Yarınım Farklı Olsun

Gençlik bir kitaptı,okuduk bitti; Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi.

Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş?

Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?  

Ayracı kitabın arasına takarken Hayyam işte budur dedi huzurla.

Uzun zamandır alışkanlık olmuştu Hayyam’dan dörtlük okuyupta yatması.

Başını koyduğu yastık lavanta kokuyordu, kokuyu içine çekerken gülümsedi lavanta kokusu onu birden geçmişe götürdü. Soğuk duvarları, içini üşüten mobilyalarıyla bir o kadar eş soğuk psikoloğu. Başka bir sebeple gittiği psikoloğuna çarşaf değiştirme takıntısı anlatmış sonra nasıl bu konuya geldim diye hayret etmişti. Sadece hım hım diyip sandalye kadar durağan olan kadın, çarşafları duyunca kıpırdanmış evet evet demeye başlamıştı.

Artık o günler geride kalmış çarşafları belli dönemlerde değişmez olmuştu.

Ama seviyordu temiz kokulu yatakta yatmayı.. Yatağın kenarında yatmıştı senelerce yabancı hissettiği beden kendisine değmesin diye... Çift kişilik yatağa sığamazken şimdi kendi evinde tek kişilik yatağında bulutlar üzerinde yatıyor gibiydi.

Çocuk yaşta tanışmıştı yabancı bedenle. Kendi bedeni karışırken onunkine, artık kendini yok saymış onun kendine verdiği kişiliği almıştı.

Of dedi nerden geldi aklıma şimdi bu kadar huzur varken içimde nerden çıktı bu eskiler huzursuz geceleri aklından çıkmıştı uzun zamandır.

Lise bir yaz tatili sabahın erken vakti yengesi tepesine dikilmiş kalk hadi kalk seni istemeye gelmişler sözleriyle yani hayatının başlangıç hikayesini yazmıştı.

Aman be yenge nerden çıktı bu diye hayıflanırken kendini el öpmede bulmuştu. Düğün ardından yapılan otobüs yolculuğu başka bir insanı alıp götürmüştü. Başka bir şehre bedenine ruhuna giren başka kişilikle.

Aileden uzak yeni hayat okuması gereken yaşta anne olması hep büyük davranmaya itmiş sevmediği insanla yaşadığı mahremiyeti de büyük yaralar açmıştı içinde.

Kıpırdandı. ’’Yok bu gece bir şey var rahat değilim en iyisi kalkıp bir elma yiyeyim belki rahatlarım ya da süt mü içsem ne ? Dur rezene galiba daha iyi hatta papatya karıştırarak yaparsam uyurum mışıl mışıl. Elindeki çayla tekrar odaya döndüğünde saate baktı bir olmuştu of ya yine mosmor olacak gözlerimin altı. Hemen etki edecekmiş gibi ağzı yana yana hızla içti sıcak çayı...

Yatağa uzandığında, tekrar döndü o yıllara. Yok dedi bu gece bana uyumak haram uyku melekleri benden yana değil anlaşılan. Çoktandır unuttuğu böyle geceleri kaç kez yaşamıştı, kaç uykusuz gece geçirmişti ben bu muyum, ben kimim? Diyerek, kaç gece gizlice akıtmıştı gözyaşlarını içine.

Hele bir gece kalkıp şakır şakır yağan yağmurda balkona çıkmış yağmurla yarışır gibi o da akıtmıştı ne kadar biriken gözyaşı varsa. ‘’Yarınım farklı olsun‘’ diye dualar etmişti tanrıya.

Her akşam mutsuz olduğu eve dönerken ayakları geri geri gitmiş eve girmemek için hep bahaneler bulup evden saatlerini çalmıştı..

Yastığa bir yumruk attı of dedi taş oldu mübarek ne de sertmiş. Sağa dönüp tekrar kapadı gözlerini. Olmuyordu uyku bu gece ona uğramıyordu.. düştü bir kere içine huzursuzluk.

Çocuklar ne yapıyor acaba dedi. Hayat ne garipti onlarda hayatlarını kurmuştu erkenden sanki kendi hayatını kolaylaştırmaya yardım etmek ister gibi.. Yokluklarında boşalan ev daha bir yüzüne vurmuştu oraya ait olmadığını, içinde bulduğu kendisiyle yaşaması gerektiğini.

Çok mücadele etmişti kendisiyle. İç sesiyle çatışmıştı sürekli. Çocuklar okula başlarken onlardan şevk alıp liseyi dışardan bitirmiş,. Üstelik hızını alamayıp üniversite sınavlarına girmişti. işe başlamış, bir yandan diplomasını da almıştı.. Kaç senedir kendi parasını kazanıp eşinden bir şey almadığı halde yinede hep onun hizmetinde bulunmuş sevmese istemese de o istediğinde birlikte olmuştu. Kabus dolu geceleri hatırlamak iyice canını sıktı…

Yorgun umutsuz olduğu bir akşam. Sokak kapısını açıp içeriye girdiğinde hep aynı koltuk da bulduğu kocasını yine aynı yerinde görmüş ‘’yok demişti bu hayatı yaşamayacağım’’ Cesaretini toplayıp söylediği ayrılalım sözü sessiz salonda yankılanmıştı.. evet ayrılalım ama bu sefer gerçekten yapalım bunu.. hep karşı çıkan kocasının tamam demesiyle sabah avukat yanında oturup imzaları atmışlardı.

Farkında olmadan yastığı yumruklayıp ters çevirdikten sonra gözlerini sıkıca yumdu görmekten korktuğu düşüncelerine inat. Ayrılık sancısının olduğu günlerde harıl harıl ev aramış bulamayıp hayal kırıklığıyla geri dönerken sancıları artmıştı.

Boşanmasına rağmen mecbur kaldığı o yaşamdan sıyrılmak adına aramaktan vazgeçmeyip tesadüfen bu evini bulmuştu. 

Nasıl da sevmişti evi görür görmez. Küçük ama temiz tam hayal ettiği gibi. Hemen tutmuş, kocasının izlerini taşıyan eşyaları almayıp yeni eşyalarla kendini severek daha güvenli başlangıç yapmıştı..

İlk gece yattığında keşfetmişti gökyüzünü, ortasında yattığı yatağından. Uyku melekleri konmuştu omuzlarına, içeri süzülen ay ışığı ruhunu aydınlatırken o dalıp gitmişti.

Her akşam koşarak geldiği evinde her gün bir yönünü keşfetmiş, yalnızlığında kaybettiği küçük kızı yanına almıştı. Şimdi çatışmaları gitmiş sadece kendini keşfetmenin zevkini yaşıyordu. Neler başarmıştı birkaç ayda. Yıllar öncesi kaybettiği kişiyi bulmak heyecanlan-dırmıştı onu. Taşındığından beri aklına gelmeyen geçmişiyle günah çıkarıyordu bu gece. Tamam dedi madem uykum kaçtı bende gecemi çalar keyif yaparım..

Kalktı battaniyesini, yastığını alarak içeriye geçti, televizyonu karıştırıp Filiz Akın Yılmaz - Güney filmi buldu ‘’hah işte gece benim gecem’’ diyerek düşüncelerini kovup, bulduğu kendini mutlulukla lavanta kokularına bıraktı .