Nazan ALPTEKİN

Nazan ALPTEKİN

Mail: nznalptekin@gmail.com

YAPAYLA GELEN DOĞALLIK

Bir virüs üretildi. Eski virüsler incelendi. Onların içinden zararı az bölümleri çıkarıldı, bir şeyler birbiri ile birleştirildi ve öncelikle yaşlı ve kronik hastalığı olanları etkileyip öldürsün diye dünyaya salıverildi.

Bunca zamandır anlatılanlardan benim anladığım bu. Ne derece doğru bilmiyorum. İşin bilimsel terimlerine hiç takılmadan en doğal haliyle kafamdakini yazıverdim. Bir yapayı en doğal haliyle anlattım. Şimdi kafamda düşünceler uçuşuyor. Bu yapaylık başka ne doğallığı veya hangi yapaylıkları beraberinde getirdi?


Geçen gün toplantı yaptık. Uzaktan. Zoom diye bir programla. Sonra annemi aradım, arkadaşlarım birleşip beni aradı. Uzaktan.  Whatsappla. Oğlum kız arkadaşı ile görüşüyor. Uzaktan. Ben komşuya hal hatır soruyorum. Uzaktan.


Sanal dünya pek revaçta. Instagramda birileri devamlı canlı yayında. Sanal röportaj deniyor. Ben durmadan cep telefonumdan oyun oynuyorum. Sanal oyun. Geçen haftalarda okuduğum bilmem kaçıncı üniversitemin önce eğitimini aldım sonra sınava girdim. Sanal eğitim, sanal sınav. Rusya’da çiftçilerin süt miktarını arttırmak için ineklere sanal gözlük takıp kendilerini uçsuz bucaksız çimenliğin ortasında hissetmelerini sağlayıp başarılı oldukları haberi okudum. Sanal gerçekliği sanal haber kaynağından.


Kovit için yapay solunum cihazı üretildi. Yapay organlar artık hayatımıza girecekmiş. Yapay döllenme zaten epeydir yapılıyor. Yapaylık çoktan hayatımızda yerini aldı. 


Bunları düşündükçe yaşayıp yaşamadığımızdan, yaşıyorsak da acaba yaşadığımızı zannettiğimiz bir rüyada mı olduğumuzdan emin değilim.


Doğal bir şeyler olmalı diye düşünüyorum. Dip boyası yaptıramayanların saçları doğallaştı dedim kendi kendime. Aklıma ilk gelen bu oldu. Evde ekmek, yoğurt mayalayıp doğal yemek yapma, eski tarifleri keşfetme, sirkeyle temizlik yapmaya çalışma doğallık sayılır mı? Bence sayılır. Ayrıca çocukluğumuzda hayal meyal hatırladığımız aile düzeni ile çekirdek aile fertleri ile tanışıldı. Keza aynı şekilde komşularla muhabbet oluştu. Eline iğne iplik almayan kadınlar acemi de olsa maske dikmeye kalkıştı. Evde gün yüzü görmeyen çekmeceler düzenlendi. Kısıtlı gün ve saatlerde çıkabilenler çıkamayanlara destek olmaya başladı. Gidilen yerlerde herkes birbirine hal hatır sormayı yeniden öğrendi. Bencilleşmiş duygular az da olsa geri adım attı. İyi dilekler, temenniler arttı. Koşuşturma sakinliğe teslim oldu, saldırgan hareketler daha mülayim tavırlara yenik düştü.


Başka ne var bu kadar yapaylığın içinde derseniz sanki evrenin ironisi gibi doğal afetler deyiveriyorum. Bol deprem, bol yangın, bol sel, bol fırtına, aşırı sıcak, aşırı yağmur… Yapayın doğal hali. Kaçınılmazı. Sonucu. Ve belki de yok oluşun başlangıcı.

Annemden bu kadar ayrı kalsam özlemden ölürdüm veya oğlumu bu kadar uzun süre görmesen yerimde duramazdım. Ama ne özlemden öldüm, ne yerimde duramadım. Her gün görüntülü konuştuk. İngiltere’den Şubat’ta gelecek olup Korona yüzünden gelemeyen kardeşimle saatlerce sohbet ettik. Ben mutfakta poğaça yaparken o çocuklarını dizine oturtmuş halde uzun uzun muhabbete koyulduk. Teknoloji nimetleri ile özlem bir nebze hafifledi de içimdeki boşluğu dolduramadı. O boşluk anne, evlat, kardeş kokusunu duymadıkça, tenine dokunmadıkça, sıcaklığını hissetmedikçe dolmazdı, dolmadı…


Bu yazıyı 19 Mayıs günü yazıyorum. Hem milli bayramımız hem kutsal günümüz. Haftaya bayramımızı kutlayacağız. İlk kez yaşanacak farklı bir bayram kutlaması olacak. Elleri tekrar öpebilmek için bu bayram el öpmeden geçireceğiz… Sağlık olsun dünyam, sağlık olsun ülkem. Evde Kalalım, sevdiklerimiz yaşasın, bayramlarımız çok olsun. 


Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar