Vur Kazmayı Ferhat Çoğu Gitti Azı Kaldı

Bir kaç aydır başyazılarımızda dilimizin döndüğünce sektörümüzün içinde bulunduğu ekonomik türbülanstan çıkış yolları ile alakalı sesli düşünmeye çalışıyorduk. Bu ay ki yazımızda yine öyle yapacağız. Zira hem kış mevsiminin hem de türbülansın ortasında olduğumuza inanıyorum. 


Evet, kağıt üzerinde Türk ekonomisi 2018 i en az zayiatla atlattı. Enflasyon ve Döviz rakamları korkulan gibi olmadı. Biraz moral bulduk bu açıdan. Ama dediğim gibi Türbülansın ortasındayız. Hatta en şiddetli zamanlarını yaşıyoruz diyebiliriz. Çünkü Ağustos ayında gelen ilk öncü ekonomik taarruzlar bittikten sonra bunun ana ve artçı dalgalarını hatta tsunamilerini bekleyelim demiştik. Allah’ın İzni ile Ağustos ayında ki gibi altın vuruş olmayacak daha. Bununla birlikte altın vuruşun artçı şokları devam edecek, bunun en basit göstergesi ise faiz oranlarının aynı kalmasıdır. Faizlerin Merkez Bankasında % 24’lerde, piyasalara ise çok daha yüksek rakamlarda yansıması bilhassa inşaat sektörünü etkilemektedir.


Bu içinde bulunduğumuz elektrik sektörüne de menfi istikamette tesir etmektedir. Geçtiğimiz ay faiz oranlarının en az 31 Mart’a hatta Haziran ayına kadar süreceğini tahmin ettiğimizi yazımızda dile getirmiştik. Halen aynı düşünceler içerisindeyim. Doğru bulmasam da faizlerin yüksek olarak en az bir kaç ay daha devam edeceğini düşünüyorum. Bu yazımız size ulaştığında Ocak ayı da bitmiş belki Şubat ayının da ilk günleri olacak. Yani en korkulan 3 ayın ilkini atlattık sayılır. Bu üç ayın korkutucu yanı, Anadolu ve Trakya da hem kış şartlarının hüküm sürmesi hem de 31 Mart’ta yapılacak Mahalli seçimlerin, en kesif (yoğunluklu) biçimde yaşanacak olmasıdır. 


Hem Devlet hem de Millet olarak seçimlerden çok müessir oluyoruz. Neticelerine göre hareket edeceğimize inanıyoruz. Bunu da doğru bulmamakla beraber yaşanılan bir realite olduğunu kabul ediyorum. Nihayetinde mahalli bir seçim, hükümet değişikliği yok ama nedense sonuca biraz fazla odaklanıyoruz. Hayırlısı olsun diyelim, ancak ekonomimizi etkilememesi mümkün değil. Herkes seçimlerin geçmesinin ardından imzaların daha rahat atılacağını, istihkakların daha hızlanacağını düşünüyor. 


Kış ayı, seçim ve Ekonomik Türbülans derken iki ay daha dişimizi sıkmamız gerektiği kanaatindeyim. Nasıl sıkacağız dişimizi? Tabii ki zaruretler haricinde asla yeni borçlara girmeden,  lüks ve israftan azami derecede tasarruf ederek ve her zamankinden daha fazla çalışarak. Yani iş yok ya da iş az deyip kendi kabuğumuza çekilmeden. Piyasamız için söylüyorum bilhassa… Daha önceleri yani işlerin hızlı olduğu zamanlarda 100 birim çalışıyorsak, bunun mümkünse üstüne çıkacağız. 125 birim 150 birim çalışacağız ve çalışma koşma kapasitemizi arttıracağız. Düşen ciroları ve kâr oranlarını daha çok çalışarak yani işin bize gelmesini değil de bizim işe koşmamızı sağlayacağız. 


Vadeli veresiye satışlarımızı asgari düzeye çekeceğiz. Mümkünse kapalı hesap yani sevkiyat sonrası hemen tahsilat şartı ile ticaret yapacağız. Bol zamanlarda ki gibi hareket edemeyiz, talep fazlası ürünü piyasaya zorlayamayız. Bu son yazdığım; bilhassa üreticilerimiz sanayicilerimiz için geçerlidir. Kotalarımızı dolduracağız diye satış müdürlerimize baskı yaparsak, onları daha riskli satışlara itmiş oluruz. Bu da yeni risk ve batakları beraberinde getirecektir. Asıl yapmamız gereken işi hatırımızdan çıkarmamalıyız; İhracat, ihracat ve ihracat. Özellikle sanayicilerimizin buraları vadeye boğmak yerine kârlarından fedakârlık ederek (çünkü döviz kurları daha avantajlı, geçtiğimiz yıllara göre, ihracatçılar için) yurt dışına odaklanmalarını âcizane öneriyoruz. 


Şairimizin dediği gibi; Vur kazmayı dağa Ferhat çoğu gitti, azı kaldı. 


Cenabı Allah’tan tüm meslektaşlarımıza ve milletimize hayırlı, sağlıklı, başarılı bir 2019 temenni ediyorum…