YA BEŞİKTAŞ OLMASAYDI?

“Paranın satın alamayacağı bir şeye sahip oluncaya kadar zengin değilsiniz.”Brooks

Rize’deyim... Kurban bayramı için.. Babaannem ve dedem bizi coşkuyla karşıladı, çok sevindiler.. Hoşbeşten yarım saat sonra birşeyler sormak isteyen halleri dikkatimi çekti ve hemen sordum... “Hayırdır bir sorun mu var babaanne?”. “Oğlum size üzüldük , özellikle Batu’ya.. Birkaç haftadır Beşiktaş’ın aldığı sonuçlar bizden ziyade sizi üzüyordur diye kaygılandık.. İnşallah yarınki Gençlerbirliği maçında talihimiz döner.” diye bitirdi sözlerini.. Babaanneme istemdışı şunu söylediğimi hatırlıyorum.. “Üzülmeyin.. Ya Beşiktaş olmasaydı ne yapardık?”

Cumartesi gününün akşamında, nefis bir havada dedemle köy yolu boyunca Beşiktaş’ı tartıştık. Bu yıl sezonu erken açtığımızı, hem Avrupa’da, hem ligde, hemde kupada üç cephede birden çarpıştığımızı ve yapılan flaş transferlerle artık tüm kulüplerin Beşiktaş’ı yenmeleri için olağanüstü çaba sarfettikleri konusunda hemfikir olduk. Bir gün sonraki Gençler maçının çok kritik bir dönüm maçı olduğu ortak görüşümüzdü. Bayrama 2-3 gün kaldığı için yollarda insanlarla karşılaşıyorduk. Sonunda Çay Alım Yerinin hemen önündeki köprüde durduk.. Uzunca bir süre ırmağın akışını izleyerek ve dinleyerek Beşiktaş’a konsantre olduk.. Gerçektende bugün Beşiktaş’ı Türk futbolundan çıkarırsak geriye ne kalırdı? Tabiki bu ifadeyi, diğer kulüplerimizi küçümsemek için kullanmadım ama Türk futbolu için en acımasız, en dip, en dramatik soru bu galiba diye düşündüm... Irmağın akışını, huzurunu, dinginliğini ve özgürlüğünü kıskanırcasına seyrederken; suyun insanlar için nasıl vazgeçilmez nimet olduğunu düşündüm bir an.. Galiba Beşiktaş, Beşiktaşlılık’ta Allah’ın insanlara bahşettiği bir nimetti, su gibi.. Biz mağlubiyetlerde sıkıntıyı, stresi yaşarken; zalimce bir soru, bir anda bütün düşüncelerimi eritmişti.. Beşiktaş olmasaydı, Türkiye’de futboldan, sporsever ve sporcu duruşundan bahsedebilir miydik? Beşiktaşlılık galibiyet veya mağlubiyetlere endeksli bir taraftar kültürü olabilir miydi? Asla...

O akşam, oldukça kalabalık bir ortamda (evde) Antep - FB maçını izledik.. Beklendiği gibi tamamen Antep’in kontrolünde geçen bir maç ve sonuçta ev sahibi ekibin 3 puan alması.. Hiçbir tepki vermedim seyreden diğer Beşiktaşlı taraftarlar gibi.. Sonradan neden tepki vermediğimizi düşününce, “alıştığımızı” farkettim.. Bu kulübümüz, aylar önce Avrupa Kupalarından elini eteğini çekmişti. Ayrıca yıllardır liglerde ve Türkiye kupasında da hiçbir dikkate değer başarısının olmadığını farkettim. Yani bizleri, başarısız ve sıradan olduklarına, biz farkına varmadan alıştırmışlar..

Ama bunu bazı cılız çalışmalarla örtbas etmeye çalıştıklarını düşününce “Ya Beşiktaş Olmasaydı?” sorusuna yine takıldım. Gurbet kupası 1nciliği ve büyük ihtimalle Sivasspor’un organize ettiğini düşündüğüm Cumhuriyet kupası 1nciliği dışında son yıllarda büyük diye tabir edilen bu kulübün hiçbir başarısı yok. Beşiktaş sportif başarısızlıklarda neden böyle yollara başvurmaz? Bu kupaların fazla bir anlam taşımamasından mı, yoksa taraftarıyla olan diyaloğunun farklı ve manevi bir yapısının olmasından dolayı mı? Belki ikiside..

Pazar günü 4’ü iple çektik.. Halkın Takımı’nın maçı 4’teydi.. Yenmeliyiz ve yenmeye gücümüz var diyorduk ama Ahmet amcamın Napolyon anektoduna takılmıştım, yani iş dışardan kolay gözüküyordu, kolay değildi.. Hani bir zamanlar Fransa hükümetinden biri, Napalyon’u bir savaşta tenkide kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek , “ Önce şurasını almalıydınız; sonra buradan geçerek ötesini zapt etmeliydiniz.” gibi fikirler yürütmeye başlayınca Napolyon, “Evet!” demiş, “Onlar parmakla alınabilseydi, dediğin gibi yapardım.” Nefes kesen bir 90 dakika ve Kartal’ın galip gelmesi bahar havası getirmişti köye... Herkes bir kırılma yaşamıştı, başarmıştık... Bu maç çok önemliydi ve bu bilinç tüm futbolcuların yüzünde hissediliyordu. Evde beraber seyrettiğimiz komşulardan sadece birisi Beşiktaşlı değildi ve oynanan oyundan memnun olmadığını ifade etti. O anda Picasso’dan örneklemeyle cevabı verdim. Hani Picasso bir balık resmi yapar. Sanattan anlamayan birisi, beğenmeyerek “Bunun neresi balık ?” deyince, Picasso kızarak cevap verir: ”O balık değil, sadece resim.”

Karnavalı yaşarken, 7’de başka bir maçın (GS – Manisa) başladığını göz ucuyla gözlemledim. İstemeyerekte olsa, bir devrin kapandığının canlı şahidi oldum o 90 dakikalık zaman diliminde. Büyük diye tabir edilen bir kulübün, nasıl bu denli acz ve çaresizlik içerisinde çırpındığını seyircisiyle, futbolcusuyla ve yöneticisiyle yaşadım. Sevincim durağanlığa dönüştü. Böyle bir kulübün tekrar toparlanıp ligde var olmasının imkansızlığını düşününce binlerce taraftarı adına üzüldüğümü itiraf etmeliyim. Beşiktaş’ta kötü sonuçlar almıştır ve alacaktırda; ama Antep ve Manisa karşısında oynayan ve büyük takımların futbolcuları diye takdim edilen bu sporcuların ruhsuz, isteksiz, sıradan ve motivasyonsuz halleri beni ürkütmüştü. ”Ya Beşiktaş olmasaydı?” sorusunu kaygı verici derecede düşündüm. Bugün Avrupa arenasında ve Türkiye’de futbol severlerin (taraflı-tarafsız) tek tutunacakları dal Halkın Takımı Beşiktaş kalmıştır. Kabul edip etmemekte özgürüz ama kulüp kültürü ve taraftarlık bilinci baz alındığında, Beşiktaşlı’ya her zamankinden daha fazla sorumluluk düşmektedir. Bu toplum Beşiktaşlı duruşunu temel alıp, Beşiktaş etrafında kenetlenmeye muhtaçtır. Türkiye’de anlamsız bir kısır döngü devam etse bile, Avrupa ve Dünya’ya ismimizi duyurma ve yaşatma görevi artık Kartal’ındır.

Beşiktaş’ın tek lider, tek büyük olarak Avrupa’da ve ligde iyi istikrar yakalaması Beşiktaşlıları sevindirecektir ya diğerlerini? Diğer insanlar, kulüplerinden anlamsız ısrarlarını sürdürüp, hala başarı beklerlerse onların ruhsal durumlarını, psikolojilerini, umutsuzluklarını, streslerini hangi güç nasıl düzeltecek? Bu konuda karamsarım ve elimden hiçbirşey gelmiyor. Yazımı arefe günü akşamında yazıyorum, bayrama büyük bir dertle giriyorum. İnsanların dertlerini kendi sorunum gibi görmekten kendimi alıkoyamıyorum malesef.

Yazımı Necip Fazıl’ın “Bitmez” isimli şiiriyle bitiriyorum ve bu şiiri takımlarından hala başarı bekleyen çilekeş, mağdur arkadaşlarıma hediye ediyorum.

 

BİTMEZ

Bilmezdim, iş bütünde;

Bir ömür derdim, bitmez .

Bir yuvarlak üstünde

Git, git, giderdim, bitmez.

Bir deli kafacıktım;

Sonsuzluğa acıktım.

Farzet denize çıktım,

Su biter, derdim bitmez.