… Ve İnsan Aldandı

Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların tâ kendileridir. [Nahl 105]

Hadis-i Şerifte buyruldu ki:
“Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allahü Teâlâ onu Cehenneme sokar.”  [Ebu Davud]

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine:
"Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam:
"Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir."
Ebu Davud, Edeb 40, (4874); Tirmizi, Birr 23, (1935); Müslim, Birr 70, (2589).

Her ikisinde de bir mümini incitmek vardır ki, bu da, başkaca haramdır Bundan başka, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmaya, ortalığı karıştırmaya sebep olur ki, bu da işin toplumsal ve ahlaki boyutlarıdır.  

Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı.
"Ey Cebrail! Bunlar da kim?" diye sordum.
"Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler ve ırzlarını (şereflerini) payimal edenlerdir."
Ebu Davud, Edeb 40, (4878, 4879).

Beş günah vardır ki, keffâreti yoktur.
“Bunlar; Allâh'a şerik koşmak, bi-gayri hakkın adam öldürmek, mümine bühtan ve iftira etmek, muharebe günü kaçmak ve yalan yere yemin ile hakkı iptal etmek.”

“Kim bir mü'mini bir münâfığa (gıybetçiye) karşı himâye ederse, Allah da onun için, Kıyâmet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, Kıyâmet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından temizlenip) çıkıncaya kadar hapseder."  •(Ebû Dâvud, Edeb 41, hadis no: 4883, 4/270)

Birbirimizin manevi şahsiyetlerine yönelik, ruhumuzun dehlizlerine işleyen, sözlü ve fiili saldırıların ayyuka çıktığı, insani değerlerin dibe vurduğu bu süreç bitiğinde, birbirimizin yüzüne nasıl bakabileceğiz? Birlikte yaşama kültürünü dünyaya modelleyen bu millet; birlik, beraberlik, huzur ve asayişe ram olmuşken, bu aldanmışlık neden?
 
Yaralı ve kırgın yüreklerle, hiçbirşey olmamış gibi ‘dün dündür’ deyip, yola devam edebileceğimiz  türden bir süreç değil bu yaşadığımız.

Bu gayrı etik haklılık ve haksızlık davasını sürdürmeyi sonlandırıp, aslolan HAKK'ın davasına yönelebilecek miyiz?

Bütün bunları Rabbim bize nasip eder mi bilemem, ama "Emrolunduğumuz gibi dosdoğru" olmak gibi bir ayetin ve daha nice ayetlerin  garip bırakıldığının hesabını O'nun huzurunda nasıl vereceğiz?

“Kişinin kelamı, aklının beyanı, faziletinin tercümanıdır” diyen Hz. Ebu Bekir (r.a.) gibi düşünebilme erki, amel edebilme yetisini kendimizde görmediğimiz sürece, iflah olmayacağımız sarih.
 
Rabbim, ne bizleri, ne de emanetlerini sahipsiz bırakmasın. Bizlere onları müdafaa edebilecek güç, kudret, basiret ve feraset versin inşaAllah.

Ve dua ile:  
Allah'ım!
Ülkemde ayrılık ve fitneye izin verme, oyun kuranların oyunlarını boz, tuzakları tersine çevir, bu milleti hak ettiği şerefli yere getir, birliğimizin, beraberliğimizin, imanımızın itibarını bize yaşat Ya Rabbi...amin.

Güzel ülkemin gönlü güzel, kalbi güzel insanları, hepinizi Allah için çok seviyor, aşağıdaki Ömer Hayyam’ın dörtlüğüyle sizlere kalbi selamlarımı yolluyorum biiznillah…

Şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
Nedir bu dükkanlar, bu konaklar?
Ev mi dayanır bu sel yatağına?
Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?