Hüsne anneannesi (oysa hüsniye’ydi asıl ismi) bakmış büyütmüştü kurda kuşa yem olmadan genç kız olması için çabalamıştı.
Nuran; balık etli, beyaz tenli, güzel gözlü kız. Annemin memesini verip bana süt kardeş ettiği güzel bebek.
Bir sokak aşağımızda bahçeli yan yana iki ev. Derme çatma odalar. Nuran hem yetim hem öksüz. Anne dese de Hüsne annesine, arka bahçeye bakan odasının duvarını gözlerinin benzediği annesinin resmi süslemekte. Etrafında hayranı olduğu sanatçı posterleri.
Her caddeye indiğimde kaçıp uğradığım yer onun odası. Genç kız oluyoruz ortaokul zamanlarımız. Odasında her sırrımızı paylaşıyoruz duvarlar sırlarımıza ortak.. Yatağa uzanmış anlatıyoruz hayallerimizi. O anlatıyor Kerem’ini..
Sokağa açılsa da evlerimizin kapısı, kapalı yetiştirilirdik hayata karşı. Her şey öyle kapalı ki bizde kapalı odalarda konuşuyoruz ilk heyecanlarımızı...
Ben Nuran’a göre daha cılızım. Daha çocuk gibi görüntüm. O büyümüş erkenden, sanki anne baba yokluğuna inat büyümüş hayata dik durmak için. Oyun gibi hayat ona. Bir varmış bir yokmuş diyor olayları anlatırken.
Öğrenmiş annesinin babasının kazada öldüğünü. ’’Gittiler bak diyor bir vardılar bir yoklar her şey gibi. Ben kalmışım geride annem sarılmış iyice kapaklanmış üstüme. Saklambaç oynamış annem, beni saklarken kendi saklanmış yıllarca benden.’’
Renkli giysiler seviyor süt kardeşim. Hep renkli canlı olsun istiyor her şey. Öğlen kapıdan kafasını uzatıp ben gidiyorum derken uçuşuyor kır bahçesi gibi renkli çiçekli eteği. Kerim’le buluşacaklar biliyorum, Coşkusu kalıyor uzaklaştığı kapımızda.
Gecenin bir yarısı, Nuran’ın coşkusunu bıraktığı kapmız çalınıyor. Hüsne ana çığlık çığlığa. Yataktan fırlayan babam, annem hepimiz kapıda. ‘’ Nerde?’’ diyor, ’’nerde bu’’. Çığlığı evlerin çatılarına varıyor. Herkes biliyor tek arkadaşıyım gözler üstümde bilmiyorum desem de inanır mı acaba yada merak etme başka birinde kalmıştır desem avunur mu, soğutur mu yüreğinin ateşini. Annem ‘’gel gel de bir bardak su iç soluklan, çıkar elbet bir yerden. Hoş kız kaçmadı ya, dur bir bakalım hele’’ diyor elindeki bardağı uzatırken. Hüsne ana su içiyor boğazı düğüm, düğüm su gözyaşı oluyor dökülüyor gözlerinden korkudan sararmış yanaklarına doğru.
Gidiyor kısa boyu, görünmez bedeniyle, kafası iki eli arasında. Herkes merakta. Babam ’’geç oldu diye kalmıştır birinde, baksın halasına, dayısına, çıkar elbet bir yerden’’ diyor, uykulu esneyerek, yatağına giderken.
Tavan ezberim, tavan bir sürü hayalimin perdesi oluyor gece boyunca ’’Ya! Kerim’le kaçtıysa ‘’ diyor yüreğim, dilim yok yok tövbe Estağfurullah çekmekte.
Nuran kendi güzel, bahtı kara süt kardeşim.. halasında kalmış olan, sabah çıkıp gelen eve barka sığmayan can yoldaşım.
Herkes bahçede divan üstünde çaylar içiliyor Hüsne ana gayet keyifli. O gecenin üstünden aylar geçmiş unutulmuş korkular. ’’Veriyoruz ‘’ diyor Nuran’ı, iki mahalle ilerde biri ister oğluna, Has oğlan. Anasının sözünden çıkmıyor.
Nasıl güzel beyaz gelinliği içinde aynı anadan süt emdiğim, süt kardeşim. Ama bir o kadar ürkek duruşu.
İki katlı ev gelin evi. Kardeşim korkak ve endişeli. Odada yalnız kaldığımızda ‘’ya kızım deli bu’’ diyor . ‘’Bunun pek aklı yok, dersin iki yaşında, annesi ne diyorsa onu yapıyor. Hem biliyor musun Kerim’i gördüm dün. Evlenme dedi, bekle alırım seni bekle .’’
Kopuşumuz oluyor o ev, o düğün. Artık görüşmüyoruz onunla, o artık evli, çok geçmeden çocuğu da oluyor. Babasına benzemesin diye dualar edilen bir oğlan artık kucağında.
Bende evleniyorum bir kaç seneye. Başka şehir iyice ayırıyor bizi. Sütlükte kalmıyor kardeşlikte. Sütkardeşlik anılarda.
Geçen senelerde haber alıyorum kendisinden, ayrılmış yarım akıllı kocasından. Evlendirilmiş bir Almanyalıyla. Onunda varmış iki çocuğu. Pek dövermiş yaşlı kocası kıskanıp salmazmış sokağa. Annemleri görmeye gittiğim bir yaz karşılaşıyoruz çarşıda. Tanıyorum koca gözlerinden, hiç değişmemiş bakışı. Hüzün eklenmiş üstüne, derin bakıyor. Ayak üstü konuşuyoruz ‘’bak sana demedim mi ‘’diyor, ’’hayat oyun işte. Evcilik oynadım çocuk yaşta, kucağımda bir bebek. Sonra zenginlik oyununa girdim, Almanya’lı kocamla. Ha sevdamı sorarsan, o hep yüreğimde, Kerim’im hep içimde. Hem bak görürsün, sana hep dedim yine duy biz kavuşacağız onunla yollarımız ne kadar ayrı olsa da. Biz aynı yolda birleşeceğiz sevdiğimle’’. Kardeşimi son duyuşum son görüşüm.
Bir fotoğraf elimde siyah beyaz eskilerden kalan. Boğazlı kazağıyla bembeyaz bir yüz. Yana ayrılmış saçları, tıpkı ölen annesi gibi.. Bir süslü toka tutturmuş perçemine. Dudakları ‘’hayat bir oyun‘’ der gibi alayla kıvrılmış. Elimde onun yüzü çok soğuk, buz gibi.
’’Öldü‘’ diyorlar araba çıkmış yoldan, yanındaki adam savrulmuş yolun öte yanına, Nuran’da onun yanında eli elindeymiş adamın. Eskiden buralardan tanırlarmış onu sonra taşınmış gitmiş adam. Meğer görüşürlermiş bir süredir, kocası olacak yaşlı bunak bıraksaymış kızın yakasını evleneceklermiş. Yazık yollarda öldü zavallıcık, gülmedi ya hiç yüzü.
Gözleri gülüyor süt kardeşimin, kimse görmüyor göz kırpıyor fotoğrafından bana. ‘’Sana demedim mi bir gün kavuşacağız bir yolda Kerim’imle ‘’
Facebook Yorum
Yorum Yazın