"Kimse görmek istemeyenler kadar kör değildir."
Switt
Kayseri, Ankara(hükmen), Büyükşehir ve Denizli maçlarından sonra yazı yazmak doğrusu işimi kolaylaştırdı. Yazılarımın içeriği genelde takımın performansına bağlı olmadığı için , bu hafta bir kaç gün önce yaşadığım ilginç bir tartışmayı aktarmaya çalışacağım.
Amcamla İstinye'de, sakin bir öğle yemeği için uygun bir ortam bulduk. Yemek için gerçektende herşey müsaitti. Oturduk, yemeklerimizi söyledik. Tam çorbalarımızı içmeye başlayacakken, tanıdık bir ses işitir gibi oldum. Arkamı döndüğümde, dayımın ve arkadaşının -arkadaşınıda tanıyordum- hararetli bir sohbete tutulduklarını farkettim. Sohbetten ziyade agresif bir kavgayı hissettiriyordu davranışları. Candan diye bildiğim arkadaşlıklarına nazar mı değmişti? Merak ederek yanlarına gittim ve duyacakları derecede "Merhaba, afiyet olsun" demek gafletinde bulundum. Gaflet diyorum çünkü beni farketmediler bile. Ses tonumu dahada yükseltince, zoraki bir merhaba deyip tartışmaya devam ettiler. Dayımın ve arkadaşının iş ortamı, haftasonu gezileri, zevkleri, dünya görüşleri, hayata bakış açıları kısacası herşeyleri aynıydı. Bu denli ses tonunu yükselterek tartışma yapabilmeleri için tek bir konu kalıyordu. O da birinin diğerine tahmin edemeyeceği bir şekilde ihanet etmesiydi diye düşündüm bu kısa sürede.
Yerime geçtim amcam onları masamıza davet etti. Bir taraftan bu iki can arkadaşın tartışmalarının nedenini bulmaya çalışırken, diğer taraftan çorbamı içmeye devam ediyordum. Biraz sonra konunun futbolla ilgili, özelliklede tuttukları takımlar arasında ilk yarıda oynanan maçla ilgili olduğunu farkettik. Bir anda başıma kaynar sular döküldü. 5 ay önce oynanan ve oyundan ziyade bir patırtı gürültü izlenimini veren olayla ilgili tartışmaları beni şok etmişti. Bu nasıl bir karşıtlık, kin ve nefrettiki 5 ay sonra bile iki arkadaş arasında aynı tazeliği koruyabiliyordu. Bu derbiden ziyade, bir kümeleşme ya da bir kamplaşmanın getirdiği vahim bir sonuçtu. Bu arada dayım ve arkadaşının aralarındaki tek farklılığın, tuttukları takımlar olduğunu anlamış olduk. Amcam "Yahu siz iki iyi arkadaşsınız, el kol hareketlerine varacak derecede tartışmanızı yadırgadık." deyince dayım "Öyle ama birader yenilgilere hep kılıf uyduruyor, ilk yarıdaki yenilgilerini maçtan önceki yumruklaşmalara ve seyirciye bağladı." Dayımın arkadaşı "İlk dakikalarda yapılan kasıtlı bir faul, forvetimizi 5 ay sahalardan uzaklaştırdı. Maçtan önce seyircilerin sahaya attıkları, maçı tatil ettirmeliydi." deyince işin özünü kavradık. Amcamla hüzünlü bir şekilde bakıştık. Bu kavgayı bitirmeye kimsenin gücü yetmezdi. Ortada futbol veya derbi kültürü, derbi geleneği veya bir spor faaliyeti yoktu. Tuttukları takımların arasında oynanan ya da oynanacak maçlar patırtı gürültüden ibaretti. 5 ay önce oynanan maçın gürültüsü İstinye'de bir lokantada devam ediyordu.
İlk yarıdaki maçlarıyla ilgili yorum bile yapamadım. Maçı seyretmemiştim. O anda başka bir kanalda Avrupa Liglerinden bir maçı izlemek daha cazipti ve bu kavga devam ettiği sürecede öyle olacaktı. çocuklara seyrettirilemeyecek boyuta gelebilir miydi? Bu büyük millet bunu hakediyor mu? Onun için mi haftalar önceden polisiye tedbirler alınıp, her tedayıyla bu işten nasıl sıyrılırız kazasız belasız diye bürokrasi strese giriyor?
Amcam tartışmayı sonlandırmak için Türk Futbolu'nun bu karşılıklı nefret ve kinin besleyip büyüttüğü kümeleşmeden dolayı, devamlı yara aldığını söyledi. Bu kümeleşmenin asla bir takım kültürü olmadığını, cepheleşmelerin derbi denen centilmence oynama kültürüyle hiçbir ilgisi olmadığını, bu kümeleşmenin ülkede sosyal patlamaya ve kamplaşmaya yol açtığını ve açacağını, bu tabanı olmayan gruplaşmalarada Türkiye'nin tek büyüğü Halkın Takımı'nında yapabileceğinin sınırlı olduğunu söyledi.
Amcamı can kulağıyla dinlerken aklıma sorular yığını takıldı. Gerçektende Beşiktaş dışında büyük diye tabir edilen kulüpler birbirlerinin zafiyetlerinden mi besleniyorlardı? Öyleyse böyle bir kümeleşme Türk Futbolu'nu uçuruma mı götürür? Ortada sanal bir büyüklük mü vardı? Patırtı gürültü diye adlandırılan bu iki kulüp arasındaki maçlar belli bir süre sonra belirli bir yaş grubu altındaki
Yemekten sonra, dayım ve arkadaşıyla vedalaşıp alışverişe gitme gerekçesiyle oradan uzaklaştık. Yürürken ikimizde üzgündük. Ortada yanlış giden birşeyler vardı. Yazılarımı yazdığım sayfanın bir öncesinde yazan Hakan beyi iyi tanıyorum. Yendikleri zaman alaycı tutumları olur ama duruşu tipik bir Beşiktaşlı duruşunu andırır. Benden sonraki sayfada yazan Cemil beyi tanımıyorum. Mustafa bey "Senin yazıların Hakan beyle Cemil bey arasında olacak." dediğinde sebebini sormuştum. "Barışa katkın olur." diye cevap vermişti. Dayımla arkadaşının kavgasına sebep olankulüp bilinci, bu iki takımın yazılarını yazan yazarlarının yan yana gelmemesi bile barışa katkı sağlıyorsa ortada vahim bir durum var demektir. Tabi bu bir Mustafa bey esprisiydi ama her espride bir gerçeklik vardır.
Beşiktaş'ın Türkiye'de takım kültürü olarak tartışmasız tek büyük olması, bir Beşiktaşlı olarak benim sevindiğim bir durum değil. Beşiktaş gibi 3-4 tane daha halkın gönlünde taht kurmuş takımın bulunması, halkın ve gençliğin psikolojisi açısından önemlidir. Şu an kavgaya neden olan kümeleşme, kamplaşmayada neden olmakta, karşılıklı nefret her iki grubunda psikolojisini olumsuz etkilemektedir. Biz Tolstoy'un "Kötüyü değil, kötülüğü yok etmeli. İyi insanlar ancak böyle çoğalır. Tutuşturan elle değil kıvılcımla mücadele etmeli. İyilik istiyorsak eğer dünyada, ateşi kıvılcımken söndürmeli!" dediği şekilde, ülkemizde barışı ve huzuru tesis etmeliyiz.
Alışverişten dönerken, yemek ediğimiz yere bir göz attık. Yemekten sonra birkaç saat geçmişti ama tartışmanın devam edebileceğini düşünerek uğramayı yeğledik. İçeri girince gördüklerime inanamadım. Dayımla arkadaşı hala tartışıyorlardı. 4-5 saattir ne tartışıyor olabilirlerdi? Bu uzunca süre, uçurumun derinliğini gözler önüne seriyordu. Onlara gözükmeden eve doğru yola koyulduk.
Gördüklerim ve yaşadıklarım, düşüncelerimle birlikte başımı döndürmüştü. Bayrağımı bulup pencereye; her zamanki yerine astım. Uzun uzun içinde ay ve yıldızında olduğu bayrağa baktım. Bu yaşadıklarımdan sonra, inşallah bu bayrak üzerimden eksilmez diye dua ettim. Bugün Cenap Şehabettin'in dediği "Bazı insanlar birlikte düşmek için birbirlerine tutunurlar." ifadesinin doğruluğunu yaşayarak anladım. Dayım ve arkadaşının saatlerce neyi tartışabileceğini tekrar düşündüm. Paylaşamayacakları ne olabileceğinide.. Acaba onlar tartışmaktan ziyade sadece ön yargılarını mı yeniden düzenlemişlerdi? Bugün Beşiktaşlı olmanın ayrıcalığını, hazzını, lezzetini kısacası mutluluğunu bir kez daha yaşadım. Bu ayrıcalığı bana sağlayan Allah'a binlerce kez teşekkür ederek, okul ödevlerime biraz geçte olsa başlamak üzere çalışma masama geçtim...
Facebook Yorum
Yorum Yazın