Yaklaşan yeni yılı gözüme sokmak istercesine yanıp sönen ışıklara, dalgın dalgın bakarken, kamaşmış gözlerim elma, armut ve portakal üçlüsüne takılıyor.
Gökten üç elma düşmüş, biri anlatana biri dinleyene biride kime olursa. (nedense üç elmadan biri düşmez di hiç kafama)
Portakalı kaç kez soydum başucuma koydum ben bir yalan uydurdum desem de portakal da soyulup hiç başucuma koyulmazdı.
Armut prenses edasında onu görmek nasip işinden öte geçmez bayramda seyranda, eh! en çokta yerli mallarında salınırdı.
Üçlenen bu tatlar güçlü durur yerli malı haftasının gülü olurdu. Başımızda kartondan yerli malı yazılı şapkalar, bizler onlara saygıda kusur etmez ‘’başımızın üstünde yeriniz var dercesine yemeden seyreder, sırıtarak da lütufta bulunurduk. Benim saygım daha büyük olurdu, evden götürdüğüm bir şey olmadığından ezikliğimle daha fazla sırıtırdım olan dişlerimi göstererek
Kutlamaların ardından elimize tutuşturulacakların heyecanıyla ‘’yerli malı yurdun malı herkes bunu kullanmalı ‘’sözlerini zikrederdik hep bir ağızdan. Annemin elimize sıkıştırıp yolladığı fındık pek sönük kalırdı canlı meyve renkleri arasında.. Benim olduğum gibi sönük
Birde yılbaşları vardı meyve çuvallarının beşlik simit gibi boy, boy dizildiği. Holün girişinde gelenleri karşılardı gecesinin süsü biziz edasıyla. Çuvallar bu duvarları çok sevmiş olmalıydı ki bizim evin duvarlarına hiç uğramazdı. Duvarlarımızın rutubetini onlarda bilirdi bir şekilde..
Hem öyle kutlamaları evin dışında görmeye alışmıştık kardeşler olarak. Uyumlu isimleriyle bir o kadar uyumlu olan Ali amca, Ayşe teyze,çiftinin kalabalığında karışır giderdik geçen eski yılla, gelecek yeni yıla.
Giderdik üç kardeş neden ne sebeple gittiğimizi bilmeden otururduk bir köşede. Ev ahalisi hep tanıdık birbirlerine, bir yabancı biz.
Sıfatımız komşu çocukları. Annem babam karışmazdı böyle günlere, hoş onlar böyle günleri de bilmez di ya.. Evimizdeki masayı süslemezdi elma, armut, portakal.
Bir ayağı aksak masa, üstünde ki yatak yığınıyla saklardı aksaklığını, ayıbını örtercesine. Belki de bundan kaçar evin sessizliğin de yok olmak istemezdik. Çoşkulu sesler
arasına bırakırdık kendimizi. Tanımazdık toplananları, uzaktan görmüşlüğümüz olurdu ama tanımazdık işte, onlar tanıyana kadar.
Bilememiştim isimleri gibi uyumlu olan Ali amca, Ayşe teyzenin bizi neden kabul ettiğini. Oysa bilirdik ablamı kendi yerine tombalaya oturttuğunu Ayşe teyzenin. Ben oyunda olmaz köşede dizili çuvalların uzatılan bir elle taslara dolup dolup içeriyi şenlendirmesini izlerdim. Tüm gecenin yıldız olurdu onlar. Ha! kabukları bile işe yarar Tombala kuponlarında sayılar kapatılırdı.
Kimi zaman yorulan birisinin yerine tombalaya da bakmışlığım olmuştur ya; bu da gururdu benim için. Hele yapılan çinkolar yada tombala diye bağırma oradaki yerime sağlamlaştırmaydı aslında. Ablam bu konuda daha iyiydi, Ayşe teyze adına hep o bakar hepte kazanırdı .
Orada otururken neyi, ne kazanırdık bilemezdim, tek bildiğim sesler arasında sesimizin titrek çıktığı.
Yeni yıl yeni bir şey miydi bilmezdik ama yinede kutlardık, elmalar, armutlar portakallar eşliğinde. Hayatımıza yenilikler getirmese de kalabalığın çoşkusu oyunlar çocuk sevincimizle iyice çoştururdu bizi.
Annem babam neden gelmezdi anlayamazdım, hep üç kardeş giderdik, evimizi iyice sessizliğe gömerek. Yine böyle yeni yılın yeni şeyler getireceği bir yeni yılda varlığımızın varla yok olduğu kalabalıkta, yine ismi uyumlu Ali amca, Ayşe teyze ikilisinin evindeyken kapı çalınmasıyla boş bakan gözlerim oraya kaymıştı.Kimin geldiğini anlamayan ben elindeki kaseyle içeri girenden kimin geldiğini anlamıştım. İçi yanmış kara kase tanıdığım yüzü olmuştu o an. Buna elinde tası tutan kişinin ‘’ne iğrenç tas bakar mısınız, bununla şeker istiyor’’ sözleri eklenince avuç içlerim terlemiş, hayretle kalkan kaşım derin bir iç çekişle boğazıma yumru olup inmişti
O yılbaşı gecesi elmalar, portakallar ve armutlar kadar değerimizin olmadığı
yüzümüze çarpılmıştı.Yeni yıl yeni umut sadece tombala sadece birinci çinkola değil miydi?
Karşımda cilalı elma , fosforlu portakal, beli ince armut, sanki yine üçlü olup elimden tutarak beni herhangi bir zamandaki yılbaşına götürmüş bir anda yaramı kanatmıştı. Yeni yıl yaklaşırken parlayan yılbaşı ışıkları umudun ışığı gibiydi oysa. Yaralar yaralarken insanı.....
Facebook Yorum
Yorum Yazın