Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu ay ki konumuz Yeni Atlantik Roma İmparatorluğu (ABD). Nereden çıktı bu Roma İmparatorluğu tarihe gömülmedi mi diyebilirsiniz . Özellikle 2.Dünya Savaşı’ndan sonra gücünü ve etki alanını tüm dünyada anlamlı bir şekilde hissettirmeye başlayan ABD Batı dünyasının yıkılan Batı Roma ve Doğu Roma imparatorluklarının yerine ihdas edilen yeni güçtür.
İşte çağımıza uygun Batının ürettiği ABD İmparatorluğu’nu besleyen fikir adamlarından George FRIEDMAN Gelecek 100 yıl kitabında birkaç sene önce yazdığı ve sonucunda icra edenlerinde uyguladığı İmparatorluğun politikaları neleri söylüyor satır aralarına bakalım.
‘’Yirmi birinci yüzyılın başlangıcına Amerikan Çağı’nın şafağı olarak baktığımızda göreceğimiz ilk şey halifeliği yeniden yaratma arayışında olan Müslüman bir grubun yaptığı eylemler olmuştur. Onların nihai hedefi Atlantik’ten Pasifik’e kadar uzanan büyük bir İslam İmparatorluğu oluşturmaktır. Birleşik Devletler savaşlar kazanma gereksinimi duymaz. Onun gereksinim duyduğu şey basit olarak karşı tarafta bir karmaşa yaratmak ve kendisiyle mücadele edebilecek derecede büyük bir güç oluşumunun meydana gelmesini engellemektir. Bir seviyede, yirmi birinci yüzyıl askeri operasyonlardan daha fazla olarak Birleşik Devletler’in karşısındaki güçlerin kuvvetini zayıflatmak için yaptığı bir dizi müdahalenin dönemi olacaktır. Yirmi birinci yüzyıl belki de yirminci yüzyıldan daha fazla savaş görecektir fakat bu savaşlar daha az felaket yaratıcı olacaktır. Bunun nedeni hem teknolojik değişim, hem de jeopolitik mücadelenin doğasıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nin bir sonraki rakibinin Rusya değil Çin olacağını öngören çok sayıda kişi vardır. Ben üç nedenle bu görüşe katılmıyorum. İlk olarak, Çin haritasına yakından baktığınızda, fiziksel olarak çok soyutlanmış bir ülke görürsünüz. İkinci olarak, Çin yüzyıllardır büyük bir donanma gücüne sahip olmamıştır ve bir donanma oluşturmak, yalnızca gemi yapmak değil, iyi eğitimli ve deneyimli denizcilerin yetiştirilmesini gerektirmektedir. Üçüncü olarak, Çin hakkında endişelenmenin gereksizliği için daha derin bir neden vardır. Çin doğası gereği olarak durağan değildir. Bu ülke ne zaman dış dünyaya karşı kapılarını açsa, kıyı bölgesi zenginleşmektedir fakat Çin’in büyük çoğunluğu gelişmemiş olarak kalan iç bölgelerde yaşamaktadır. Bu, gerilim, çatışma ve durağan olmama durumuna neden olmaktadır. Bu aynı zamanda ekonomik kararların politik nedenlerle yapılması anlamına gelmektedir. Bunun sonucunda etkin bir yapı oluşturulamaz ve çöküş meydana gelir. Çin, ABD’nin Rusya’ya karşıt bir güç olarak bulunmasını istediği bir tampon bölge olacaktır. Ben önümüzdeki birkaç on yıl içinde daha güçlü ve iddialı bazı güçlerin ortaya çıkacağına inanıyorum. Bunların birincisi Japonya’dır. O dünyadaki ikinci büyük ekonomiye sahiptir ve yüksek derecede bağımsız ve en istikrarlı ekonomik yapıdır. Türkiye şu anda dünyanın on yedinci ekonomik gücüdür. Tarihsel olarak, büyük bir İslam İmparatorluğu kurulduğu zaman, o Türkler tarafından egemenlik altında tutulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı sonunda çökmüştür ve yerini modern Türkiye’ye bırakmıştır. Ancak Türkiye kaoslar ortasında sağlam bir platforma sahiptir. Balkanlar, Kafkaslar ve güneydeki Arap dünyası durağan bir yapıya sahip değildir. Türkiye’nin gücü arttıkça – ve onun ekonomik ve askeri yapısı halihazırda bölgedeki en güçlü konumdadır – Türkiye’nin etkinliği artacaktır’’
İşte yukarıda alıntıladığımız George FRIEDMAN gibilerin yayınladıkları kitaplarda yeni Atlantik Roma İmparatorluğuna biçtikleri görev ve bizim pozisyonumuzla ilgili öngörüleri bu şekildedir. Gelişen olaylarda planladıkları gibi cerayan etmekte. Tabi hep denir ya tarih tekerrürden ibaret diye. 100 yıl önce bölgede ne planladılarsa şimdide aynı senaryo oynanmakta. Biz yukarıdaki Misakı Milli sınırlarımızı gösteren haritaya gelecek olursak neydi bu sınırlar ve bugün yoğun bir şekilde tiyatro savaşların verildiği güneyimizdeki yerler. İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya’dan, Halep ile Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün güneyinde Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor’a iner, oradan doğuya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi içine alır. Yani son günlerde ismini sıkça duyduğumuz Afrin, Telabyad,Dabık, Elbab,Türkmen Dağı, Cerablus, Kobani, Halep, Mare, Çobanbey, Telafer, Musul, Kerkük, Erbil ve Süleymaniye…İşte tüm buralar Misakı Milli sınırları içinde bizim olan fakat İngiliz ayak oyunları ile bizden çalınan topraklar. Biz buralara uluşmak için her adım attığımızda bizim içerimizde isyanlar çıkarıp bizi saf dışı bıraktılar. O zaman Şey Said isyanı idi bugünde 15 Temmuz Fetö isyanı. Devletimiz o zaman da aynı 15 Temmuzdaki gibi darbeyi savuşturmuştu fakat şu an o zamandan daha güçlü ve iyi durumdayız bu gücümüzle beraber aklımızı da kullanarak bu badireyi atlatacağız. İşte batılalırın son dönem bahsettikleri soft power (yumuşak güç-Bölgedeki sosyal kültürel ve medeniyet olarak koyduğun güç), hard power (sert güç- askeri gücün) ve smart power (akıllı güç-bölgeyi bilmek bunları hesap edip güç dengelerine göre hareket etmek). Ne diyordu adamlar
‘’ Atlantik Roma İmparatorluğu savaşlar kazanma gereksinimi duymaz. Onun gereksinim duyduğu şey basit olarak karşı tarafta bir karmaşa yaratmak ve kendisiyle mücadele edebilecek derecede büyük bir güç oluşumunun meydana gelmesini engellemektir.’’
Bundan hareketle sabırlı olup aklımızı kullanarak bunlara karşı geleceğiz.
Hayırlı işler dileği ile Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Facebook Yorum
Yorum Yazın