Yeni Anayasa Mümkün mü?

Sanki yüz yıl öncesini yeniden yaşıyoruz. Yaklaşık 100-110 yıl önce de bugünküne benzer bir lider bu toprakları yönetiyordu. Onun adı
II. Abdülhamit idi. Söz verdiği gibi Meşrutiyeti ilan etmiş (1876’da) ama bugün dahi tartışılan sebeplerle Mithat Paşa’yı sürgüne gönderip 1878’de meclisi tatil etmişti. Daha sonra bir kısım tarihçiler ve jön Türklerin kendisi ve dönemi için verdikleri ad olan İstibdat başlamıştı!!! Bu birileri için istibdat olsa da geçerli olan fikre göre Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün otuzüç yıl daha gecikmesi olmuştu. Zira Sultan Abdülhamit tahta çıktığında ülke büyük bir buhran içerisinde idi. 1871’de  Ali Paşa’nın ölümünden sonra saray ile Bab-ı Ali arasındaki çekişme doruğa çıkmıştı.

1875’de devlet borçlarını ödeyemez duruma düşmüştü. Balkanlarda Panislavizm (Slav milliyetçiliği) alevlenmiş ve ayaklanmalar başlamıştı. İşte I. Meşrutiyet 19 mart 1877’de böyle bir sıkıntılı hal ve zaman içerisinde açılmıştı. Padişah ve meclisin birlikte İmparatorluğu yönetmesi ilkesine dayanan anayasal yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmıştı. Ama sistemin göbeğinde yine Padişah vardı. Yine anayasanın Padişah’a verdiği yetki ile (113. anayasa maddesi) II. Sultan Abdülhamit kendisine tanınan idari sürgün yetkisini kullanarak Sadrazam Mithat Paşa’yı sürgüne yollamış ve akabinde meclisi tatil etmişti. Taa ki 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet ilan edilene kadar. İşte o günlerde ülkemizin problemleri ne idi ise yüz yıl sonra da yaklaşık ülkemizin problemleri aşağı yukarı aynı idi.

O günde Suriye meselesi, Ermeni meselesi, azınlık ayaklanmaları vardı. Bu günde bu meseleler var ama mesele olarak en büyüğü Kürt meselesi olarak masada durmaktadır.

Meşrutiyet’den sonra ülkemizin geçtiği Cumhuriyet döneminde de maalesef bu meselelere gerekli teşhis konulamamıştı. Bırakın neşteri devletin ideolojisi milliyetçi bir çizgiye geldiğinden (Türk milliyetçiliği Osmanlıdan sonra Devletin altı okundan birisi haline gelmiştir) yaralar daha da derinleşmişti. Lozan da Türkiye Delegasyonlarının “Biz iki kurucu halk Türkler ve Kürtler” denilmesine rağmen geri gelindiğinde “ülkemizde Kürt yoktur” denilerek ilk yara patlatılmıştı. Bunun üzerine eski Başbakan ve Cumhurbaşkanlarından Sayın Süleyman Demirel tarafından zikredilen yirmialtı tane Kürt ayaklanması gerçekleşmişti. Bu ayaklanmaların tüm sebebi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı Milletler  Topluluğu bir üst versiyonundan, salt Atatürk Milliyetçiliği adı altındaki bir milliyetçi ideoloji ile yönetilmeye çalışılmasına geçilmesidir.

Yeni kurulacak anayasa da bu sorun kesinlikle hâl olmalıdır. Kürtler de tıpkı biz Türkler gibi iki kurucu eşit olarak kabul edilmeli ve “Türkiyelilik” esası zikredilmelidir. Hiçbir ırk mensubunun diğerinden aşağıya veya yukarıya hissedilmeden demokratik, eşit ve onurlu yurttaşlar olarak zikredilmelidir.

Pekiyi bu mümkün müdür? Ben bunun çok da kolay olacağına inanmıyorum. Zira terör örgütü silah bırakmadıkça ve masum insanlara şiddet uyguladıkça, vazifesini yapmaya çalışan asker, polis ve öğretmenlerimizi ya kaçırıp yada şehit ederse bu karmaşıklıkta nasıl bir anayasa hazırlanacaktır? Ben ciddi tereddüt içerisindeyim. Üstelik hükümetin sadece 326 milletvekili var ve anayasa değişikliği için 367; referandum (halk oyuna) gitmesi için de 330 milletvekili gerekmektedir. Yani Ak Parti’nin yeni anayasayı yürürlüğe sokabilmesi için mutlaka diğer üç partiden en az 5 milletvekili, yada 42 milletvekilin desteğine ihtiyacı var. Bu iki uç parti (MHP ve BDP) ile hiç de istikrarlı olmayan ana muhalefetimiz (CHP) ile nasıl olacaktır merak ediyorum. Yarısı yazılmış ve 2014’e kadar tamamı yazılacak olan yeni anayasamızın yürürlüğe girmesi hiç de kolay olmayacaktır.