İhsan Şenocak Hocaefendi, karanlık odatv’deki yazısında kendisini Hizbullah terör örgütü ile ilişkilendirerek "ölümle tehdit etmekle" suçlayan Soner Yalçın'a geniş çaplı bir cevap verdi.
Karanlık odatv’nin Müslümanları üzerindeki fitne çabası son sürat devam ediyor. Hükümet ile Ä°slami camiaların arasını bozmak isteyen ÅŸer odakları her gün yeni bir oyunla meydana çıkıyor. Ä°slam ile uzaktan yakından uzaktan alakası olmayan odatv zihniyetindeki yazarların Ä°slam’ı savunuyormuÅŸ gibi gözükerek önde gelen din adamlarına saldırmasına son örnek Soner Yalçın’dan geldi.
Soner Yalçın odatv adlı karanlık sitedeki yazısında Kur'an Çalışmaları Vakfı tarafından Ä°stanbul'da düzenlenen "Hayatın Anlamı Ä°man"sempozyumundaki ilahiyatçı Mustafa Öztürk’ün konuÅŸması üzerine gelen tepkileri konu aldı.
İhsan Şenocak'ı hedef aldı
Öztürk’ün sözlerine tepki gösteren isimleri 'Hizbullahçı' olmakla ve ölümle tehidt etmekle suçlayan Yalçın’ın hedefindeki bir isim de Dr. Ä°hsan Åženocak Hocaefendiydi.
Yalçın ÅŸöyle yazdı;
- Devlet sustu...Prof. Öztürk'e yanıt,diyen Diyanet görevlisi Ä°hsan Åženocak'tan geldi: “Bu sözler Charlie Hebdo'dan daha tehlikeli. Kur'an'a saldırmaya devam ettiÄŸi müddetçe menzilimizden çıkmayacağını bilmesini isteriz." Charlie Hebdo; El Kaide'nin dokuz çalışanını katlettiÄŸi Fransız dergisi... "Menzil"; Hizbullah'ın bir kolu...
Åženocak’tan Yalçın’a tokat gibi cevap
Soner Yalçın’ın odatv'deki kendisi hakkında hezeyanlarına geniÅŸ çaplı bir cevap verenÄ°hsan Åženocak kendi sitesinde "Oda tv’nin baÅŸ müfterîsi Soner Yalçın’ın son iftirası üzerine!" baÅŸlıklı bir açıklama yayınladı.
Ä°ÅŸte Åženocak’ın o açıklaması;
Bu millet, mukeddasatını tahkir ve tezyif etmeyi fikir hürriyeti addeden yobazlar soyundan binlerce fikir hokkabazı görmüÅŸtür. Yarasa ışığa, onlar ise fikre hasımdır. Bunun için Ä°slam söz konusu olduÄŸunda her nev’i tahkir, tezyif, tahrif, ve tadlîli meÅŸru görür, ihbar(!) etmeyi fikri bir ameliye addederler. Bu ameliyeyi küresel çapta yapanlardan farkları ise, Ä°slam’a adavetlerinin onlardan daha fazla, fikrî kapasitelerinin ise daha düÅŸük olmasıdır. Bu yüzden Ä°blis’in bütün adamları mücadele tarzlarını güncellerken bizdeki yobazlar hep aynı denaatte kalmış, aynı senaryoları kurmuÅŸ, yine de “eski” diye Ä°slam’a hücum etmiÅŸ, “yeni” diye Batı’nın çöplüÄŸünden aldıklarının pazarlamasını yapmıştır. Bunlar ister ki, yine Ä°stiklâl Mahkemeleri kurulsun, yine Müslümanlar önce asılsın sonra yargılansın, ezanlar Ä°slam’ın emrettiÄŸi gibi deÄŸil, onların buyurduÄŸu gibi okunsun, Allah’tan ve ahlaktan bahsetmek, yayımlanan bir genelgeyle yasaklansın… Bin yıllık Ä°slam yurdunda “Ä°slam” gurbete düÅŸsün, ezanlar sussun, camilerin yolları yosun tutsun… Müslümanlar Allah’ın indirdiÄŸi, Rasulü’nün bildirdiÄŸi çerçevede deÄŸil de, Odatv’nin tayin ettiÄŸi ölçüler dairesinde bir Ä°slam yaÅŸasın…
Uzun zamandır hakkımızda sebbiyeler yazan fikir yobazları mahfili bir haber sitesi(!) kimdir, nedir diye baktım… Gördüm ki, Soner Yalçın adında bir müfterînin idaresindeki site, varlık sebebini Ä°slam yolunu kapatma üzerine bina etmiÅŸ… Zavallı editör bilmiyor ki Ä°slam her geceden sonra kat kat gömlek içindeki soÄŸan gibi, güneÅŸ içinde güneÅŸ, gündüz içinde gündüz gibi geliyor. Oda TV kaleme aldığı iftiranamelerle “büyük geliÅŸi”, Tanzimat’tan bu tarafa uyutulan kahir ekseriyete duyuruyor, adeta, “Uyanın, Ä°slam’ın sonu gelmez sabahına hazırlanın!” diyor. Ä°çine yalan ve öfke katarak da olsa Ä°slam’ı anlattığımıza ÅŸehadet ediyor.
Umumi manada bakıldığında ahvâl ve havâdis, Allah Rasulü’nün(s.a.v.) haber verdiÄŸi bir Ä°slam mucizesini tasdik ediyor; “Allah Azze ve Celle dini, facir bir adamın eliyle de teyid eder.”.
Nasipsiz
Soner Yalçın’ın birkaç yazısını okuyunca zihnimde içinde kokmuÅŸ et olan bir kavanozu yalayarak karnının doyacağını zanneden bir varlık canlandı. Fakat bu adam amuda kalktığından, bizden duyduÄŸu ya da öÄŸrendiÄŸi her ne varsa aÄŸzından kin, nefret, yalan ve iftira olarak akıyor. Her ne alırsa alsın, ne okursa okusun sanki hazmı, midesi deÄŸil de, aÄŸzı ve kalemi yapıyor…. Nasipsiz bir adam…
Ä°ftiraname
Malum Editor, Kemalist kadronun düÅŸük profilli bir muhbiri olmaktan öte bir meziyete sahip deÄŸil; Fikir haysiyeti sıfır, iftira kabiliyeti yüz… Erken dönem Kemalistleri kendilerince Ä°slam’ı tahkir ve tezyif masalı inÅŸa etmiÅŸ, senaryolar yazmış, memleket düÅŸmanı olarak gösterdikleri vatanperver Müslümanları evlerinde “Elif-Ba” okuttuklarından dolayı “mürteci” ilan edip zindanlara atmışlardı. Soner Yalçın, tam da ilk Kemalistlerin durduÄŸu yerde duruyor. Atalar yoluna baÄŸlı, tam bir gelenekçi… Bir adımlık bir mesafe kat edememiÅŸ… Yeni bir ÅŸey ortaya koyamamış. Adına yazı dediÄŸi “iftiraname”yi oradan bir cümle, buradan bir cümle araklayıp, aradan bazı kelimeleri de hazf ederek terkip etmiÅŸ… Sonuç, yüzyıllık “irtica”, mürteci” masalının basit bir kopyası… Bir müsvedde lakin altı kaval, üstü ÅŸiÅŸhane.. Bu soydan gelenlerde bir tane bir ÅŸey üretecek, yol açacak, ataları taklit marazından kurtulacak fikir namusu haysiyetine sahip bir adam çıkmayacak mı?! Hani “din” sizi geri bırakmıştı; “Ä°slam mani-i terakkiydi.”. Yüz yıldır Devletin idaresinde Ä°slam yok. Muasır medeniyet seviyesini niye yakalayamadınız. Ä°limde bir Ebussuûd, sanatta bir Baki, fende Ali KuÅŸcu, Denizde bir Barbaros, siyasette bir Fatih çıkardınız da biz mi göremedik ya da buna Ä°slam mı mani oldu?
Kilise Ahlakı, İngiliz Aklı
Nedendir bilinmez. Ä°blis, Anadolu coÄŸrafyasına atadığı kadrosunun hareket ve hakaret planlarını güncellemiyor. Bu yüzden Kemalistler Batı’nın, Ä°slamcı Modernistler de Mısır ve Hint coÄŸrafyasının bit pazarı olmaktan sıkılmıyor… Kendilerine aitmiÅŸ gibi gösterdikleri bütün sebbiyeler, ithamlar, iftiralar ya Kilise ahlakının kirlettiÄŸi Batı’ya ya da Ä°ngiliz aklının mayaladığı Hint-Mısır coÄŸrafyasına ait…
Fildişi Kulesindeki Cehalet Anıtları
Dağın tepesinden ÅŸehre bakanlar insanları cüce, kendilerini de dev görürmüÅŸ… Fikir yobazları da âlemi, yüzyıl önce çıktıkları tepelerden seyrettiklerinden dolayı aÄŸyarı ahmak yerine koyar, her nev’i yalana inanacağını zanneder, masallarının “hakikat” niyetine okunduÄŸunu düÅŸünür. Bilmezler ki aÅŸağıdan bakıldığında dağın tepesinde karargah kuranlar da nokta kadar görülüyor. Bu yüzden muhatap kitleleri azalıyor, baÄŸlılar kadrosu eriyor, yalanları milyonları uyandırıyor.
Ününü Ä°slam’a ve Müslümanlara saldırmaktan alan haber sitesi, “Kur’an-ı Kerim”e olan muhabbetinden(!) dolayı -haÅŸa- Kur’an-ı Kerim’de hata var, kıssaların bir kısmının masal, ayetlerin tarihsel, Cihad ayetlerinin Allah’a deÄŸil Rasulü’ne ait olduÄŸunu iddia ederek Kur’an’ın Peygamber tarafından uydurulduÄŸunu savunan Mustafa Öztürk müdâfî kesildi…
“Ayasofya’da dans Ä°slamcıları kızdırdı.” manÅŸeti atarak Ä°slam’ın ulu mabedinde dans edilmesinden keyif alan bir anlayışın Kur’an-ı Kerim’e saldıran grubun tezkiye memurluÄŸuna soyunmasından daha tabii, ne olabilir?!
EÄŸer editor bütün bunları fikrin ve haberin namusu adına yapıyorsa neden derdi, davası mahza fikir olan muzdariplere saldırır? Kilise’nin aleyhinde, Ä°slam’ın da lehinde haber yapmayan bu kafayı en müseccel Ä°slam düÅŸmanlarının yaÅŸadığı iklimlerde dahi görmezsiniz. Lakin Soner Yalçın bir ÅŸeyi ihmal ediyor ki, o da Milletin zihninde, Ä°slam’ın hasmı olarak yer bulan Odatv’nin tezkiye ettiÄŸi her kim varsa o melun kabul edilir. Bu yüzdendir ki kendi adına Kur’an’ı müdafaa edenlere hakaret eden her kim varsa onları retweet eden Mustafa Öztürk, büyük oyunun zahir olmaması için Odatv’den tek bir retweet yapmadı. Her ÅŸeye raÄŸmen bu aziz millet bozacının niçin şıracıya ÅŸehadet ettiÄŸini unutmayacaktır.
Ataların İzinde Bir Mukallid
Soner Yalçın namındaki muharrir atalarının yolunda doÄŸrularla yalanları terkip edip “hakikat” diye servis ederken ne aldattığı okurundan ne de hakikatten ar ediyor. Bir tarafı Büyük DoÄŸu, bir tarafı tasavvuf olan bir Mü’mini “Hizbullah”la iliÅŸkilendirecek kadar sefalete savruluyor:
Ä°ki DoÄŸru Bir Ä°ftira
“Prof. Öztürk’e yanıt, ‘Kadınlar kot pantolon giymesin, kaşını almasın, üniversiteye gitmesin’ diyen Diyanet görevlisi Ä°hsan Åženocak’tan geldi: ‘Bu sözler Charlie Hebdo’dan daha tehlikeli. Kur’an’a saldırmaya devam ettiÄŸi müddetçe menzilimizden çıkmayacağını bilmesini isteriz.’
Charlie Hebdo; El Kaide’nin dokuz çalışanını katlettiÄŸi Fransız dergisi…
Menzil; Hizbullah’ın bir kolu…”
DoÄŸrularla yanlışları böyle bir ambalaj içinde Ä°blis bile sunmakta zorlanır… Lakin -dediÄŸimiz gibi- bu Ä°blis oyunu özgün deÄŸil, taklit… Soner’in doÄŸrularına gelince… Evet Müslüman babalara çaÄŸrıda bulundum, sorumluluklarını hatırlattım. Onlara önce Allah Rasulü’nün (s.a.v), “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz. Devlet baÅŸkanı çobandır ve sürüsünden mes’uldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve o da sürüsünden mes’uldür.” hadis-i ÅŸerifini hatırlatıp, Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığınca basılan mealde, “Ey Ä°man Edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taÅŸlar olan olan ateÅŸten koruyun.” ÅŸeklinde tercüme edilen ayet-i kerimeyi okudum. Cami cemaatine mevzunun tefsiri çerçevesinde çocuklarına sahip çıkmalarını söyledim, mezkur ayete göre de çocuklarına Ä°slam’ı anlatmayan ve ona göre yaÅŸamaya davet etmeyen babaların çocuklarını Cehennem’den koruma vazifelerini ihmal ettiklerini ifade ettim. Ehl-i imana müteveccih olan “Ehl-ü iyâli” ateÅŸe atmama çaÄŸrısı bana deÄŸil, lazimî mana itibariyle Allah Teala’ya aittir. Söz konusu vaazda, Allah Azze ve Celle’nin Müslüman kadınların sokaÄŸa çıkarken üzerlerine almalarını emrettiÄŸi “cilbâb”ı, Mustafa Kemal’in emriyle Elmalılı Hamdi Yazır’ın kaleme aldığı, 1939 yılında da Diyanet’in bastığı tefsirde ifade ettiÄŸi ÅŸekilde anlattım. Nitekim Merhum Elmalılı “cilbâb”ı, kadını, “baÅŸtan aÅŸağı örten çarÅŸaf, ferace, car gibi dış kisveler…” ÅŸeklinde tarif etmektedir. Sair müfessirler de “cilbâb” kelimesini bu baÄŸlamda tefsir etmiÅŸlerdir.
Müslümanların yekûnunun insanlara ma’rûfu emir ve onları, münkerden nehye memur olduklarını bildiren Al-i Ä°mran suresi 110. Ayet-i kerimesi, tesettürü anlatmanın bütün Müslümanlara ÅŸamil ilahi bir emir olduÄŸunu beyan eder. Ben de bu ayet-i kerime çerçevesinde amel edip Müslümanlara helallerden ve haramlardan bahsettim.
Ne yapsaydım Soner ?! Müdafaasını yaptığın Ä°lhami Güler gibi, -haÅŸa- “Bu ayetleri çıkarın Kur’an’dan. Bu asırda böyle ifadeler mi olur ?!” edepsizliÄŸinde mi bulunsaydım. Ya da “Müseccel dinsizler rahatsız oluyor, bu yüzden Cehennem’den bahseden ayetlerin tedavülden kalktığını mı?!” söyleseydim. Müslümanlara, “Tesettür Kilise muhibbi Soner’in göz zevkini bozuyor, mahremiyetten, hicaptan bahseden ayetler bundan sonra okunmasın ve yaÅŸanamsın?!” diye nutuk mu atsaydım. Allah Azze ve Celle aile reislerine kendilerini ve terbiye ile yükümlü oldukları ehl-ı iyâlini Cehennem’den korumakla sorumlu tutuyor. “Soner bunu yasakladı, bu ayetleri okuyanlara saldırıyor mu deseydim?!” Ya da Odatv olarak avukatlığını yaptığın Mustafa Öztürk gibi ayetler tarihsel ve yereldir bizi baÄŸlamaz mı deseydim?! “Fazlurrahman’ın tarihsellikle alakalı görüÅŸleri de tarihsel oldu” artık Kur’an’daki tevhid anlayışı da tarihseldir diye naralar mı atsaydım?! Ne buyurursun Soner Yalçın! Hadisat-ı Diniyyeye bu derece burnunu soktuÄŸuna göre rüfekanla birlikte bir Diyanet de sen kursan… Orada Ä°ctihad yap, fetva ver, dincilik üzerine nutuklar at, yanına aldığın ilahiyatçılarla “Gerçek din bu” diye dinsizlik üzerine konuÅŸmalar yap!
KaÅŸ aldırma meselesine gelince, Allah Rasulü, kadınların kaÅŸ aldırmasını Allah’ın yaratış ÅŸekline müdahale baÄŸlamında deÄŸerlendirmiÅŸ ve bu yüzden Buharî’nin de rivayet ettiÄŸi hadis-i ÅŸerifte, “Allah yüz tüylerini yolan ve yolduran kadına lanet etsin" buyurmuÅŸtur. Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı da hadisi bu çerçevede mutalaa etmiÅŸ olmalı ki Diyanet Ä°lmihalinde meseleyle alakalı kadınların kaÅŸ aldırmalarının yasak olduÄŸu belirtilmiÅŸtir. KaÅŸ aldırmayla alakalı beyanımın kaynağı Allah Rasulü’nün ifadesi ve Diyanet’in ilmihalidir. Bu noktada ne buyurursun?! Hocalar ne yapsın?! KonuÅŸmalarına son ÅŸeklini vermeden seni nerede bulsun, hangi barda, hangi eÄŸlence merkezinde olursun?!
Madem Ä°slam’la alakalı her hükme, her meseleye müdahil olma hakkını kendinde buluyorsun, Ä°slam’ın emir ve yasaklarını anlatan mütefekkir, alim ve ariflere saldırıyor, Diyanet’e ihbarda(!) bulunuyorsun, boyun yetiyorsa git bir rakı sofrasında, üç beÅŸ yoldaÅŸla bir manifesto yaz da Diyanet ve hocalar neyi anlatıp, anlatmayacağını senden öÄŸrensin?! Böylece her gün “Dinciler” diye baÅŸlayan cümleler kurmaktan kurtulur, zamanı israf etmezsin.
Seraba Yalan/Ä°ftira
Diyanet’in Oda TV’yi ciddiye alarak bana sorduÄŸu senin ÅŸu, “Kızların okumasına karşı olduÄŸum” ifadesine gelince bu seraba yalandır. Bununla alakalı ne tek satırlık bir yazım, ne de konuÅŸmam vardır. Aksine her defasında kız öÄŸrencilere mahremiyete ve tesettüre riayet ederek okumayı telkin ettim ve mevzuyla alakalı da iki tane kitap kaleme aldım; “Tefekkürde ve Tesettürde Ä°slam Diyen Kızlar” baÅŸlıklı kitabımın arka kapağına da mevzunun ehemmiyetine dikkat çekmek gayesiyle “Oku! Muallime ol, doktor ol, ev hanımı ol. Fakat bütün bunları annelik fıtratını yitirmeden ve mahremiyeti çiÄŸnetmeden yap.” ifadelerini derc ettim. Buna göre ya yazdıklarımı okudun, anlamadın ya okumadan iftira attın ya da beslendiÄŸi yer tarafından her durum ve ÅŸartta Müslümanlara saldırmak üzerine eÄŸitildiÄŸinden dolayı doÄŸrudan iftira ettin. Kız çocuklarının okumasına karşı olduÄŸum yalanını yazarken hiç mi utanmadın, arlanmadın, haya diye bir ÅŸey öÄŸretmediler mi size?! Sizin lügatinizde gazetecilik, Müslümana her nev’i iftirayı atma serbestliÄŸi midir?!
Kilise ÇocuÄŸu musun Soner?
Talmut’a göre, başına örtü örtmeden sokaklarda dolaÅŸan bir kadını kocası mehir ödemeden boÅŸama hakkına sahiptir. Talmut müfessirleri onun örtünmesini mütevazi, alçak baÅŸlı ve haddini bilmesi çerçevesinde açıklamıştır. BaÅŸörtüsü Yahudiler için, putperest kadınlarda olmayan bir ar ve namus simgesidir.
Tahrif edilmiÅŸ Ä°ncil’de ise, “Kadınların örtünmeleri, erkeklerin kadınlar karşısındaki üstünlüÄŸü baÄŸlamında açıklanmıştır.” Pavlus’a göre, “son derece alımlı bir ÅŸey olan kadının uzun saçı, ona örtülmesi için verilmiÅŸtir.”
Kadının örtünmesiyle alakalı görüÅŸlerini Korintoslular’a yazdığı bir mektupta açıklayan Pavlus’a göre her erkeÄŸin başı Hz.Ä°sa(as)’yı, kadının başı ise kocasını temsil etmektedir. Bu yüzden, başına bir ÅŸey koyarak ibadet eden erkek ile başına bir ÅŸey koymadan ibadet eden kadın, baÅŸlarını kirletmektedir.
Hristiyan kadınlara örtünme çaÄŸrısında bulunan Tetulinin ÅŸöyle demektedir:
“Bakire! Yalvarırım başını bir örtüyle ört! Ä°ffetle edep silahına sarıl, etrafını hicab duvarıyla çevir, cinsiyetine ne kendi bakışlarının, ne de gelip geçen bakışlarının sızmayacağı bir duvar ör, kadınlara ait bu giysiyi bakireliÄŸini korumak için taşı.”
St. Paul’un Ä°ncil’de baÅŸörtüsüne dair açıklamaları ÅŸu ÅŸekildedir:
“…EÄŸer kadın örtünmüyorsa saçı da kesilsin; fakat kadına saç kesmek yahut tıraÅŸ olmak ayıp ise örtünsün. Çünkü erkek Allah’ın sureti ve izzeti olduÄŸu için, başını örtmemelidir; fakat kadın erkeÄŸin izzetidir. Çünkü erkek kadından deÄŸil fakat kadın erkektendir; çünkü erkek kadın için deÄŸil fakat kadın erkek için yaratıldı.”
Tesettüre dair okuyup tefsir ettiÄŸi ayet-i kerimelere tahammül edemeyen Soner! Kadının örtünmesini ar ve namus meselesi olarak gören Talmut’a, açık kadını kirli kabul eden, saçının kesilmesini gerektiÄŸini söyleyen Hristiyanlığa karşı niçin sesin çıkmaz. Niçin örtüyü namusla açıklayan Havralar için, açık kadının saçının kesilmesini söyleyen Kilise için bir itirazın yok? Sizi besleyip de mi üzerimize saldilar ?
Kilise Aşkı
Ä°nsanlık tarihinin en ÅŸeni cinayetlerini iÅŸleyen kiliseye karşı seni bu derece hayran bırakan, Ä°slam’a ait deÄŸerlere karşı ise saldırgan yapan nedir? Neden, ÅŸehidlerin Kilise müziÄŸiyle defnedilmemesinden rahatsız olursun?! Müslümanların Ä°slam’a göre cenazelerini defnetme hürriyeti yok mudur?! Sen, “Beni kiliseden kaldırsınlar, cenazemde Kilise müziÄŸi çalsınlar, bir barın önünde ÅŸarapla yıkasınlar” diye vasiyyet etsen, bundan tek bir Müslüman rahatsız olmaz, bilakis “Namuslu bir adammış, yaÅŸadığı gibi uÄŸurlanmak istedi, toprağı bol olsun” der.
Ä°nsan haklarından, vicdan hürriyetinden bahsedenler güruhu olarak müsaade edin de, bin yıllık Ä°slam yurdu olan Anadolu’da Müslümanlar cenazelerini Allah’ın dinine göre kaldırsın.
Cahilin Böylesine Ä°lk Defa Åžahid Oldum
“Rabbena Farsça… Sahabe, Farsça… Mevla Farsça…” diyor, bundan hareketle Ezanın da Türkçe olmasını savunuyorsun. Soner, hangi lügatte bu kelimelerin Farsça olduÄŸunu gördün?! Ayıptır, günahtır…
Ezanın evrenselliÄŸini inkâr noktasında yapıştığın Åžia ezanıyla alakalı bir delil getirebilir misin? Elinde Allah Rasulü’ne uzanan bir rivayet var mı?! Bil ki, Ä°slam ibtida’ deÄŸil, ittibadır. Sonra sen deÄŸil miydin? Ezandaki bestelerin kiliseye dayandığını iddia eden, Türkçe ezanı duyunca neden “avdeti” gibi avdet eyledin. Sen o aklın, o idrakin ve o beyninle Ezan’daki evrenselliÄŸi idrak edemez, Ä°slam’daki ulvi manaları kavrayamaz, bu yüzden de onun “do-re-mi” ile söylendiÄŸini zannedersin. Ezan notayla deÄŸil, yürekle okunur Soner! Osmanlı en büyük zaferlerini ezanları yürekle okuduÄŸu yıllarda kazandı. AÅŸk, vecd ve çile yıllarında…
Baskı Yok Lakin Baskı Var!
Anlattıklarımı yaÅŸama noktasında hiç kimseye baskı yapmadığım aÅŸikardır. Lakin Kur’an-ı Kerim’deki tesettür ve mahremiyet mevzularını anlattığımdan dolayı baskı gördüÄŸüm, hakarete uÄŸradım, açığa alındığım, vazife itibariyle tenzil edildiÄŸim, yobaz olmakla suçlandığım herkese malumdur… Her ÅŸeye raÄŸmen kınayanın kınamasından korkmadan hakikati ilan ettiÄŸim de ortadadır. Yasin Suresi’nin 17. Ayet-i kerimesinde de beyan edildiÄŸi gibi “Bize düÅŸen açıkça tebliÄŸ etmektir.” buyruÄŸu çerçevesinde Müslümanları Ä°slam’a sahip çıkmaya çağırma ödevime ölene kadar devam edeceÄŸim…
Hain
Her yazıda ve konuÅŸmada tarihselcilik gibi mevzuları “kim kalem ve kelam mücadelesi dışına taşırsa haindir”, dememe raÄŸmen, malum site ve Cumhuriyet’ten iki yalan yobazı ilim meydanına çıkamayan M. Öztürk üzerinden bana iftira atıyor, Kur’an-ı Kerim’i müdafaa edenleri tehdit ediyor, ÅŸu meyanda haber yapıyor, “Mustafa Öztürk linç ediliyor.”. Ey Kur’an’a hasım olanlar! Birkaç kendini bilmezin dışında Mustafa’yı kim, nasıl linç etti?! Fakat yazımdan, konuÅŸmamdan dolayı bana ÅŸu kadar yobaz, ÅŸu kadar yalan merkezi iftira attı. Lakin çıkıp “linç oldum” diye ağıt yakmadım. Ayetleri -HaÅŸa- Allah Rasulü uydurdu diyen Mustafa’nın linç edilmesinden bahsediyorsunuz. Linç nedir? Mustafa’ya reddiye yazmak, onu münazaraya çağırmak mı?! Sahi, sizin Kur’an-ı Kerim’le ne kadar büyük bir meseleniz varmış. Mustafa her kitabında Kur’an-ı Kerim’e hakaret eder, onu okuyanların imanı sarsılır lakin yine de Mustafa’ya cevap verilemez öyle mi?! Yoksa Mustafa söylemek isteyip de söyleyemediklerinizi söyleyen biri olarak teÅŸekkürü haketti, nasıl onu tenkit edersin mi diyorsunuz? Nedir linç? Nasıl linç edilmiÅŸ Mustafa?! Linçte, yalanda, iftirada üzerine adam var mı Soner?! Ama sen bütün bunlardan mazursun? Çünkü seni böyle inÅŸâ etmiÅŸler, senden hak söz beklemek, zakkum dalında portakal aramak gibidir. Normal olan senin Ä°slam’a ve Müslümanlara saldırmandır. EÄŸer Mustafa gibi beni de tezkiye etmiÅŸ olsaydın Müslümanlığımdan ÅŸüphe ederdim.
Suriye’de iÅŸlediÄŸi cinayetlerden hareketle Hizbullah’ı en ağır ifadelerle telin eden, baÄŸlı bulunduÄŸu Åžia’ya kitap çapında reddiye yazan bir Müslüman’ı Hizbullah’la iliÅŸkilendirmekten daha büyük bir iftira, daha büyük bir linç var mıdır Soner?! Gavurları taklit edeceksen tam taklit et, onlardan yalnızca Ä°slam’a nasıl düÅŸman olunacağını deÄŸil, i’mal-i fikri de öÄŸren!
Hiçbir fikir fukarası, hiçbir Allah ve Rasul düÅŸmanı, iftiranın böylesine cüret edemez. Yalanın da kendince kriterleri vardır, ne var ki Ä°slam söz konusu olduÄŸunda müseccel Ä°slam düÅŸmanları aÅŸağıların en aÅŸağısına savrulmada tereddüt etmiyor.
Büyük Yalan
Makalemi makaslayarak imal ettiÄŸin ÅŸu büyük yalana bak: “Bu sözler Charlie Hebdo’dan daha tehlikeli. Kur’an’a saldırmaya devam ettiÄŸi müddetçe menzilimizden çıkmayacağını bilmesini isteriz.” cümlesi Mustafa’nın sebbiyelerine karşı, ‘Kur’an’ın Bir Kısmı “Masaldır” diyen bir MustaÄŸrib’ baÅŸlığıyla yazılmış bir reddiyedir. “Menzil” kelimesinden “Hizbullah”ı çıkarmak, “Son-er” kelimesinde yer alan “er” hecesinden dolayı müsemmanın bir gerillanın adamı olduÄŸuna hükmetmek kadar mantıklıdır. Åžu muhteÅŸem beynini bağışlasan da yarın bir gün öldükten sonra yoldaÅŸların derin mevzulardan, yine senin gibi büyük yalanlar istinbat etse… Seleften halefe, nesilden nesle devam eden bu cehaletten hiç mi utanmaz, arlanmazsın?! “Pire”yi, “pir-i fâni”, “Åžura 61”i, “61. Åžura Kararı” ÅŸeklinde haber yapan sefil idrakin varislerinden itidal ve insaf beklemek muhaldir. Üstelik ilk baskısı 2016’ta yapılan “Kur’an Müdafaası” kitabımda terkip, “menzilimiz” ÅŸeklinde deÄŸil, “fikir menzilimiz” kaydıyla birlikte iken, neden “fikr”i ve “Kur’an-ı Kerim” terkibini verirken “Kerim”i çıkardın? Niçin? Kur’an’ın “Kerim” olması neden seni rahatsız etti?! Hristiyanların ya da Budistlerin bir ibaresini alıntılamış olsaydın aynı ÅŸekilde tazim ifade eden bir sıfatı hazf eder miydin? Sizi bu derece Ku’an-ı Kerim düÅŸmanı yapan nedir?
Yaptığın bu tahrif ve tadlile hiç ÅŸaşırmadım, çünkü biz tamir davasındaki tahripçileri, en iffetli kadın Hz. AiÅŸe’ye en iffetsiz isnatta bulunan Ä°bn Übeyy’den beri iyi biliriz.
Yüzyıllık Masal
Önce bir tertip, ardından algı operasyonu ve peÅŸinden linç kampanyası… Yüzyıldır masallarınız hep aynı… Bu yüzden inanılırlığınızı kaybettiniz. Kur’an’a hakaret eden bir akademisyene ilmi cevaplar vermeyi, “linç” olarak haber yapmak, Hizbullah’ı küresel sömürünün jandarması olarak gören birini Hizbullah’a isnat etmek, ikisi de yürüyor diye insanı hayvana kıyas etmek gibidir. Böyle bir kıyas da ancak sizin gibi bir üstün zekânın nasibi olabilir.
Müfteri Olarak Bedi Faik, Fikir ve Haysiyet Anıtı Olarak Üstad
Soner! Gör, bak atalarını nasıl taklit ediyorsun… 1952’de bir lise talebesi olan Hüseyin Üzmez, Malatya’ya gelen Vatan gazetesi yazarı ve sahibi Ahmet Emin Yalman’ı yaralar. Hadise, Kasım ayında Malatya da cereyan eder. Müseccel Allah ve Rasul düÅŸmanları olay üzerinden azmettirici diye Üstad Necip Fazıl’a saldırır, Devlet’i göreve çağırırlar.
Hep birilerinin ellerinden tutmasıyla bir yerlere gelen Kemalistler, fikir cephesinde hezimete uÄŸrayınca, sekretaryaları gibi gördükleri devlete ihbarda(!) bulunmuÅŸ, maalesef ki her zaman yalan ve iftiraları karşılık bulmuÅŸtur.
1960 kanlı ihtilali üzerinden kısa zaman geçmiÅŸ, cuntacıların etkilerinin her yerde görüldüÄŸü günlerde Son Posta Gazetesi (1 Ocak 1962’de), “Necip Fazıl Kısakürek, siyasi, edebi, ilmi, ictimai kaleminin bütün cepheleriyle Son Posta’da” ÅŸeklinde bir duyuruda bulundu. Üstad Necip Fazıl, 10 Ocak 1962 günü yeni bir muhtevayla okur karşısına çıkan Son Posta’nın birinci sayfasında “Hal bu ki” baÅŸlıklı yazısı, üçüncü sayfada “Çerçeve” adlı köÅŸede “Karakaluklar ve Arslan”, beÅŸinci sayfada ise “O, ki Varlık o yüzden” baÅŸlıklı tefrikası yayımlanır. Son Posta’da yazmaya devam eden Üstad’ın ertesi gün Çerçeve adlı köÅŸesinde “Kırmızı” baÅŸlıklı bir yazısı yayımlanır.
Kırmızı
Üstad, “Kırmızı”da Malatya muhakemesi sırasında bumbara sucuk tıkarcasına kırmızı bir arabaya doldurulup götürülüÅŸünü, hapishanede yatağının bitiÅŸik olduÄŸu kırmızı duvarı anlatır. Kırmızının ona zindanı ve zulmü hatırlattığını söyler. Bu yüzden, “Kırmızı’yı, mevsimler boyu, bayrağımla bazı masum meyveler ve çiçeklerden baÅŸka hiçbir yerde affedemem.” der. 1960’da -52’de olduÄŸu gibi- kırmızı arabayla alınmaz lakin bir buçuk yıl yattığı zindanı, “kırmızının maden ocağı” olarak niteler. GöÄŸsünün üzerine oturan kırmızı yakalı zindan bekçisine dair ÅŸunları söyler; “Marmara büyüklüÄŸündeki ciÄŸere hamsi balığının olduÄŸu havayı bile çok gören ve tam bir buçuk yıl, kızıl yosunlu gözlerini üzerimden ayırmayan kırmızı yakalı zindan bekçisi!..
Adımı unuturum, seni unutmam!”
Bedii’den Soner’e Ä°ftira
Bugünkü yalan yobazlarının tahrif ve iftira soyundan nesebinin dayandığı Bedii Faik, 17 Ocak 1962 tarihli Dünya Gazetesi’ndeki köÅŸesinde, çektiÄŸi iÅŸkenceyi yazıya döken Üstad’a saldırır, ifadelerini çarpıtır, sivil bir hapishanede kırmızı yakalı gardiyanların kendisine yaptığı iÅŸkenceyi ve çektiÄŸi çileyi remz ederken muÅŸahhas olarak “gardiyan” kelimesini, bütün gardiyanlar rencide olmasın diye kırmızı çuhalı yaka üzerinden anlatmasından büyük yalanlar istinbat eder. Sivil hapishanenin gardiyanlarından ordudaki kurmay kadronun kastedildiÄŸini iddia eden Bedii Faik, Meclisi, orduyu göreve çağırır… Bize karşı Diyanet’i göreve çağıran Soner’le, Üstad’a karşı Devlet’i vazifeye çağıran Bedii’nin iftira teknikleri aynı deÄŸil mi?!
Her zaman olduÄŸu gibi seremoni yine Mustafa Kemal’le baÅŸlar… AÅŸağıdaki ifadeler Bedii Faik’in, Üstad’a cevap olarak karaladığını düÅŸündüÄŸü “Bir Kahpelik Karşısında!” baÅŸlıklı yazısından…
Kemalistler’in Üstad Karşısında Hezimeti
“Size misli görülmedik bir alçaklık belgesi uzatacağım. Bir elinizi yüreÄŸinize bastırırken, diÄŸerini göÄŸsünüzden fırlayacak isyan sayhasını zapt etmek için demir bir yumruk yapıp aÄŸzınıza dayayınız ve sonra ÅŸu kahpeliÄŸe göz gezdiriniz.” Bedii, daha sonra, “Kırmızı” baÅŸlıklı yazısından iktibasta bulunarak fikir cephesinde aslanın karşındaki bir kedi gibi sükût etmeye mecbur kaldığı Üstad’ı, göreve çağırdığı rical-i devletin maharetiyle susturmayı arzu eder.
Bedii sebbiyesinde der ki, “Bir yobaz bozuntusu Atatürk’e hakaret edip bir buçuk yıl hapis yatmış ve sonra çıkar çıkmaz, daldığı zulmeti Tanrının bir ihtarı olarak görecek yerde, el yordamıyla dahi zulmün peÅŸinde yürümekte ısrar eden bir baÅŸka zavallının gazetesinde, aynı Atatürk’ün ordusuna, kurmaylarına, ‘zindan bekçisi izbandut’ demekte, diyebilmektedir!…
… Ve daha hazini bu çakal ulumasından bugüne kadar tam altı gün geçtiÄŸi halde, Türkiye’de hiçbir makamın tek kıpırtı göstermemiÅŸ olmasıdır…
… Kör olası gözlerine ÅŸerefli kurmayların kırmızı çuhası batan sapıktan, bu köpek ulumalarını demokrasi zanneden uyuÅŸuk iyimsere yazıklar olsun.”
Oda TV’nin açığa alınmamdan önce hakkımdaki, “Diyanet’in Ä°hsan Åženocak sessizliÄŸi” ya da bize “taliban” olma isnadında bulunan malum din tacirinin ithamını esas alarak, “Ä°hsan Åženocak’a Taliban Suçlaması” diye iftiraname karalayan akıl, Bedii’nin aklıyla aynı deÄŸil mi! Kilise hayranı Soner’in son yazsında “ErdoÄŸan’ın gücü bunlara yetmiyor mu?” diyerek doÄŸrudan devletin zirvesine operasyon yapma çaÄŸrısında bulunması, Bediice bir ameliye deÄŸilse nedir?!
Üstad, Son Posta’nın 18 Ocak 1962 günlü nüshasında Bedii Faik’e dair “Al” baÅŸlıklı bir yazı daha kaleme alır.
Dünya Adında Bir Çöp Tenekesi
Üstad’ın yazısından:
“Bab-ı Ali’nin Bab-ı Adi cephesinde ‘Dünya’ isimli çöp tenekesi boyunda bir kulübeye sığınmış bir köpek vardır ve adı Bedii Faik’tir.”
Bedii Faik’ten Soner’e kadar Ä°HBARDA(!), tahrikte, tahrifte, müsevvitlerin ayrı olması dışında tek bir fark var mı?! Bu fikir yobazlarının yazılarından tahrik ve tahrifleri çıkarsanız geriye “kocaman bir hiç” kalır.
Bedii Faik güç odaklarına itimat eden bir muhbir gibi, Üstad’ı kalem yerine güçle susturacak olmanın sarhoÅŸluÄŸu içerisinde ÅŸöyle nara atar:
“…Hiçbir tevil, hiçbir ÅŸirretlik onu bu cenabet batağın dışına fırlatamaz. Bundan sonra söz Türk adaletinin ya da Türk tababetinindir.”. Bedii’nin yazısının hemen yanında yer alan, “Necip Fazıl Hakkında KoÄŸuÅŸturma Yapılıyor” baÅŸlık haberde, Milli Savunma Bakanlığı’nın Adalet Bakanlığı’na Üstadla alakalı bir iÅŸlem yapılıp yapılmadığını sorduÄŸundan bahsedilir.
“Bab-ı Adi Tipine!”
Kemalistler ihbar(!) eder, Müslümanlar vazifeden atılır, hapsedilir, lince uÄŸrar… Sonra da utanmadan fikir namusundan bahsederler…
Üstad, Bedii Faik’i konuÅŸamaz ve cevap veremez hale getirdiÄŸi “Bab-ı Adi Tipine!” baÅŸlıklı 22 Ocak 1962 tarihli son yazısında ÅŸunları söyler:
“Üstüme söverek gel, bayılırım; fakat sövmen bir fikir öfkesine, bir düÅŸünce sinirine baÄŸlı olsun…
Böyle gelebiliyor musun?
Sen yalnız külhanbeyi lügatına göre sövüyorsun!
Sen yalnız ateÅŸ olmayan yerde duman tüttürmeÄŸe bakıyorsun!
Bilgiyle gel, köle olurum; elverir ki, bu bilgi, hak ve hakikat çilesi yolunda yanlışlarla dolu olsa da, yine bir bilgiçlik olsun.
Böyle gelebiliyor musun?
Sen, yalnız kendine oyuncak edindiÄŸin mukavva Dünya (gazetesi) içinde sahte gerçekler imal edip bunları insanlara yutturmaktan anlıyorsun!
Sen yalnız, arslanın iki ayağı arasına sığınıp, faaliyetine engel gördüÄŸü kediyi rapor eden sıçana benziyorsun!
Fikrin yok, hakikatin yok, bilgin yok, ihlâsın yok, güvenin yok; ve düÅŸün, bunlardan tek tek pay almış olacak çapta ahlâkın yok! …”
Amme Davası
Mevzu, mahkemeye intikal eder ve 14 Åžubat 1962 tarihli Dünya’daki ÅŸöyle bir haber çıkar: “N. Fazıl kurmayları kasdetmemiÅŸ!”. Ne var ki gazetede, sistemin şımarık çocuÄŸunu memnun edebilme adına bilirkiÅŸi kurulu diÄŸer yazılarından hareketle Üstad’da suç unsuru bulunduÄŸunu söyler ve Toplu Basın Mahkemesinde hakkında dava açılacağı beklenmektedir, der. Nihayet 22 Åžubat tarihinde Üstad hakkında Milli menfaatlere zarar verici faaliyetten amme davası açılır.
Türkiye’de iktidar kim olursa olsun, Müslümanlar parya, Bedii Faik soyu seçkin sınıf muamelesi görmüÅŸtür. Onlar camiye söver, kiliseye methiye düzer, fuhÅŸa özgürlük, tefeciliÄŸe emek der, yine de rical-i devlet, mülkiye, adliye hep onlardan yana tavır alır.
Hulasa
Soner! Sana göre Ebu Leheb bir kahramandır, deÄŸil mi?! Onunla birlikte zikredilmekten rahatsız olmayacağın kanaatindeyim. Çünkü Ä°slam’a karşı direnmiÅŸtir. Bugün biri kalkıp “Ben Ebu Leheb’in ameliyesine talibim” dese Öztürk’ün, Kur’an tarihseldir, iddiasını çürütmüÅŸ olur. ÇaÄŸdaÅŸ Ebu Lehebler ancak bu cihetle bir kıymet arz eder. O halde her çaÄŸdaÅŸ Ebû Leheb Kur’an’ın tarihsel deÄŸil, zaman ve mekân üstü oluÅŸunun tezahürüdür. Benim için bir müseccel yobazın tek kıymet ölçüsü budur. Hizbullah’a gelince, onu Ä°slam’ı tahribe memur olma noktasında en az senin kadar zararlı addederim.
Senin ve baÄŸlı bulunduÄŸun iftira soyunun bir müÅŸterek meziyeti var ki, dilini, fikrini, diyalektiÄŸini idrak etmekten aciz olduÄŸu fikir iÅŸçilerinden Ä°slamiyet’e dair iÅŸaretler aldığında hemen devleti, orduyu göreve çağırarak onları susturmak.
Bütün bunlardan sonra, cehalet bir tasma olsaydi, kimin boynuna yakışırdı?! Müfterisin, muhbirsin, Allah ve Rasul yoluna çağıranlara hasım, zıddına muhibsin. Ä°ctimaî ve ahlakî krizin besleyicilerindensin. Çünkü Diyanet, hutbelerini hazırlarken sen ve adamların ne der, nereye saldırır, diye hesap ediyor, hastalığı muÅŸahhas haliyle tayinden imtina ediyor. Ayrıca tesettürü anlatana saldırır, lakin ne kadın ticaretine, ne kadının meyhanelerde konstmatris olarak ayyaÅŸlara içki servisi yapmasına, ne de otel odalarında peÅŸkeÅŸ çekilmesine ses çıkarırsın. Çünkü Ä°slam’ın ifade buyurduÄŸu manada iffete de, izzete de düÅŸmansın. Dolayısıyla nerede bir iffetsizlik varsa, dolaylı yoldan hâmîsi sensin. Kıymet ölçün ise, Kemalistlerin ihbarda(!) ve tezviratta geldiÄŸi seviyeyi göstermesi açısından mühimdir. Yoksa fikir cehdiyle seni muhatap almak fikre de, zamana da ihanet olur.
Aynı topraklarda yaşıyor olmanın yakınlığıyla sana ÅŸunu da söyleyeyim; Diyanet’i bırak Kilise’ye intisab et, Engizisyon mahkemeleri kur, bütün hocaların idamına hükmet! Bunu, ancak iftiralarıyla orta çaÄŸ papazlarına rahmet okutan, Kemalist ezberlerine uymayan her görüÅŸü, her düÅŸünceyi, her inanışı teröre baÄŸlayan senin gibi bir adam yapabilir. Geç Kiliseye de sen de kurtul, sekretaryan olarak gördüÄŸün Diyanet de kurtulsun. EÄŸer bu geçiÅŸi yapmazsan sadece tek derdi koltuklarını korumak olanlar için bir korku unsuru olacak, bizim için ise yazıların üçüncü sınıf bir muhbirin lüzumsuz sözlerinden öte bir mana ifade etmeyecektir.
Ä°ftiraları bizzat kendi adınla neÅŸretmen cihetiyle, bunları basına kapalı ortamlarda yapan ve yayan, en üst makamlara gidip, “Efendim! Biz bu kalemle ve kelamla cevap vermekten aciziz, siz bu adamı devletin gücüyle susturun” diyen tarihselcilere ve onların yuvanlandığı malum gazeteye göre daha namuslusun!
Bu yazı, “Onlarla en güzel ÅŸekilde mücadele et.”ayet-i kerimesi mucibince iftiralardan avdet edip Hak yolunun bir neferi olması gayesi ile kaleme alınmıştır.
yeniakit.com.tr
Yorum Yazın