Nurcan Şahin Alevli

Nurcan Şahin Alevli

Mail: nsa@teknikelektrik.com

Hamamböcekleri Ve Oyuklar

Cözüm Süreci, Gezi Olayları, 17-25 Aralık, 15 Temmuz, Reza Zarraf ve Amerika’daki                       Kumpas Davası....  


“Tüm bunlar yaşanırken, ülkede kaos ve kargaşaya neden olurken, binlerce insan haksızlıklara uğrayıp ihraç edilirken, kurumlarımız saldırıya açık hale getirilip işgal edilme noktasına gelirken, insanlar ölürken... devletin başında Erdoğan, bunun sonucunda mağdur durmuna düşen yine Erdoğan” diye kinayeye alan muhalif/sinsi kalemlerin yazılarını okuyorum...


Kurgu o kadar dahice ki dikkatli bakmayan gözler için bu tuzağa düşmemek mümkün değil.

Yani aslında; “Katil sizsiniz ama mağduru oynuyorsunuz” fikrini empoze etme...


Hamamböceklerini bilir misiniz?

Karanlıkta cirit atan  hamamböceklerinin olduğu bir ortamda ışık yandığında sağa sola kaçışmaya başlar ve buldukları bütün oyuklardan içeri girerek kısa sürede ortadan kaybolurlar...


Türkiye’de FETÖ/Gladyo ile mücadeleyi bu minvalde düşünün.

Buradaki asıl mesele oyuklar ve oyukları hamamböceklerine hazırlayanlar

Bir başka şekilde örnek verecek olursak su evyesinin içinde dolup taşan suyu kovayla boşaltmaya çalışıyoruz ama musluk kapalı değil. Biz boşaltmaya çalıştıkça evye dolmaya devam ediyor. O akan musluğun içine kendilerini koruyan kanunları, hukuğu, insan haklarını, basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, Kemalizm’i koymuşlar, ihanetler tazyikli akıyor...    

      

GİZLİ KODLAR

1997’yi 1998’e bağlayan yılbaşında Fethullah Gülen o dönemin TSK’daki ikinci komutanı Çevik Bir’e bir mektup yazıyor... Çevik Bir’e methiyeler düzen mektubunda okullarla sadece manevi bir bağının olduğunu ve bu konudaki tek etkisinin kendi sözlerine itimat eden işadamlarının Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet amacıyla Türkiye’de ve dünyada pekçok ülkede okullar açtığının altını çiziyor. Gülen’in o uzun mektuptaki şu sözleri ise manidar; “.....devletimiz, zaten kendisinin olan bu okulları dilediği zaman devralabilir. Kaldı ki, bu okullar zaten devletimizin olduğu için, böyle bir devirden söz etmek bile abestir.“ 


(Aynı Fethullah Gülen’in dershaneler kararında Erdoğan’a tüm medyası ve FETÖ cemaatine bağlı bütün organlarla nasıl saldırdığını hatırlayın)

28 Şubat kararları içinde, vakıf okullarının devri meselesi de yer alıyor. Ancak, e-muhtıralarla hükümete gözdağı vermeyi hukuki bulan(!?) dönemin kudretli paşaları ne hikmetse özel mülkiyete aykırı olacağı ve hukukla bağdaşmayacağı için, o konuya el atmıyor...


Cemaatle ilgili eleştiri oklarına hedef olan Ecevit’in başörtülü vekil Merve Kavakçı’nın meclisten kovulmasına atıf yaparak “Daha kısa bir süre önce, laiklik ilkesine ne kadar bağlı olduğumu ispat etmedim mi?” sözleri de unutulmamalı. Milletin oylarıyla seçilmiş bir vekili Türkiye Büyük Millet Meclis’inden kovabilecek kadar cevval ve laikliğin savunucusu(!?) Ecevit’ten bahsediyoruz.


FETÖ/Gladyo yapılanması hiçbir açık kapı bırakmadan kendi illegal yapılanmasını sağlam zemine oturtabilmek için gerekli tüm prosedürleri mümkün olduğunca legal şekliyle yerine getirerek ilerliyor.. Yani kendisine direkt ya da dolaylı yoldan alan açan kişi ve kurumları temiz bırakıyor ki bir aksilik durumunda topyekün bir kaybediş yaşanmasın...


FETO’/Gladyo’nun nasıl karmaşık bir yapılanmaya gittiğini yakın zamanda itirafçı olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler’in koruma subayı Yüzbaşı Burak Akın’ın durum seyrinde daha iyi gözlemliyoruz. Burak Akın’ın 15 Temmuz gecesi kamera görüntülerinde darbecilere direndiği net olarak görülüyor. Üstelik Akın o gece bacaklarından vuruluyor. Yaralı bacaklarına turnike yapmak isteyince de darbeci asker tarafından engelleniyor. Burak Akın daha sonra darbecilere gösterdiği bu direnişten dolayı madalya ile ödüllendirildi. İşte aynı Burak Akın daha sonra “Ben FETÖ üyesiyim” diyerek teslim oluyor.. 


Peki neden? Darbeye tiyatro diyenlerin oynadığı tiyatro aklın sınırlarını imha edecek cinsten..

 Burak Akın’ın teslim olması vicdani bir durumdan kaynaklanmıyor elbette... TSK’nın çok yönlü çalışmalarından sonra tespit edilen FETÖ’cülerden sadece biri o.


15 Temmuz gecesinin madalyalı kahramanı olmasına rağmen resimdeki bazı boşlukları gören yetkililer kendisini çok dikkatli ve aralıksız takibe alıyorlar ve FETÖ ile irtibatlı olduğuna dair çok kesin deliller elde ediyorlar. Deşifre olduğunu anlayan Akın itirafçı olmayı seçiyor.


 Yine ilginç bir konu; Burak Akın’ın deşifre etmesiyle FETÖ üyeliğinden tutuklanan yüzbaşı Abdulkadir Koçyiğit... Koçyiğit Etkin pişmanlık yasasından faydalanmak istediğini belirtip FETÖ hakkında önemli bilgiler vermiş, ifadesinden sonra da adli kontrol şartıyla salıverilmişti. Koçyiğit FETÖ aleyhine verdiği ifadeleri reddettiği için tekrar tutuklandı. 


 FETO üyeliği ve özellikle 15 Temmuz darbesindeki rolleri açıkça ortaya dökülmüş üst düzey kişilerin etkin pişmanlıktan faydalanarak adli kontrol şartıyla serbest bırakılmalarının hukuki boyutunu bilemem ancak terörle mücadele konusunda bizi zaafa düşürdüğü bir gerçek.

Koçtiğit önce etkin pişmanlıktan faydalanmak istediğini belirtiyor, itiraflarda bulunuyor, serbest bırakılıyor ve o arada ne oluyorsa oluyor ifadelerini geri çekiyor ve tutuklanmayı göze alıyor. 


Onu susturan bir el mi var? Varsa ne vaad ediyor veyahutta ne ile tehtit ediyor?


Koçyiğit’in daha evvel de FETÖ şüphelisi olduğunu öğreniyoruz. Ama buna rağmen TSK’daki görevine devam etmiş. Onu kim ya da kimler korudu???


Çözüldüğünü düşündüğümüz her düğüm sanki yeni bir çorap örüyor gibi... Kafa karıştırıcı...

Tüm bunlardan çıkartabileceğimiz en net ipucu; FETÖ/Gladio yapılanmasının sanıldığı kadar kolay bitmeyeceği ve çok iyi hedef saptırdığı...


Bu akıl bize “Salçayı şekerle karıştırırım, içine leblebi ve nar dökerim, mayonez ve üzüm pekmezi ile de sos yapar size afiyetle yediririm” diyen bir akıl. Bunu anlamak okadar önemli ki...


Her fırsatta 3000 koruma ile gezdiğini iddia ettikleri Cumhurbaşkanımızın yakınında olup tutuklanan FETÖ’cüler üzerinden saldırarak “isteselerdi seni öldürürlerdi” diyerek sanki korumaların tamamı FETÖ’ cü algısı oluşturan da aynı akıl.


Açtıkları gedikleri kapattığınız anda başka bir taraftan akışı sağlayacak yedekleri mutlaka mevcut. 

Bana öyle geliyor ki FETÖ’nün kendi içindeki hiyerarşik yapılanmada da aynı işleyiş geçerli... Haalâ Allah yolunda hizmet ettiğini iddia eden mutasyona uğratılmış bir alt tabakanın varolmasını başka türlü izah etmek mümkün değil.


 TERLİK WARS

Meral Akşener; “Sanki bayram şekeri dağıtıyor. Sanki babasının parasını dağıtıyor. 

Fransa’dan uçak alıyor. Amerika’dan da almıştın? Rusya’dan S-400 almıştın; bir de gidip Fransa’dan niye füze alıyorsun? 

Millet açken, sen kimden izin alıp da bu milletin parasını çarçur ediyorsun?” diye bir tweet atmış..

Son zamanlarda anketlerde yerleri paspaslıyor göründüğünden olsa gerek twitter’da dozu iyice arttırdı Meral hanım.


Amerika sınırımızda PYD/PKK ‘dan oluşan 30 bin kişilik bir ordu kuracağını açıkladı.

Amerika’lı vatandaşlar “Ne işimiz var taaa Suriye’de?” demiyor ama Meral ablamız sınırımızdaki savaştan ve tehlikeden bihaber olacak ki Cumhurbaşkanımıza çocuk azarlar gibi “sen kimden izin aldın bakiiii hmmm?” diye eli belinde parmak sallıyor...


Yarın tehtit tırmanırsa eline terliği alıp teröristleri dövmeye gider bu gazla artık:)


KAN DEĞİŞİMİ

CHP 70 yıl iktidara gelemediği halde aslında bu ülkede hep gizli muktedir olmuştur.


Bunu daha önce de dillendirmiştim.

Ancak iktidar olmak başka bir şey tabiii...

Ak Parti iktadara geldikten sonra gizli muktedir olma vasfını da kaybedeceğini anlayan Anamuhalefet Partisi hızla kan değişimine gitti. Deniz Baykal’a yapılan derin darbe ve Kemal Kılıçdaroğlu ile bu değişimin şiddetini görmeliydik. Göremedik. 


Enson İstanbul il başkanlığına gelen Canan Kaftancıoğlu ile kan değişiminin boyutları iyiden iyiye ortaya çıktı...


Kaftancıoğlu’ nun Gezi olayları, PKK operasyonları, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’a ait öyle provakatif söylem ve twitleri var ki sosyal medya üzerinde açılan hashtag’da CHP’lilerin dahi eleştirilerine hedef olan bu durumu her konuyu provake etmek için görevlendirilmiş sahte hesaplı FETÖ’cüler dahi savunamadılar...

CHP böyle devam ederse kan zehirlenmesi yaşayacak demedi demeyin.


SUYU BOŞALTAMIYORUZ

Çözüm Süreci, Gezi Olayları, 17-25 Aralık, 15 Temmuz, Reza Zarraf ve Amerika’daki Kumpas Davası....  

“Tüm bunlar yaşanırken, ülkede kaos ve kargaşaya neden olurken, binlerce insan haksızlıklara uğrayıp ihraç edilirken, kurumlarımız saldırıya açık hale getirilip işgal edilme noktasına gelirken, insanlar ölürken... devletin başında Erdoğan, bunun sonucunda mağdur durmuna düşen yine Erdoğan” diye kinayeye alan muhalif/sinsi kalemlerin yazılarını okuyorum...

Kurgu o kadar dahice ki dikkatli bakmayan gözler için bu tuzağa düşmemek mümkün değil.

Yani aslında; “Katil sizsiniz ama mağduru oynuyorsunuz” fikrini empoze etme...


Kar kış kıyamet bir yolda ilerliyoruz. İlerlediğimiz yolu tamamlamamızı istemeyen düşmanlarımız yolun iki tarafında sağlı sollu gizlenmiş bizi bekliyor. Biri yolumuza bir ağaç deviriyor. Ağacı yoldan çekiyoruz devam ederken bir ilerideki gizlenmiş olan kişi üzerimize devasa bir kaya yuvarlıyor. Zor bir hal kayayı da kaldırıyoruz daha ilerideki koskoca bir hendek kazmış. Bir yolunu bulup hendeği aşıyoruz. Bir sonrasında bir bakıyoruz ki üzerimize oklar yağıyor...


İşte biz bu şartlar altında yol almaya çalışıyoruz, önümüze ağacı yıkanı yakalamaya kalkacak olsak kayayı yuvarlayan onu gizliyor, kayayı yuvarlayanı hırpalayacak olsak oklar bizi dövmeye başlıyor... Velhasılı kelam yolun sağını solunu temizle(ye)medikçe biz daha çoook vuruluruz...


Bir başka şekilde örnek verecek olursak su evyesinin içinde dolup taşan suyu kovayla boşaltmaya çalışıyoruz ama musluk kapalı değil. Biz boşaltmaya çalıştıkça evye dolmaya devam ediyor. O akan musluğun içine kendilerini koruyan kanunları, hukuğu, insan haklarını, basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, Kemalizm’i koymuşlar, ihanetler tazyikli akıyor... 


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar