‘’Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz’’ Herakleitos
İlk önce yukarıdaki Herakleitos’ a ait olan onun felsefesini özetleyen bu sözün anlamı üzerinden günümüzdeki olayları izah etmeye çalışalım dilimiz döndüğünce.
Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz çünkü sular akıp gider. Bugün akan nehir artık dünkü nehir değildir. Sadece görünüşte dünküne benzer der yunanlı düşünür. Bizim nehirlerde mi aynı akıyor yoksa köprünün altından sular akdıda biz mi atladık. İşte bugünlerde çıplak gözle algılayabildiğimiz ve önümüzde sahnelenen temaşa için Türkiye’nin kabuk değiştirdiğini kabullenenler ile bu kabuk değişimine direnenlerin mücadelesi diyebiliriz. Bu mücadele 1893 yılında askeri Tıbbiye mektebinde ilk temelleri atılan ve yüz yılı aşkın bu coğrafya üzerine kadroları ve fikirleri ile karabasan gibi çökmüş zihniyetin yani İttihat ve Terakkinin cenaze merasimidir. Geçen günlerde yayınlanan bir tartışma programında bir konuşmacının ‘’Ergenekon yüz yıllık hesaplaşmadır’’ tespiti üzerine İstanbul Baro başkanının tepkisi inanılmazdı, sanki bilinmiyor da karşısındaki ağzından kaçırmış oda yakalamış gibi tuhaf ve komik hareketler sergilemişti. (Burada benim gibi 60’lı yıllarda İstanbul’a göç vermiş Boyabatlı Türkmen Yörük bir ailenin evladı olan yaşıtım bu şahsın Frankafon okullarında nasıl bir zihniyet değişimine uğradığını yakınen kendimle kıyasla görebiliyorum.)
Biz tekrar İttihat Terakkiye döner ve nasıl ve hangi şartlarda kurulduğu ile ilgili biraz bilgi verecek olursak. Teşkilat İtalyan Karbonari mason teşkilatını örnek alarak kurulmuş gizli cemiyet olarak hücreler halinde teşkilatlanmıştır. İttahat Terakki bugünde mevcut hücreleri ile Ergenekon yapılanması vasıtasıyla hayatını devam ettiriyordu. Bu arada bir şerh düşmemde fayda var İttihaçılara katılan herkes vatan hainiydi demek çok abes teşkil eder yazımdan da bu anlaşılmasın içlerinde çok değerli vatansever aydılarımız vardı. Aynı yıllarda 1912'lerde Ari ırkın üstünlüğüne inanan Germenorden ile beraber Baron Von Sebottendorff buna bağlı bir örgüt kuruyor: "Tapınakcı Gelenege Bağlılık'ın çeşitlemelerinden biri" ya da daha basit bir ifadeyle özgun bir mason locası olan Thule, Nazi partisinin öncüsü ve hatta gerçek kurucusuydu. Örgüt kurulduktan sonra hızla büyüdü. 1918 yılında yalnızca Münih kentinde 250, tüm Bavyera'da ise 1.500 üyeye sahipti. Üyeler arasında; yargıçlar, avukatlar, polis şefleri, aristokratlar, doktorlar, üniversite hocaları, bilim adamları, subaylar, sanayiciler ve iş adamları vardı.
Enver Paşa ailesi ve Ittihat Terakki ile yakın ilişkilerine dayanarak uzun yıllar İstanbul’da yaşamış, 1911'de Osmanlı –Türk vatandaşlığına geçmiş; hem düzensiz mason locası, hem de ünlü Germen asıllı Hiristiyan "Gül ve Hac "(Christian Rosenkreutz) ları örgütü ve de Bektaşi tarikati üyesi olan; 1912 yılında Leipzig'de monarşist Alman aristokratları etrafina toplayarak Thule ismi altında faaliyet gösteren Baron Sebottendorff bu örgütü kurmuştu. Zig-Zag (Bu örgütten daha sonraki yazılarımda bahsedeceğim) örgütü de Thule içinde hareket etmiş sonra bu örgütten ayrılmışdır. Thule’ye kaydolan basit memur Adolf Hitler’in Nazi Partisindeki ve sonrasında yükselişi dünyaya yaşattıkları ilgi çekicidir.
Gariptir İttihat Terakkinin kurucularından Abdullah Cevdet’de ari ırka kafayı takmış ve yurt dışından damızlık erkek getirmeğe bile kalkmıştı. Aynı şartlarda yakın ideolojilerle kurulan Thule orijinli Nazi Partisi ile İttihat Terakki Partisi devamındaki Ergenekon yapılanması ne kadar benzerlikler gösteriyor değimli? Bu yapılanma içerisinde şu an cezaevinde olan gazeteci Gülay Kömürcü’nün koluna yaptırdığı hilal’in içindeki nazi haçlı dövmeyi görünce puzzle’nın parçaları yavaş yavaş zihnimizde yerlerine oturuyor sanırım.
Rabbim yar ver yardımcımız olsun. Hayırlı işler dileğiyle
Facebook Yorum
Yorum Yazın