TÜRKİYENİN NÜKLEER SERÜVENİ

Konudan uzak okurlarımız pasta ile nükleerin ne alakası var diyebilir. İzah edecek olursak, uranyum maden filizini bu iş için tasarlanmış değirmende öğüterek kimyasal işlemlerle saflaştırılmasından sonra elde edilen ürüne verilen ad sarı pasta. Nükleer enerjiye sahip olmak isteyen bir ülkenin ilk önce öğrenmesi gereken aşamadır. Biz maalesef 1970’li yıllarda bunu başarmıştık fakat ilerlediğimiz nokta pek iç açıcı değil.

Enerji Tabi Kaynaklar bakanlığının verilerine göre Türkiye’nin 2020 yılında 500 milyar kWh elektriğe ihtiyacı var. Türkiye elektrik açığının %10 luk kısmını çok acil nükleerden  karşılamak istiyor.Dünyada nükleer enerjiyi incelediğimizde 31 ülkede, toplam kurulu gücü 370 GWe’ye ulaşan 443 adet nükleer santral çalışmaktadır. Bunlardan üretilen toplam elektrik enerjisi 2.700 TWh’ın üzerindedir. Yaklaşık 40 GWe kurulu güce sahip, toplam 38 adet reaktör ise inşa halindedir. Bugün, ticari olarak işletilen 443 adet nükleer santral, dünya toplam elektrik üretiminin yaklaşık % 17’sini karşılamaktadır.

Bu rakamlar ışığında dünya hangi tip teknoloji ile nasıl bir reaktör kullanıyor. Hafif Su Soğutmalı Reaktör grubundan, “Basınçlı Su Reaktörü” (PWR) ile “Kaynar Sulu Reaktör” (BWR) ve Ağır Sulu Reaktör grubundan “Basınçlı Ağır Sulu Reaktör” (PHWR-CANDU) türleri; günümüzde yaygın biçimde kullanılan üç temel reaktör tipidir. Dünya genelinde çalışan 443 reaktörün % 68’i, nükleer kurulu gücün ise % 78’i, PWR ve BWR tipi hafif su soğutmalı reaktörlerden oluşmaktadır. Bugün, 200’ün üzerindeki toplam ünite sayısı ile PWR’ler, dünyadaki en yaygın reaktör tipidir. Türkiye de PWR tipi reaktöre Rus teknolojisi ile Mersin-Akkuyu da yapılmasına onay verildi. Akkuyu reaktörü de dahil dünya da kullanınan reaktörler yakıt olarak uranyum kullanırlar. Uzmanlar nükleer santrallerin faliyete geçmesiyle  oluşacak uranyum ihtiyacımızın 9000 ton  civarındaki rezervimizle ancak otuz yıl kendi kendimize yetebileceğimizi bildiriyor. Peki daha sonra ne yapacağız her zaman olduğu gibi dışa bağımlımı kalacağız? Bu soru bana 2002 yılında  “Servetin üstünde oturuyoruz da haberimiz yok” manşetiyle dikkatimizi 800 bin ton toryum rezervimize yönelten şaibeli bir uçak kazasında kaybettiğimiz Prof. Engin Arık hocamızı hatırlattı. Türkiye’nin toryum üzerinde araştırma yapan sayılı uzmanlarından biri olan Prof. Arık, Türkiye'nin sahip olduğu düşünülen toryum rezervinin enerji üretimi açısından,  120 trilyon dolarlık petrole eşdeğer olduğunu ve Türkiye için sonsuz bir enerji kaynağı anlamına gelen toryumun, Türkiye'ye bir servet kazandırabileceğini dile getirmişti. Arık, "Türkiye'nin beş yıl içinde toryumlu nükleer santral araştırması için 40-50 milyon dolara ihtiyacı var" diyordu. 2006-2010 yılları arasında deneme reaktörü kurulması için ise 1 milyar dolarlık bir yatırım gerektiğinde ısrarlıydı.Hızlandırıcı üzerinde çalışan bir tek araştırma grubumuzun olduğunu. Hızlandırıcı proton ve elektron gibi temel parçacıkların ve atom çekirdeklerinin hızını çoğaltan alet. Tıpta, sanayide, savunma sanayinde de kullanılıyor. Fakat toryumla ilgili reaktörlerde kullanabilecek hızlandırıcının  olmadığını ve  bir an önce yapmamız gerektiğini savunuyordu. 2007 Yılında uçak kazasında kaybettik maalesef. Toryum Türkiye'deki enerji sorununu tamamen çözecek bir element. Çünkü Türkiye kendine ebediyen yetecek bir toryum rezervine sahip. Dünya toryum rezervi toplam  1.2 milyon ton. Bunun 789 bin tonu Türkiye'de. Konunun bizi ilgilendiren tarafı, araştırmalara göre dünya toryum rezervlerinin yarıdan fazlasının Türkiye'de olması. Türkiye'de Eskişehir, Sivrihisar, Beypazarı ve Kızılcaören'in yanısıra Malatya ve Sivas'ta da toryum izine rastlandı. Toryumun, yeni tip enerji üretiminde kullanılması nedeniyle 21. yüzyılın en stratejik elementleri arasında kabul ediliyor. Toryumun nükleer santrallarda uranyumun yerini alabileceği bundan yaklaşık 10 yıl önce kanıtlandı. Bizim rezervlerimiz zaten toryum-232. Yüzde yüz oranda, oksitlenmiş durumda toryum içeriyor.Toryumun kesinlikle patlama tehlikesi yok.. Toryum atıklarını radyoaktif olmayan elementlere dönüştürmek mümkün. Yani doğayla dost bir alternatif enerji kaynağı.Dünyada toryumla çalışan bir nükleer santral henüz yok. Sadece bir takım prototipler var. Bu tip reaktörlerin eskileriyle mukayese edilmesi mümkün değil. Kesinlikle patlama tehlikesi yok. Çernobil benzeri bir felaketin tekrarlanması mümkün değil. Radyoaktif kalıntı minimum nisbetinde. Reaktörün fişini çektiğinizde her türlü işlem duruyor. Doğa kirlenmiyor.

Gelinen bu aşamada mevcut sivil toplum örgütlerimizce şuursuzca nükleer karşıtlığı şeklinde dile getirilen uranyum yakıtlı reaktörümüze karşı değilim ve bir an önce faaliyete geçmesini arzu ediyorum. Çünkü
Türkiyenin nükleer serüvenini incelediğimizde hükümetler tarafından son aşamasına getirilen nükleer reaktör projelerinin son karar aşamasında  askeri darbelerle sekteye uğradığı projelerin rafa kalktığını tarihin tozlu yapraklarından üzüntüyle okuyoruz. Sarı pastayı üretmiş bir ülke olarak makus talihimizi yenmemiz  arzusuyla yazımın başlığını  Türkiyenin nükleer serüveni ve sanki santrali kurmuşuz gibi hayal ederek sarı pastadan toryum yakıtlı  reaktöre diye attık.Haydi hayırlısı kabuğumuzu kırma zamanı geldi sanırım.