Hatırlayanlarımız çoktur.
Benim çocukluğum diyebileceğim 1970’lerde ve 1980’lerde iş yerlerinde, perakendeci dükkanlarında ve bilumum ticarethanelerde duvarlarda asılı bir levha vardı.
Bu her dükkânda olmasa bile çoğunda vardı diyebiliriz...
Levhada yazanları hatırlatayım.
“Veresiye veremem ardın sıra gelemem, gelirsem de bulamam bulursam da alamam”
Hatta bir de resmi vardı hatırlıyorum…
Peşin satan ile veresiye satanın hallerini anlatan.
Ona da yer vereyim ki gençler bilmez o tabelayı.
Akıllarında tam kalsın.
Diyeceksiniz ki nereden icabetti şimdi bu tabelayı gündeme getirdin?
Bu determinist (Birbiri ardınca ve belirleyici) cümle bana Altılı Masa ve onların müstakbel akıbetlerini hatırlattı… Ki ben de sizlere aktardım...
Evet, Altılı Masa diyorum.
En az bir yıldır gündemimizi, üç yıldır da siyaseti meşgul eden bu masa 14 Mayıs 2023 Pazar günü yapılması neredeyse kesinleşen Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilleri seçimlerine kadar da bu meşguliyeti devam ettireceğine kuşkumuz yok.
Zaten çok partili demokrasilerde bu tip ittifakların ve seçim yarışlarının olması kadar tabii bir şey yoktur...
Peki, neden üç yıl ve bir yıl gibi iki farklı süreyi ayrı ayrı zikrettim?
Üç yıl önce ne olmuştu?
Bir yıl önce ne olmuştu?
Altılı Masa sadece bir yıl önce toplanmaya başladığına göre bir yuvarlak masa etrafında üç yıl evvel ne yaşanmıştı?
Öncelikle 3 yıl önce bugünler daha doğrusu 2020 yılının Ocak ayında şu an ki Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden aşağıda ki video da izleyeceğiniz gibi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı nasıl devireceğini anlatıyor. İzlemek isteyenler için videonun bağlantısını hemen aşağıda belirteyim.
https://www.youtube.com/watch?v=ZhcOpjdPBDM
Bu konuşma 2020 yılının Ocak ayında ve daha Trump’ın başkanlığı esnasında ve kendi adaylığı yeni kesinleştikten sonra New York Times’a yaptığı ziyarette söylediği sözlerdir Jeo Biden’ın...
Yani daha başkan değil ve seçim vaadlerinde bulunduğu bir esnada...
Ne diyor Joe Biden?
“Türkiye’deki seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirmek için muhalefeti desteklemeliyiz” diyor!
Başka bir Devlet başkanı farklı bir ülkenin devlet başkanını neden devirmek ister?
Tabii ki farklı devlet başkanlarının da başka ülkeler için temennileri olması pek tabiidir.
Ancak bir siyasetçi açık açık, başka bir ülkenin siyasetçisini hattı zatında devlet başkanını devirmekten ya da devirmek için muhalefeti nasıl destekleyebileceğini ifade etmekten imtina eder.
Çünkü bu iki sakınca teşkil eder ki bu hem kendisini hem de destek verdiği muhalefeti zor durumda bırakır.
Bir süper güç olan Amerika Birleşik Devletleri’nin muhtemel başkanı farklı bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde ki muhalefet partilerini CHP, İP, HDP ve diğer yüzde 1’lik bir kaç partiyi destekleyebileceklerini ifade etmeleri aslında tam bir skandaldır...
Bu Türkiye’de ki muhalefetin bir süper güç olan ABD ile başkan düzeyinde işbirliğinde oldukları manasına gelir!
Bunun takdirini siz okuyanlarıma bırakmakla beraber en ufak bir dış para yardımının dahi vatana ihanet olduğu demokrasimizde başkan düzeyinde yardım almak ne ile değerlendirilebilir işte takdirinize bıraktığım bu!
İkinci sakınca ise farklı bir ülkenin iç işlerine müdahaledir bu.
Peki bu kadar riski nasıl alabiliyor hem Joe Biden hem de Türkiye’de ki muhalefet?
Bunun sebebi de çok açık.
Amerika Birleşik Devletleri, ilk defa Türkiye Cumhuriyeti’nde bir askeri darbe teşebbüsünden mağlubiyetle ayrılmıştı.
1947 yılında dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Türkiye’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile partilerinin genel sekreteri ve Moon Tarikatı Türkiye temsilcisi olan Kasım Gülek’in çaba ve gayretleri ile Amerika Birleşik Devletleri ile tüm askeri, siyasi, kültürel ve eğitim (Fullbrigh) antlaşmaları yapılmış ve çok partili sistemde NATO’ya resmi üyeliğe yine Türkiye 3. Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’ın onay ve desteği ile kabul edilmiştir.
Bu aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde tartışılan ve Sivas Kongresinde red edilmiş, Amerikan Mandacılığının da tekrar fiili tatbiki idi!!!
Artık Türkiye’de Gladio hâkim olacaktı ve istedikleri gibi iktidar değiştirip kendi uşaklarını başa getirebileceklerdi.
Bu yılları müteakiben 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997’de Amerika’nın içerdeki işbirlikçileri tarafından dört defa neticelenmiş askeri darbe gerçekleştirilmiştir.
Bunların haricinde de ufak tefek teşebbüsler olsa da onlar darbe içinde darbe ya da saray içi darbesi şeklinde olmuştur.
Bahsi geçen dört darbe teşebbüsü ise hedefine ulaşmış ve mevcut seçimle işbaşında olan demokratik iktidarlar yıkılıp yerlerine Amerika Birleşik Devletlerine uşaklık edecek işbirlikçiler getirilmiştir.
ABD’nin tüm istediklerini selam çakarak yerlerine getirmişlerdir...
Yani aslında “Türkiye NATO’ya girmemiş, NATO Türkiye’ye girmiştir.”
Türkiye’nin sadece askeriyesine değil siyasi, içtimai, kültürel ve eğitimine adeta bodoslama dalmış ve Türkiye’nin müstakil hareket etme kabiliyetlerini felce uğratmıştır...
Savunma sanayine son vermiş ve bırakın uçak, tank helikopter vs. piyade tüfeği bile üretimine izin verilmemiştir...
1947 yılı ve müteakip yıllar artık Türkiye Cumhuriyeti Amerika Birleşik Devletleri’nin adeta 51. eyaleti olmuştur.
15 Temmuz 2016’da ise ilk defa Amerika bir askeri darbeyi gerçekleştiremedi.
Üzerlerinde şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri üniformaları bulunan ama özünde Amerikan işbirlikçisi FETÖ-GLADİO mensubu teröristlerin alçak darbe teşebbüsü büyük Türk milletinin basireti, feraseti ve yiğit direnişi ile lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde püskürtülmüştü.
Şimdi bu kadar tarihi malumatın yazımızın başlığında ki “Veresiye veremem, ardın sıra gelemem” tekerlemesi ile ne alakası var dediğinizi duyar gibi oldum.
Biraz daha sabır.
Amerika ve NATO artık askeri darbeler neticesinde seçilmiş meşru iktidarlarımızı ya da Erdoğan’ı indiremeyeceğini anlayınca yeni ve daha evvel ülkemizde hiç tevessül etmediği bir metoda başvuracaktı.
O da yukardaki satırlarda bahsettiğim dönemin Başkan adayı ve günümüzün ABD Başkanı olan Joe Biden’ın artık seçimlerde muhalefeti birleştirerek Sayın Erdoğan’ı indirmek yerlerine ise emir ve talimatlarından çıkmayacak bir iktidar ya da başkanı getirmeleri idi...
Ama mevcut Türk siyasi konjonktürü böyle bir başkan veya partiyi tek başına barındırmıyordu.
Ak Parti ye en yakın parti CHP ve son genel seçimde Ak Partinin ancak ki yarısı kadar oy alabilmişti...
Evet, Ak Parti yüzde 42.56, CHP ise yüzde 22.64 oy almıştı.
Başkanlık seçiminde ise yine sayın Erdoğan en yakın rakibi olan Muharrem İnce’den 10 milyon daha fazla oy almıştı.
Dolayısı ile tek başına bir siyasi parti ya da kişilik sayın Erdoğan’ı geçemezdi.
O zaman diğer muhalefet partileri ile beraber bir teşekküle gidilmeli idi.
Ne kadar muhalefet partisi varsa aynı masada toplanmalı ve ABD’nin kara gücüm dediği PKK ve 50 yıldır besleyip büyüttüğü FETÖ’de bu masaya destek vermeli idi.
Gerçekten de Biden malum ziyarette çok açık biçimde Kürtler hususunda Erdoğan’a taviz vermeyeceğini söylüyordu.
Sizin de hemen anladığınız gibi Kürtlerden kastı bizim bin yıldır birlikte yaşadığımız Kürt vatandaşlarımız değildi.
Joe Biden’ın bahsettiği resmen kara gücüm dediği PYD-PKK idi.
Sakın PYD’nin PKK dan farklı bir örgüt olduğu saflığında bulunmasın kimse!
Ahırdaki eşek bile bilir ki iki örgütte KCK’ya bağlıdır ve lider olarak APO’yu tanır.
PYD’nin yüzlerce belki binlerce silahlı terörist unsuru PKK’dan Suriye’nin kuzeyine geçmiştir, 2014 ve sonrasında…
PYD Suriye’deki PKK’dır...
Yani dönemin (2020 Ocak ayının) ABD başkan adayı Joe Biden kendisinin başkan olması halinde CHP- İP- ve diğer yavru partilere ilaveten PKK ve FETÖ’nün de gayri resmi de olsa bir araya gelmesi gerektiğini vadetmişti.
Gerçekten de öyle olmadı mı?
2020 Kasım ayında seçimleri kazanan Biden tüm gücünü adeta Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhine olacak şekilde kullanıyordu.
24 Nisan sözde Ermeni soykırımını resmen tanıyor PYD- PKK’nın varlığına desteğe (Suriye diye ifade ediyor ama biliniyor ki ikisi de aynı şey) devam edeceğini ve muhalefet partilerinin ideolojik farklılıklarını bir kenara bırakarak siyasi yelpazenin en sağından en soluna, en İslam’cısından en liberal veya şovenistine kadar aynı masada bulunmalarını istiyordu.
Yoksa 10 yıldan fazla İstanbul Sözleşmesinin kalkması için bi taraflarını yırtan Saadet Partililerin yine İstanbul sözleşmesinin en ateşli savunucusu İP ve CHP ile bir arada olmasını ve bu sözleşmeye hiç itiraz etmeden masaya tıpış tıpış oturmasını ne ile izah edeceksiniz?
İşte Temel amca ile Meral abla ve Bay Kemal’i bir araya getiren irade Joe Biden iradesidir.
Artık sadede gelebiliriz.
Yani veresiye tekerlemesini nereye oturtacağız?
Şimdi bu Altılı Masadaki aparatlar evet bir araya gelmiş gibi gözükmekte ama aralarında ki kavgayı masa altından birbirlerini nasıl tekmelediklerini de görüyorsunuz değil mi?
Masadan adeta kemik sesleri geliyor!
İyi Parti yetkilileri her gün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olamayacağını ve kazanacak bir şahsı Cumhurbaşkanı adayı göstermeleri gerektiğini söylüyor.
Herkes olur ama Kemal bey olamaz diyorlar…
İki büyük şehrin belediye başkanlarından birinin aday olabileceğini ama Kemal beyin zinhar olamayacağını mütemadiyen tekrar edip duruyorlar.
Kemal bey de bu iki şehrin belediye başkanlarının neden olamayacağını söyleyip duruyor.
Bir türlü anlaşamıyorlar, her gün birbirlerini yiyorlar.
Yani masada olsalar da aslında yoklar...
Şimdi yazımızın başına dönelim...
Veresiye veremem... Yani bu partiler aslında yedi benzemez partidir ve bir araya gelemezler!
E ama geldiler işte. Sen de söylüyorsun aynı masadalar diyorsun...
Ama aslında bir arada olmadıklarını da yazdım.
Velev ki bir araya gelsinler…
Ardın sıra gelemem!
Yani bir araya gelseler de millet ardları sıra gelmez.
Kazanacak oy yüzdesini bu masanın çıkaracağı adaya vermez bu millet!
“E ya verirse” dediğinizi duyar gibi oldum.
İBB ve ABB yani İstanbul ve Ankara belediye başkanlıkları için oy vermediler mi?
Tamam ama Belediye hizmetleriyle Türkiye’yi yönetmek aynı şeyler olmadığını söylememe gerek yok.
Mahalli seçimlerde milletimiz bazen kulak çekmeyi seviyor diyelim.
Gerçi Kadirşinas milletimiz kimin kulağını çekti çok belli değil...
Bir rivayete göre kendinin kulağını çekti!
Neyse, belediye seçimleri, genel seçimlerden çok farklı.
Ardı sıra gitmez dedik.
“Ya giderse” dedi bir ses...
Eyvallah!
Diyelim ki gitti...
“Gelirsem de bulamam...”
Evet, Altılı masaya bir anlık oy verdiğini ve adayını Cumhurbaşkanı seçtiğini düşünelim.
Bu masa bir hükümet kabinesi ku-ra-maz!
HDP’siz yüzde 37’ler de hadi bol keseden verelim 40’lar da olan Altılı Masa, HDP nin desteğini alamadan 50+1 e ulaşamıyor.
Bunu sağır sultan dahi biliyor.
Yıllardır Bay Kemal başta olmak üzere tüm masa mensuplarının mütemadiyen HDP’ye ve Demirtaş’a güzelleme yapmalarının hatta HDP’yi bırakın PKK’yı bile doğru düzgün kınamadıklarını bilmiyor muyuz?
PKK ele başlarının Kandil’den bu Altılı Masaya destek verdiklerini görüp duymuyor muyuz?
Cumhur İttifakı’nın iktidarı sürerse PKK tamamen bitecek diye ağlamıyor mu bu terörist başları?
Niçin bu kadar şahsiyetlerinden ve siyasi ikballerinden taviz veriyorlar ve alenen vatanlarına ihanet ediyorlar bu masa mensupları?
40 yıllık, 30 yıllık, 20 yıllık siyasetçiler PKK ile iş birliği yapıyor izlenimini neden veriyorlar hepimiz biliyoruz.
HDP’nin %10 olan oyu için...
Pekâlâ veresiye verdik (yani altılı masaya oy verdik)
Ardı sıra gittik (iktidara getirdik, başkanı onlardan seçtik)
Gelirsem de bulamam (yani hükümeti de kurdular)
Tamam da HDP bunlara oy verip hiçbir şey istemeyecekler mi?
Yani HDP’ye yani PKK’ya iki üç tane bakanlık vermeden HDP bu desteği neden Altılı Masaya versin.
Ya da PKK’ya yurt içi veya yurt dışındaki operasyonların durdurulmadan HDP neden Altılı Masanın adayına oy verecek?
Peki verdiler ve hükümeti kurdular.
İçinde PKK’lıların bulunduğu bir hükümet ve dolayısı ile PKK’lı bir MGK nasıl olacak ve nasıl işleyecek?
İçinde PKK ve muhtemelen FETÖ’cülerin bulunduğu bir hükümetin bu devleti idare etmesine, 2232 yıllık Kara Kuvvetlerine sahip bir devlet ve millet izin verir mi zannediyoruz?
''Yani gelirsem de bulamam''
Ve tabii ki tekerlemenin sonu;
''Bulursam da alamam''
Evet, diyelim ki kuruldu bu PKK’lı ve FETÖ’lü bir hükümet.
Tüm KHK’lılar yani FETÖ’cüler 252 şehit 2200 Gazi’nin üzerine bir bardak su içip dışarı çıkacaklar yetmedi bir de tekrar devletin içerisine girecekler öyle mi?
Ve o hükümet işleyecek!
Türkiye’yi, TSK’yı, MİT’i, Emniyeti yönetecek öyle mi?
Akla ve mantığa aykırı bu duruma kimsenin “EVET” diyeceğini düşünmüyorum.
Daha masada bir aday belirlemek için birbirlerini yiyenlerin ateş çemberi içerisindeki ülkemizi yönetebileceğini hiçbir aklı başında kişi mümkün göremez.
Sayın Cumhurbaşkanımızın 15 Temmuz 2016 gecesi söylediği gibi “Bu ülke ucuza satılacak çekilecek bir ülke değildir”
Ve yine bu ülke Washington’dan, Pensilvanya’dan, Londra’dan, Tel Aviv’den yönetilecek bir ülke de değildir.
Evet, Altılı masanın seçimi kazanamayacağını ve sayın Erdoğan’ın en rahat kazanacağı seçimin 14 Mayıs’ta olacağına inanmakla birlikte; Velev ki seçimi altılı masanın kazandığını, hükümeti hiç kavga etmeden kurabildiğini(!), bu PKK’lı FETÖ’lü üyeleri olan ya da PKK veya FETÖ ye aleni destek veren bir hükümetin de tıkır tıkır işlediğini farz edelim.
Bu hükümetin Büyük Türk Milletinin istiklal ve istikbaline ipotek koyacak icraatlarına ne kadim Türk Devleti ne de büyük Türk Milleti izin verir…
Bu top direkten döner arkadaşlar.
Tabii ki bu en olmaz ihtimal için söylediklerimiz.
14 Mayıs’ta benim şahsen Şayın Erdoğan’ın en rahat seçim galibiyetini alarak 2028’e kadar büyük Türk Milletinden vekalet alacağına inancım tamdır...
Takdir tabii ki milletimizindir...
Facebook Yorum
Yorum Yazın