlarında neden aynı muradı ve anlamı ifade etmiyor?

 


Günümüzde yaşayan biz Müslümanlar için bu ayetin manası neyi ifade eder? İlk muhataplar gibi savaş için besili ve güçlü atlar hazırlamamız mı gerekir? Yoksa zamanın şartlarına uygun savaş araçlarını hazırlamamız mı lazım. Savaş için yüksek teknolojinin ve nükleer silahların kullanıldığı günümüzde, biz Müslümanların ilk dönem muhatapların anladığı gibi savaş atları hazırlamamız gülünç ve mantıksız olmaz mı? İlk Müslümanlar için besili atlar hazırlamak o günün şartlarında ayetin gerçek muradını ve anlamını ifade ediyorken, günümüz şartlarında neden aynı muradı ve anlamı ifade etmiyor?

Demek ki, ayeti ilkin kendi yerel şartlarında nazil kılmamız gerekiyor. Yerel şartlarda ayetin gerçek muradını ve neyi kastettiğini anladıktan sonra yaşadığımız koşullara ayeti indirgeyip, kendi şartlarımızda bu ayet ne anlama gelir gibi yorumlara gitmeliyiz. Aksi takdirde Kuranın evrensel boyutundan bahsetmemiz mümkün olmayacaktır. Görüldüğü gibi o günün şartlarına özgün bir durumu anlatan ayetin içeriği, maksadı, neden ve nasıllığı anlamadan günümüzde kuranı anlamamız zorlaşacaktır.
Kısacası buradaki “Savaş atları”  tarihî şartlar içinde yapılmış bir emirdir. Bunun günümüze yansıyan anlamı ise “ maksadı gerçekleştirmede en etkili olan silahlar ile diğer araç gereçler; askerî eğitim, savunma ve savaş stratejisi için, gerekli olan her türlü askerî güç ve imkânlar” demektir.
 
2- İzinsiz Evelere Girmeyin
“Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sahiplerine selam vermeden girmeyiniz...” ( Nur, 24/27-29 ).
“Ey inananlar! Ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar (çocuklar), üç vakitte odalarınıza girebilmek için izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleden sonra elbiselerinizi çıkarıp yatacağınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların dışında hizmetçilerin ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı size ve onlara bir günah yoktur...” (Nur, 24/58).
 
Görüldüğü gibi eve girerken izin isteme, Kur’an’ın emrettiği bir görgü kurallarından biridir. Hatta evden çıkarken bile izin istemek, inanmış olmanın gerektirdiği ince bir davranıştır. Araplar sıcaklığın etkisi ile öğle vakti uykusunda elbiselerini çıkarıp rahat bir şekilde dinlenmeye çekilen bir toplum idi.  bu sebepten dolayı izinsiz içeriye girenler uygunsun bir vaziyette onları (yatanları) görebiliyorlardı. Kuran bu davranışı yasaklayarak izne bağlı hale getirmiştir. 

Fakat soğuk ülkelerde veya öğle uykusu olmayan veya öğle uykusunu gelenek haline getirmemiş olan toplumlarda bu ayeti hayatın neresine oturtacağız? 
 
Ayetin muradına ve illetine baktığımızda şunu anlıyoruz; “ İnsanların mahremlerine ve özel hayatlarına tecavüz etmemeyi, saygı duymayı öğreten ve ev ziyaretleri izne bağlayan evrensel ve ahlaki ilkelerle karşı karşıya geliyoruz. İslam burada mahremiyet esasları ile toplumu terbiye ederek ahlaki kuralları kendine şiar edinmiş bir toplum oluşturmak ister. Çünkü mahremiyet ister bireysel olsun ister toplumsal, İslam bu ahlaki ilkeye çok önem vermiştir. İslam toplumun inşasında mahremiyetin-özel hayatin- ayrı bir yeri ve ahlaki bir ölçüsü vardır ve bu emniyete ve korunmaya alınmıştır. 

Dolayısıyla  mahremiyetin insan vücudunda bakılması, dokunulması ve hakkında konuşulması haram olan bölgeleriyle ilgili dokunulmazlık hali olduğunu ifade etmek lazım. Böylece bati toplumlarında farklı anlaşılan mahremiyet kuran ilkeleriyle ölçülerini belirlemiş oluyor. İslam mahremiyeti tüm aileye has kılarak bu ölçülerden hiç bir bireyi muaf tutmamıştır. Nitekim bu ölçüler bizim başkalarının hayatını röntgenleme (Tapa) gibi bir özgürlüğümüzün olmadığının gerçeğini de ortaya koymaktadır. 
Bu örneklerle, Yerel bir topluma inen Kuranın yerel bir toplumla sınırlı olmadığını, mesajın evrensel olduğunu ve günümüze de hitap ettiğini kavramış oluyoruz.




Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar