İran’da koronavirüs salgınını Mehdi’nin işareti sayarak virüsü yaymalarını isteyen dangalakları, demir yalayan, metil alkol içen andavalları, bar, pavyon ile Umre, cami tartışması yapan siyasi amigoları saymazsak bir hayli ciddi bir vaka ile karşı karşıyayız.
Virüsün kriz anında her türlü fırsatçıyı harekete geçirdiği bir dönem bu. Ülkelerin içine kapandığı milletlerin neredeyse küresel ev hapsine mahkum edildiği ve gittikçe bir korku imparatorluğunun tesis edildiği dünyaya doğru ilerliyoruz.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, koronavirüsü “yüzyılın en büyük sağlık krizi”olarak nitelendirirken eğitim bakanı nüfusun yarısından fazlasının enfekte olacağını söyledi.
Merkel, nüfuslarının %70’inin enfekte olacağını ifade ettikten sonra, “Hastalık zirve yaptığında, sağlık personeli sayımız yetmeyecek” haberini verdi.
İngiltere Başbakanı Johnson ise “Virüs daha çok yayılacak ve bu süreçte sevdiklerinizi zamanından önce kaybedeceksiniz” haberini verdikten sonra işi oluruna bıraktı. Kraliçe de Buckingham Sarayı’nı terk etti.
Tüm İtalya karantina altında. Avrupa ülkelerinde yaşanan vahim, bir o kadar da ilginç gelişmeler bunlar.
Olaylar artık küreselleşiyor ve korku sistematik olarak tek bir yerden kumanda edilerek dünyanın hemen her yerine yayılıyor.
Ve ekonomik çöküş;
Dün Mehmet Barlas da ifade etmiş; petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle dünyanın en büyük 14 petrol firmasının piyasa değeri 5 işlem gününde toplam 495 milyar dolar gerilemiş.
Sadece Saudi Aramco’nun bile piyasa değeri 230 milyar dolar azalmış. Hollandalı Royal Dutch Shell şirketinin hisse başına değeri 9-13 Mart’ta yüzde 30.8 azalırken, piyasa değerinden ise 48.3 milyar dolar silinmiş.
Uçuşlar, turizm sektörü, sanayi, şirketler vs hemen her yerde ciddi bir tıkanma mevcut.
Malumunuz virüs ile alakalı komplo teorileri havada uçuşuyor. Ve birçoğunun elle tutulur bir tarafı da var. Bu bakımdan komplo falan demeden yaşadığımız bu vahim sürecin tüm boyutlarını masaya yatırmak durumundayız.
Bilindiği gibi hemen herkes, virüs eğer biyolojik bir silah ise bunun kime ait olduğunu öğrenme peşinde.
Çin Dışişleri sözcüsü Lijian Zhao, “Salgını Vuhan’a getiren Amerikan ordusu olabilir” diyerek ilk kez resmi olarak bir iddia ortaya attı.
Sonra İran dini lideri Ali Hamaney de “biyolojik saldırı olabilir” şeklinde bir açıklama yaptı. Amerika, Çin’i Çin ise Amerika’yı suçluyor. Sesleri hiç çıkmayan İsrail ve Rusya da kuşku duyulan ülkeler arasında.
Tüm bunlar bir tarafa ben de Independent yazarı Nurettin Akçay gibi düşünüyorum. Daha evvel de dile getirmiştim.
Dünyanın her yerinde kişisel özgürlükler artık bireylerin “rızasıyla” en asgari seviyeye indirilmiş durumda.
Akçay’ın da ifade ettiği gibi; online oyunlar, sosyal medya hesapları, YouTube ve Netflix’ten müteşekkil bir dünya oluşturuluyor ve insanlık yavaş yavaş bu dünyanın içine hapsediliyor.
Buna uzaktan eğitim ve bankacılık sektörü de dahil.
Asıl mesele virüsün tesirini yitirdikten sonra yol açmış olacağı travmanın dünya siyasetinde, finans ve yönetim sisteminde ne tür değişikliklere yol açacağıdır.
Komplo olarak da görülebilir ancak 2016 yılında kaleme aldığım bir yazıda şöyle bir teori ortaya atmıştım.
AB, bir gün yıkılmak üzere kurulmuş bir birliktir. İnançlarına göre; “Yeni Roma İmparatorluğu” vakti geldiğinde tekrar belirecekti. Dolayısıyla AB yeni Roma’nın öncüsüdür.
Kaldı ki birçok siyasetçi AB’yi “Yeni Kutsal Roma İmparatorluğu” diye adlandırır. İlk kuruluş anlaşması da Roma’da “Roma Antlaşması” olarak tarihte yerini almıştır.
AB bünyesine dahil ettiği ülkelerle tek para, tek anayasa, tek bayrak çerçevesinde ilerleyecek bir oluşumdu.
Bunun bir sonraki evresi 2025’te hedeflenen dünya devletler federasyonunun kurulması planıdır. Hedef Bağdat’ta Babil İmparatorluğunu yeniden inşa etmektir.
BM eski genel sekreter yardımcısı Robert Muller; “Sonunda dinler birleşecek, bütün inançlar ortak kozmik kurallar gereğince yeniden tanımlanacak” diyordu.
AB artık miadını doldurmuştur. Yeni hedef Babil’dir. Ve bu çok çetin geçecek bir süreçtir. Virüs sonrası dünyada beklenmedik gelişmelere hazırlıklı olmak lazım.
Facebook Yorum
Yorum Yazın