Vandalizme Geçit Yok

“Atlar, Köpekler İstedikleri için Ölmezler” Romen atasözü

Ülkemizi 31 Mayıs da başlayan ve  onsekiz gün aralıksız, yüksek dozda süren bir gerilim yaşadı. Ben bu satırları yazarken de dozu tam olarak daha geçmemişti.

Evet tahmin edeceğiniz gibi Gezi Parkı Taksim Olaylarından bahsediyorum. Birkaç ağaç nelere kadirmiş Yarabbim? Ne kadar çevre ve yeşil duyarlılığı olan bir toplummuşuz?
Görende zannedecek ki; ülkemiz Yunanistan gibi borç batağında ve devlet memuruna maaş ödeyemiyor?

Duyanda zannedecek ki; Cumhurbaşkanı MGK toplantısında anayasa kitapçığını Başbakan’ın suratına fırlattı da dolar 1.800’den 3.600 TL’ye fırladı?
Okuyan, gören de zannedecek ki; hastanelerde rehin kalan hastalarınız, ölüleriniz size verilmiyor. Paran yoksa öl deniliyor.

Şimdi diyeceksiniz ki ne alakası var? Bunların mı olması gerekir halk ayaklanması için? Ya da vandalizmin gerçekleşmesi için? Bunları aydınlatmamız için öncelikle Vandalizm nedir kimlere Vandal denilir.

Vandal; Bilerek veya isteyerek bir kişiye yada kamuya ait herhangi bir taşınır veya taşınmaz mala, araca, hizmete veya ürüne zarar verme eylemine verilen addır.

Vandalizm ise; Vandallar tarafından oluşturulmuş bir akımdır.

Şimdi 31 Mayıs – 17 Haziran arasındaki olayları değerlendirecek olursak Taksim Gezi Parkı’nı merkez alan ve yurdun belirli şehirlerinde yapılan hareketlere vandallık yada vandalizm dememe şansımız var mı? Özel veya kamuya ait mallar, hizmetler, ürünler, araçlar yağmalanmadı mı? Zarar verilmedi mi?

Peki neden ülkemizin belirli bir insan grubu da olsa kendilerini vandal olarak niteleyerek yollara düştüler. Yaktılar, yıktılar adeta düşman işgal kuvvetlerinin yapmayacağı kadar bu ülkeye ve ülke insanına kötülük ettiler.

İsyanın veya vandalizmin hedefe oturttuğu kişi belli idi. Makam da belli idi. Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı. Bunun üzerinde durmamız lazım “Biz Ak Partiye değil Sayın Başbakan’a karşıyız” diyenlerin gerçek amacı tabiri caizse bu Yahudi usulü bölme takdiğidir. Bir kısım Ak Partilileri ılımlı bir bölümünü sert ve uzlaşmasız göstermek tarihte bildiğimiz bir vakıadır. Tıpkı Hz. Ömer’e sert radikal, Hz. Osman’a yumuşak huylu ve tavizkâr demeleri gibidir. Ama İslam ve Türkiye Toplumu bu oyunu çok iyi bilir. Bu oyuna gelmemiştir ve gelmeyecektir inşallah.

Şimdi sokaklara dökülen vandallarla onlara destek veren vandal partisinin cumhuriyet tarihi boyunca nasıl iktidar olabildiğini daha doğrusu nasıl iktidar olamadıklarını çok iyi biliyoruz.

1950 öncesi tek parti diktatöryası ile devleti ele geçirmenin sayesinde zorla, cebirle, şiddetle iktidarla kalmışlardır. Arada utanma pahasına Serbest Cumhuriyet Fırkası ile Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası denemeleri yapılmış ise de suni (yapay) gerekçelerle kapatılmışlardır. Zira CHP’nin 1924 – 1950 uygulamaları yüzünden karşısına kim çıkarsa iktidar olurdu. Ondan dolayı seçim yapılmamıştır ve tek parti uygulamaları ile halka kan kusturulmuştur.

1950’den sonra ise girdiği normal hiçbir seçimde iktidar olacak bir çoğunluğu yakalayamamıştır. Öyle ki sağın üç parça olduğu zaman bile 1970’li yıllarda CHP Ecevit önderliğinde birinci olmuş ama tek başına yine muhalefette kalmak zorunda kalmış ve iktidar olamamıştır ki çok iyi hatırlıyorum rahmetli babam da o yıllarda aktif bir CHP’li ve Şişli teşkilatında idi, %42 oy almasına rağmen diğer üç parti halkın isteği ile ittifak etmiş MC (Milliyetçi Cephe) denilen AP – MSP – MHP iktidarını kurmuşlardı.

Pekiyi hiç iktidar olmamışlar mıdır?. Evet oldular ama 1960’da 27 Mayıs Askeri Darbesi sonrası ara rejim hükümeti olarak. 12 Mart 1971 sonrası ara rejim Nihat Erim’in adı CHP olmayan ama CHP uygulamalarını icra eden ara rejim hükümeti, 1973 – 1974’de sekiz aylık MSP destekli koalisyon iktidarı ve 28 Şubat sonrası DSP azınlık iktidarı! Buyrun bakın bu millet Kemalist sol bir partiye asla iktidar olmak için fırsat vermemiştir. Ya askeri bir darbe sonrası azınlık iktidar olarak yada Anayasa Mahkemesi’nin  halkın partilerini kapattırmak sureti sonrası (28 Şubat da olduğu gibi) kurulan azınlık iktidarı olarak cebren ve hile ile icra edebilmişlerdir. İlk seçim gerçekleştiğinde de tekrar muhalefete düşmüşlerdir.

Şimdi gelelim büyük oyunun sebebine. Bu Vandalizm neden doğdu? İşte yukarıda saydığım sebeplerin hiç biri kalmayınca yani askeri vesayet bittiğinden dolayı darbe şansı kalmayınca, 12 Eylül 2010 referandumu ile HSYK ve AYM (Anayasa Mahkemesi) yapısı değişip yargı darbesi ihtimali de kalmayınca, seçimden de şimdi değil tarihlerinde de çıkmadıklarını anlayınca geriye Vandalizm kalmıştı.

Diş destek ve küresel sermayenin yerli işbirlikçileri (Başbakan’ın tabiri ile faiz lobisi) de desteğini açıklayınca vandallar sokaklara döküldü ve yakıp – yıkıp – kırıp – dökmeye başladılar. Halktan yeterli destek gelmeyince ise açıkta kaldılar. Muhalefet olan CHP’nin de tüm teşkilatlarına verdiği talimatlara rağmen çok güdük kalmıştır. Bir de Ak Parti’nin “Milli İradeye Saygı” mitingleri başlayınca zaten oyun bitti. Zaten milyonlar hatta on milyonlar sokağa inince Vandallar kaçacak delik aradılar.

Bir darbe girişimi daha milli irade ile böylece sona ermiş oldu. Herkes rengini belli etti. Vandal Devrimi de başka bahara kaldı yoldaşlar!