Türkiye’nin Geç Kalmış Özrü Azınlık Haklarının İadesi

Geçtiğimiz ramazan ayında Türkiye’deki azınlık yani Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerinin Başbakan SayınTayyip Erdoğan şerefine verdikleri iftar davetinde yine bizzat Sayın Başbakanın ağzından sürpriz ama gecikmiş bir müjde verildi.

Buna göre cumhuriyetimizin ilk yıllarında adeta gaspedilmiş olan Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlerinin gayrimenkulleriyle tüm hakları iade edilecektir.

Pekiyi bu haklar neden alınmıştı? Niçin ülkemizdeki bu azınlıkların hakları gaspedilmişti? Buna cevap vermek için sadece azınlıkların değil çoğunluğunda durumuna bakmak gerekir. Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni bir millet yaratmak iddiasında bulunan resmi ideoloji ve o günün tek parti zihniyeti bu idealini gerçekleştirmek ve yine kendisinin tabiri ile yoktan bir Ulus Devlet yaratmak iddiası ile bir çok karar aldı. Aldığı bu kararları da ne pahasına olursa olsun acımasızca ve prensiple uyguladı.

Alınan bu karara göre Misak-ı Milli sınırları içerisinde (ki bu sınırlarda tartışılmıştır; nereden nereye gelmişizdir Lozan andlaşması ile) yalnız Türk ırkına ait Türk Milleti olacaktı. Türk unsurunun dışında herhangi bir ırk mensubunun ancak köle olarak yaşaması mümkündü! (Bakınız Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un açıklamaları) O zaman bu ülkede sadece Türk vardır dediğimizde; siz Kürtçeyi de yasaklarsınız; Rum, Ermeni ve Musevi Cemaatlerinin malına mülküne de el koyarsınız.  Çünkü sizin manteliteniz bunu teyid eder (doğrular). Yaptığınız işin yanlış olduğuna da inanmazsınız.

Halbuki Osmanlı döneminde azınlıklar hiçbir baskı altında kalmadan dillerini konuşup, ibadetlerini kendilerine ait mülklerde istedikleri gibi yapıyorlardı.

Ne zaman ki tek parti egemenliği cumhuriyetin ilk yıllarında başladı. O zaman bu ülkede azınlık Rum, Ermeni ve Musevi  Cemaatleri baskı görmeye başladılar. Hepimiz biliyoruz ki; Anadolu da bundan yüz sene kadar önce birbuçuk milyon Ermeni vatandaşımız yaşıyordu. Yine İstanbul Beyoğlu başta olmak üzere yüzbinlerce Rum vatandaşımız vardı. Yine 1492’de İspanya’dan kaçıp bize sığınan ve barış içerisinde yüzyıllarca yaşayan, ticaret yapan Musevi vatandaşlarımız. Ne oldu bunlara?

Ben özellikle Ermeni meselesine girmek istemiyorum. Karşılıklı hatalarla yüzyılın başında çok insanımız katledilmiştir. Bu konu tarihçilerin işi olsun. Ama özellikle 6-7 Eylül hadiselerinde (ki bu sanırım 1955 yılı idi) Selanik de Atatürk’ün evine sözde bomba atıldığı iddiası ile Rumların bilhassa Beyoğlu’nda ev ve işyerleri yağmalanmış ve yakılmıştır. Bu olay bizim tarihimizde yüz karası bir olaydır.

Eğer biz Batı Trakya’daki birbuçuk milyondan fazla soydaşımızın orada kalmasını istiyorsak bizde burada Rum vatandaşlarımızın kalmasına izin verecektik. Biz İskeçe’de, Gümülcüne’de camilerimizin kalmasını istiyorsak onlarında Heybeliada ruhban okulunun açılmasına izin vermemiz gerekir. Biz Avrupa’da yaşayan otuz milyondan fazla müslümanın özgürce ibadetlerini yapmalarını, dillerini konuşmalarını istiyorsak bizde bu üç azınlık cemaatinin aynı haklarına saygı duymalıyız. Akdamar adasını Ermeni vatandaşlarımızın ve dışarıdan gelecek tüm Ermenilerin ibadetine açmalıyız.

Atamız Fatih Sultan Mehmet Han; İstanbul’u fethedip girdiğinde azınlıkların tüm haklarına riayet etmiştir. Onların rızası olmadan hiçbir ibadethanesini kapatmamış veya camii yapmamıştır. Bilhassa Ayasofya için çok yüksek bir bedel ödenmiş ve Rumların rızası alınmıştır. 

Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’de kurduğu İslam Site Devlet’inde tüm hristiyan, Musevi ve azınlıkların haklarına riayet edilmiştir. Yapılan Medine vesikası ile farklı birimler, farklı kültürlerin yaşam hakları, kültürleri garanti altına alınmıştır.

Büyük devlet olmanın en önemli iki şartı; geçmişi ile yüzleşip aynaya bakmak ve mülteci kabul etmektir. Bunu yapamıyorsanız büyük devlet olamazsınız. Bu açıdan hükümetin aldığı azınlık haklarının iadesini çok önemli ve doğru buluyor, tebrik ediyorum.