Türkiye’de Çözüm Bekleyen Üç Mesele

Artık gelişmekte olan ülkeler sınıfından çıkıp gelişmiş ülkeler sınıfına girmek üzere olan ve dünyanın en büyük onaltıncı ekonomisi olarak gösterilen Türkiye’mizin önünde bu hedefe ulaşmasını engelleyecek üç büyük mesele vardır.

Bu üç meseleyi hâl yoluna koymadan ülkemiz ne 2023 yılında ne başka bir zaman asla gerçek manada büyük devlet olamaz. Bunların dışında da tabii ki Türkiye’nin başka meseleleri vardır. Hâl ettiği, hâl etmek üzere olduğu geçmişteki meseleleri olduğu gibi.

Bu meselelerin en başında geleni demokratikleşmedir. Zira birazdan açmaya devam edeceğim iki meselenin çözümü de bu meselenin çözümüne zincirleme bağlıdır.

Demokratikleşme ülkemiz için o kadar önemlidir ki; bu sorun hâl olmadan diğer sorunların hâl olması hem çok zordur hem de çok fazla anlamı olmayacaktır.

Şimdi diyeceksiniz ki ülkemiz demokratik bir ülke değil mi zaten? Daha ne kadar demokratik olacağız ki? Tabii ki ülkemiz genel itibari ile eksiği – gediği ile demokratik bir ülkedir. En azından 1950’den beri artık siyasi görüşler partileşerek seçimlere özgürce katılabilmektedir. Seçim propagandalarını yapabilmekte; adaylarını sunabilmektedir. Ancak tüm bunlar 1950’den bu yana tedrici (yavaş yavaş) olarak gerçekleşmiştir. Bu tekamül hâlen devam etmektedir. Zira sadece seçimlere özgürce girmek yetmemektedir demokrasimiz için.

Halk arasında yaygın bir kanaat vardı; Türkiye’yi seçilmişler değil; bürokratlar yönetir ya da “Türkiye’de iktidar olabilirsiniz ama muktedir olamazsınız.” İşte bu sözleri söyleten bir irade vardı ülkemizde. Bunun adına askeri vesayet deniliyordu. Kim iktidara gelirse gelsin bu vesayeti demokratikleşmenin önündeki en büyük engel olarak karşısında buluyordu.

Bir iktidar düşünün ki davul kendi sırtında ama tokmak vesayetin elinde. İki de bir davula vuruyor vesayet. Hatta hızını alamayıp bazen iktidarın kafasına da vuruyor. 12 Mart ve 28 Şubatta olduğu gibi. Bazen daha da ileri gidip 27 Mayıs ve 12 Eylül’deki gibi kafanıza davulu geçirip parçalıyor.

Böyle bir iktidar nasıl reel icraat yapabilecekti? İşte bu vesayetin kırılması ancak demokratikleşme ile olacaktı. Demokratikleşme olmadan bu vesayeti kıramazdınız. Bu kırılma hâlen sürmektedir. Çok yol alınmıştır ama daha bitmemiştir. Demokratikleşme gerçekleşmeden vesayet bitmez. Ülkenin bağlı olduğu zincirler kırılmaz.

İkinci önemli mesele ki yine birincisine bağlıdır. Kürt meselesidir. Türkiye’nin önündeki bu en büyük ikinci mesele Türkiye’nin adeta prangasıdır. Ayaklarına vurulan zincirdir. Ne zaman ülke atılım yapsa bu mesele karşısına çıkar ve ülke boynundan geriye çekilir. Bu güne kadar ki bu soruna çözüm bulunması iddiası ile harcanan para dörtyüz milyar doların üstündedir.

2009 yılından beri hükümetin başlattığı Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi; Türkiye halklarının tekrar kardeşliği için başlatılmış ve çok olumlu bir projedir. Doksan yıldır aralarına nifak sokulmak istenen fakat başarılamayan iki kardeş halkın tekrar ayağa kalkması projesidir.

AK Parti iktidarları; kimliği yok sayılmış, asimile edilmeye çalışılmış Türk halkının kardeşi Kürt ve Zaza halklarını tekrar kardeşliğe çağrı yaparak problemin adını doğru koymuştur. Artık bu yolda çok fazla engel kalmamıştır. Gerek derin devlet olarak yapılanmış Ergenekon çetesi gerekse onun doğurup büyüttüğü terör örgütü halkımızın kahır ekseriyetinin teveccühünü kazanamamıştır. Güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti; halkların eşit ve onurlu birlikteliğini sağlayan bir devlet yapısı ile her türlü çete ve terör örgütünü yenmeye muktedirdir. Yeter ki tüm halklarının demokratik, insani haklarını versin. Bu kardeş halklar bin yıldan beridir Sultan Alparslan Gazi’den beri devletimizin yanındadır. Müslüman Kürt ve Zaza halkları Romen Diyojen komutasındaki Roma ordusuna karşı onbin asker vererek kardeş Türk halkına Anadolu’nun kapılarını açmıştır. Bin yıl boyunca da Türk olmadığı halde askere alınan tek farklı kavim olmayı sağlamışlardır. Kardeş Kürt ve Zaza halklarının insanının doğuşundan gelen ana dil, kültür, eğitim ve sosyal faaliyetlerinin önündeki çok azda olsa kalmış engeller var ise kaldırılmalı ve onurlu Türkiye Cumhuriyeti halkları olarak hayatiyetlerini devam ettirmelidirler.

Üçüncü ve en büyük mesele ise anayasadır. Türkiye Devleti kendi halkı ile aslında bir evlilik sözleşmesi olan tam demokratik anayasayı bir an önce yapmalıdır. Tüm haklarını yukarıda saydığımız iki maddenin de yer aldığı güvence altına alındığı kısa, anlaşılır ve çağdaş bir anayasa ile tüm meseleler asgariye inecek ve ülkemizin önü açılacaktır.