Rekabet savaşlarının dünyaya hakim olduğu şu zamanlarda başarının anahtarı olarak gösterilen fiyat ve kalite unsurlarının yanında global pazarlara giriş stratejileri göz ardı edilemeyecek önceliktedir.
Amacım moral bozmak değil, bilinçlenmeyi sağlamak…
Savaş dedik ya rakibin gücünü (piyasadaki konumu), silahlarını (güçlü yanlarını) ve taktiğini (gelecek stratejlerini) önceden kestirebilmek lazım, büyüyebilmek ya da en azından varolabilmek için.
Şimdi gelin beraber bir patent araştırması yapalım ve sonucu yorumlayalım. Önce “http://ep.espacenet.com/” adresine girin, sonra mesela “siemens” yazıp sorgulayın, bulduğunuz patent sayısının 100.000’ni geçtiğini göreceksiniz. Acaba bu firma Türkiye’de başvuru yapmış mı? Web sitesinde bu noktayı araştırdığımızda ise 300’ün üzerinde patent başvurusu görülüyor. Bu şekilde pek çok örneği Espacenet web sitesinde görmek mümkün.
Uluslararası firmalar patent bilinci konusunda neredeyse bir asrı devirdiler. Türkiye’nin yaşı 16 desek yanlış söylemiş olmayız. Bir çok konuyla alakalı istikrarsızlığa rağmen Türkiye’de patent başvurusu sayıları artış göstermekte. Önümüzdeki yıldan başlayarak Türkiye’ye gelen başvurular açısından Avrupa Patent kapısı açıldığında başvuru sayılarını büyük rakamlarla çarpmaya başlayacağımıza inanıyorum.
Türkiye’de 100 tane başvurusu olan bir firmanın ortalama maliyeti 400.000 USD’dir. Bu maliyete ek olarak başka 10 ülkede daha başvuru yaptığını düşünürsek Ar-Ge gideri hariç etti toplam 4.000.000 USD. Firmaların bu masrafları sadece prestij için yapmadıkları kesin. Gerektiğinde rakip firmanın ticaretine balta vurmak veya kendilerine rahatça ilerleyebilecekleri bir üretim sahası parsellemek, kiralayarak ya da satarak gelir elde etmek veya daha rahat şirket ortaklıkları kurmak veya hepsi.
Sözün özü, şunlara dikkat etmemiz kendi menfaatimize;
1. Ürettiğiniz yeni mal herhangi bir firmanın tekeline giriyorsa, mesela başka bir firma tarafından geliştirmiş ürünün üzerine yeni bir şeyler yaptıysanız, bilerek veya bilmeyerek taklit ettiyseniz, rahatsızlık verdiğiniz anda size hukuki müdahalede bulunacaktır. Dolayısıyla büyük küçük tüm rakiplerinizin patentlerini değerlendirin ve arşivleyin.
2. Risk gördüğünüz durumlarda muhakkak konunun uzmanına danışın. Mesela 5 yıl hiç sorunsuz bir ürünü satmanız, ürünün kullanım hakkının sizde olduğu anlamına gelmiyor. Kanun zararı geçmişe dönük olarak tazmin ediyor.
3. Ürününüz piyasada iyi kar getiriyor. İhaleleri almaya başladınız. İhracat var, büyük firmaların pazarını kesmeye başladınız. Patent içinde “ ne canım kaç senedir gidiyor böyle” dediniz. Bir gün elinize taklitçi olduğunuz, söz konusu ürünün ticaretini durdurmanız ve bunu yazılı olarak deklare etmeniz, şu ana kadar o üründen elde ettiğin cironun bildirilmesi gibi ağır ifadelerin yer aldığı bir ihtar alabilirsiniz. İş işten geçmiş ise tek yapacağınız onların şartlarında anlaşmak.
4. Gururla piyasaya sürdünüz, buluş size ait ama patent korumanız yok. Kanun size yine de başvuru yapmak için 12 ay tanıyor. Ama unutmayın bu hak Avrupa için geçerli değil. Ürününüzün Avrupa ülkelerinde de yer almasını planlıyorsanız buluşunuz piyasaya sürülmeden başvuru yapmanız gerekiyor.
5. Yine buluş size ait ama patent korumanız yok. Faturalarınız yeterince açık değil, buluşu tanımlamıyor, elinizde hukuki açıdan geçerli delil yok. Bir de baktınız taklitçi bir firma başvuruyu yapmış bile. Üzüleceğiniz kesin. Söz konusu durumu yaşayan bir çok firma ile karşılaştık.
6. Patent başvurunuz var. Amatörce hazırlanmış. İleride inceleme aşamasında uzman diyor ki veriler yetersiz, buluş yeterince tanımlanmamış. Geriye dönük ekleme şansınız yok. Maalesef hazin bir son bekliyor başvuruyu.
Sizin buluşunuzun sizde kalması dileğiyle…
Facebook Yorum
Yorum Yazın