Artık, depremcilerin yazılı, işitsel, görsel basında deprem üzerine konuşmaları ve kimilerinin sözde bilim cazgırlığı yeterli. Sıra, İstanbul’da ve Türkiye’de depremi sorun olmaktan çıkarmaya çoktan gelmiştir. Bu konuda tek elle tutulur öneri, yapının durumuna ve yerin davranışına göre önerdiğim dörtlü çözümdür.
Depremler, yerin türü ile birlikte; yerin deprem yükü altında davranışına, yeraltı suları varlığı ve sığlığından, yerin büyütme özelliğinden, yerin ivme ve salınım değişikliğinden, kırık uzanımına göre yapının duruşu ve ur(kent) yerleşiminin durumu ve yapı niteliğinden etkilenmektedir.
Marmara’da 6.4 ile 7–7.2 arasında olacak ard arda iki, üç deprem; kötü yerde yapılmış kötü yapıları ayıklayacaktır. Marmara kıyılarından 15-20 km deniz içinde olacak M=6 dan büyük bir depremin en etkin duyulacağı kuşağın eni kuzey ve güneyde 90 km’den az olmayacaktır. Bu kapsam içinde Karadeniz kıyılarıda güney Marmara kıyılarıda girer. Bu durumda, özellikle İstanbulluların sarsıntıya duyarlı Karadeniz kıyılarında arsa ve orman talanına gerek yoktur. Açıkçası İstanbul’da kaçacak yer yoktur, Bandırma’da, Mudanya’da, Gemlik’te, Çınarcık’ta, Yalova’da, Karamürsel’de, Gölcük’te, Kocaeli’de de kaçacak yer yoktur. Ancak vuruş gücü, kayalık yerlerde çok küçük, gevşek dolgu yerlerde yerçekimi ivmesinin onda ikisinden daha büyük olacak ve sarsıntı büyütmesi 1.5 ile 3 kat artacaktır.
Deprem olmadan ur(kent) içindeki her yapı ve temel altının özellikleri belirlenerek sakıncalı olanlar güçlendirilmeli ya da deprem, oturanlarla birlikte yapıyı yıkmadan, bu tür yapılar yıkılıp, yeniden dikilmelidir. Temel ve yer incelemeleri mutlaka Jeofizik, Jeoloji, İnşaat (Toprak) ve Maden (Kaya) Mühendislerince hazırlanarak yürürlüğe girmelidir. Belediye ya da bayındırlık işlerinde bilgi ve görgüsü dar, meslek bencilliği içinde olan kişi ve kümelerin tek yönlü çağdışı bilirkişi belgeleri düzenlemeleri ve bu yönde yönetim erkini kötü yönde kullanmalarının bedelini halk canıyla ödememelidir. Deprem; mühendis ve mimarlarca ya da örgütlerince yalnızca bir kazanç kapısı olarak görülmemelidir. Tek çözüm, sağlam yerde sağlam yapı yapmak ve deprem insanı ile yıkmadan o tür yapıları ayıklayarak bizim yıkmamız, insanları yüksek katlı yapılarda toplayarak, yeşil alanı artmış köy görünürlü yerleşimlerden uzaklaşmaktır.
Depreme Çare: Büzülen ve Dikey Yükselen İstanbul’dur
İstanbul önünde, Marmara’da beklenen ardı ardına iki depremin İstanbul kentindeki yaşam ve yapıları etkilememesi için yapılaşma için alınması gerekli önlemler, yer ve yapı türüne göre sınıflandırılmıştır.
1. Sarsıntı Sönümleyicileri Yerleştirmek. Kötü yerde yapılmış, çok katlı yapılar, gökdelenler, bireylerin toplu bulunduğu iş hanları, sökel evleri (hastahane), ordu kışlaları, uçuş alanı, yolcu durakları, tren yolu, okul, stadyum, tiyatro, sinema, konser salonları, cami ve kiliseler, aşıtlar(viyadükler) sönümleyici takmak için uygun yerlerdir. Bu gibi yerlerde yapı temeli ile üst yapı ilişkisi kesilerek arasına sönümleyiciler yerleştirilir. Deprem dalgası geldiğinde sönümleyiciler sarsıntıyı çok küçülterek üst yapıya aktarır ve yapı kurtulur. Sarsıntı yalıtıcıları yer ile yapı uyuşumunu bozmak amacıylada kullanılır.
Bu işi gören metal (hokka) ya da kauçuk (yastık) biçimli sönümleyicilerin ederi, tanesi 1500 ile 15 bin dolar arasındır. Türkiye’de üretilebilecek bu düzenekler deprem teknolojisinin gelişmesine ve yeni bir iç tüketim ve dış satım ürünü yaratacaktır.
2. Güçlendirme Yapmak. Yer incelemesi (zemin etüdü), inşaat ve mimari tasarısı olan nitelikli 1999 öncesi yapıları kapsar. Bu yapılar için beklenen Marmara depremini karşılayacak, yer ivme, esneklik, dönem(peryod) ve yeraltı suyu derinlik değerleri jeofizik, jeolojik ve jeoteknik yöntemleriyle ölçülüp, buna göre denge (statik) tasarım gözden geçirilmeli, gerekliyse güçlendirme yapılmalıdır. Güçlendirme yapılırken, yapının esnemezlik (rijitlik) ve ağırlık merkezlerinin birbirinden uzaklaştırılmamasına özen gösterilmelidir. Ters durumda, yapı depremle burkulmaya uğrayarak, daha güçsüz de olabilir. Bu tür yapılar, İstanbul’daki yapıların yalnızca yüzde 8’idir. Bu işin tutarı yaklaşık 40 dolar/m² ya da konut başına 7000 dolardır. Buralarda aylık geliri 1000 dolar üzerinde olan orta sınıf ve üzeri oturmaktadır.
3. Çarpık Yapıları Yıkıp Yeniden Güçlü Yapı Yapmak. Kötü yerde yapılmış kötü yapılar ile, iyi yerde yapılmış kötü yapıları kapsar. İstanbul’un yüzde 75’lik alanını kapsayan gecekondu (%55) ve düzensiz (%20) projesiz yapıları kapsar. Projesiz yapılara güçlendirme yapılması ve sönümleyici konulması anlamsızdır. Çarpık yapılar İstanbul alanının 3/4'ünü kaplarken, barındırdığı insan sayısı düzenli yapılara göre 5 kat daha azdır. Deprem en çok bu yapıları etkileyecektir. Depreme dayanıklı yeni evin tutarı kişi başına 5000 dolar, 100 m²’lik bir konut için 20 000 dolardır. İstanbul’da 900 000 ile 1 200 000 yapı ya da 2.5 milyon konut vardır. Bunların yarısı boştur. Kat karşılığı ya da 20 yıl kişi başına 1 dolar borçlanma ile eylem bitirilir. Konut bitesiye değin boş konutlarda, yazlıklarda yaşam sürebilir. Buralarda aylık evgil geliri 1000 doların altında yoksullar oturmaktadır.
4. Araçları ve Trafiği Yeraltına Almak. Deprem sırasında, yoldaki araç ve yıkıntılardan ötürü kurtarma hizmeti vermek çok zor olabilir. Yeraltı yapıları depremden en az etkilenir. İstanbul’un tepeleri, yeraltı yolları ve yeraltı duralgaları(garaj) için çok uygundur. Sokaklarda araç bırakmayacak biçimde tüm araçlar yeraltına, tüm ana yollar yeraltına alınmalıdır. Bu amaçla yer altı kazı teknolojisi Türkiye’de çok gelişmiştir.
Kısacası, İstanbul’un yatay gelişerek yeni orman ve milli emlak arsalarında genişlemesi değil, büzülerek düşey gelişmesi gerekir. İstanbul, bugünkü alanından büzülerek, 5 kat daha küçük alana, geniş yeşil alan bırakılmış ve depreme daha dayanıklı gökdelenlere sığdırılabilir. Altyapısı ve alanı hazır olan bu alanlara geniş yeşil alanlı, geniş yolları olan yapılar yapılıp, ilk birkaç katı arsa edinimcilerine katkarşılığı verilebilir ve üst katları ABD’de olduğu gibi 20-30 yıl süre ile gereksinme duyanlara satılabilir. Kat karşılığı yaklaşımıyla hiç ödüs(devlet) yatırımı gerektirmez. Borçlandırmada ise kişi başına ayda 30 dolar’la 20 yıllık uzun geri ödeme sorunu çözer. Türkiye’de yerinceleme ve yapı teknolojileri dünya ölçülerine denktir. Hiçbir ülkeye pazar olmadan ya da yurtdışından akçal(mali) yardım almadan, devlet denetiminde İstanbul şantiyeye dönüştürülerek gün geçmeden, depreme dayanıklı, çağdaş ur (kent) görünümüne bürünmeli ve deprem yaşayan bireyler, turizm, ticaret ve yatırımcılar üzerinde korku olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun için gereksenen, bireyleri ve girişimcileri yasal düzenlemeler içinde özgür bırakmaktır. İstanbul için deprem ayağa gelen ya son fırsattır, ya da son kıran(felaket). Seçim bizim! Hangisi? Deprem öncesi doğru tutum mu?, yoksa, deprem sonrası 100 bin kişilik can ve 100 milyar dolarlık mal yitimi mi?
Söylemimiz, sağlam yerde sağlam yapı olmalıdır, sarsıntılara alışmak değil, asla. Hemen başlayalım, yarın çok geç olmadan. Yapı dikme işlerinin, ülkede 200 kalem işi başlattığı ve ekonomiyi çevirdiğini unutmayalım.
Deprem Bölgelerinde ve Takma Konut Maliyeti
1999 deprem bölgelerinde devletin büyük bir başarı ile yaptığı deprem konutları, aslında orta nitelikli kullanışlı konutlardır. BİB Afet İşleri Genel Müdürü’nden edinilen bilgilere göre 90 ile 120 m2’lik konutların maliyeti alt yapı dışında 10.000 dolar dolayında çıkmıştır. Her bir konutta yaklaşık 5 kişi barınacaktır. Diğer bir deyimle kişi başına, sağlam yerde sağlam konut yapımı 2000 dolardır. Altyapı ile birlikte 4 ile 6 bin dolardır. Takma (prefabrik) konutların önerilen tutarı 5000 dolar iken BİB Afet İşleri Genel Müdürlüğü bunları 2.500 dolara kendisi T.C. olanakları ile bitirmiştir.
Yık-Yap Seçeneğinin Ekonomiye Katkısı
Böyle bir İstanbul gelecek depremi en az zararla atlatacak, belki ölümsüz ve yıkımsız olarak, depremi ve korkusunu savuşturacaktır. Ayrıca inşaat kalemi 200 iş kolunu çalıştırdığından, Türkiye’nin %12.7 olan işsizlik ve ekonomik durgunluk hızla çözülecektir. Hiç halk katkısı beklenmez ve tüm yatırımların devletçe karşılanması istenirse, toplam yatırım 5 milyar dolar dolayındadır. Ancak, geri dönüşümlü düzenle yapılırsa, yatırım tutarı 1 milyar doları geçmeyecektir. Şimdi oturup düşünmeli; deprem sonrası 100 bin can ve 100 milyar dolar yitimini göğüsleyelim mi, yoksa deprem öncesi 1 ile 6 milyar dolar yatırarak yıkımsız ve ölümsüz yepyeni bir İstanbul mu yapalım? Bunun seçimi bizde. Yoksa, ekonomik sıkıntı içinde inim inim inleyen Türkiye ve Marmara halkını 100 bin kişilik insan kıyımı ve 100 milyar dolarlık ekonomik darbe beklemektedir. Bekleyelim görelim mi, yoksa çare arayalım mı?
Toplu Konut Yönetimi başkanı R. Tuna Turagay’a göre; yapı işkolunun gelişmesi ülke ekonomisindeki büyümeyi doğrudan etkiler. Türkiye’de genel bütçeden yatırımlara ayrılan pay her yıl gerçek anlamda düşüş göstermektedir. Yapı işkolunun ulusal gelirdeki payı yüzde 6 düzeyindedir. İşkoluna girdi sağlayan diğer işkolları da dikkate alındığında yapı işkolunun ulusal gelirdeki doğrudan ve dolaylı payı toplamı yaklaşık yüzde 33 düzeyindedir. İşkolunun bu özelliği nedeni ile, dünyada ekonomileri duraklamaya giren birçok ülke öncelikle yapı işkolunu dirilterek ekonomilerinin güçlenmelerini sağlamışlardır. İşkolu bu yüzden ekonominin tekikleyici işkolu sayılmaktadır. Ayrıca; inşaat işkolunun kamu yatırımları dolayısıyla devletin aktardığı paranın yüzde 40’ı vergiler, korunç (sigorta) ödentileri ve benzeri yollardan hazineye geri dönmektedir. İşkolu çalıştırma yetisi ile de birinci sırada yer almaktadır. Yapı işkolunda ortaya çıkan bunalımlar, girdi sağlayan bütün işkollarında olumsuzluk yaratarak, ulusal ekonominin ve genel çalışma ortamının sarsılmasına neden olmaktadır. Yapı işkolunun büyümesi ülke ekonomisindeki büyümeyi de doğrudan etkilemektedir. Ekonomik bunalımlar, kamu yatırımlarını yaraya dönüştürmüştür. 2001 yılında yapı en çok küçülen işkolu durumundadır. 2002 yılında kamu yatırımlarına ayrılan payın düşüklüğü, yurtdışı pazarlarda daralan iş hacmi, firmalarımızın hükümetimizden gerekli desteği görememesi, işkolunun güvence mektubu bile sağlayamaz duruma gelmiş olması, bu yılın da işkolu için kolay geçmeyeceğinin en somut göstergeleridir. Genel bütçeden yatırımlara ayrılan pay her yıl gerçek anlamda düşüş göstermektedir. Buna göre; 2002 yılı konsolide bütçe ödeneklerinin 48.15 milyar dolar ya da yüzde 63.8’i borç kapatmaya, 16.8 milyar dolaı ya da yüzde 22.3’ü görevli aylıklarına, 6 milyar doları ya da yüzde 8’i toplumsal güvenlik kuruluşlarına ve yalnızca 4.4 milyar doları ya da yüzde 5.9’u yatırımlara ayrılmıştır. Bütçede yatırımlara ayrılan pay, KDV çıkartıldığında 3.7 milyar dolar olacaktır. Yıllardır toplumsal güvenlik kuruluşlarına ayrılan paydan daha az ödenek alan kamu yatırımları, bitirilmek bir yana, ilerleyemez duruma gelmiştir. Son yıllarda yaşanan sorunlar ve ekonominin genel durumunun bu sonucu zorunlu duruma getirdiği söylenebilir ise de, yatırımlardaki duraklamanın çok daha pahalı sonuçları olacağı kesindir. Bütçeden ayrılan payla, gündemdeki tasarıların ortalama bitirme süresi 15 yıldır. Bu süre tarım işkolu yatırımlarında 43, enerjide 26 yıla ulaşmaktadır. 15 ile 43 yıl sonra ekonomiye dönecek yatırımların ise amaçlarına uygun sonuç sağlayabilmesini beklemek düştür.
Kaynakların yatırımlara etkin ve akılcı bir biçimde aktarılması, bu yatırımların 5-10 yıl içinde kendini ödeme olarak destekler biçime gelmesini sağlayarak, bütçe üzerindeki yükü ortadan kaldıracaktır.
Bunların ilki ülkemizde yapı yüklenicilerinin herkesçe yapılabilecek bir ticaret etkinliği olmasının engellenmesidir.
Dünyanın en büyük 225 yüklenici işletmesi arasında ortalama 10 Türk firması bulunmaktadır. Yurtdışı çalışmalarının yoğun olduğu dönemlerde birkaç yüz bin işçiyi dışarıda çalıştıran bu işkolu, yüklenici kârı ve işçi birikimi olarak aynı dönemlerde yılda ortalama 1.5-2 milyar dolar dövizin de yurda girmesini sağlamıştır.
Onarım ve Güçlendirme Yapılmalı mı?
Marmara depreminden etkilenen konut sayısı 854 bindir. Bunun %5.8’i göçmüş, %12.7’si ağır, %12.3’ü orta, %13.7’si az dokuncalı (hasarlı)’dır. Bu yerler Bolu, Düzce, Kocaeli, Sakarya ve Yalova’yı kapsar.
Gölcük ve Erzincan depremleri göstermiştir ki, onarım ve güçlendirme tutarı, yapı değerinin yüzdesi olarak; az dokuncalı yapılarda yapı değerinin 1/10, az-orta dokuncalı yapılarda onda biri ile yarısı, ağır dokuncalı yapılarda yarısından çok (1/2‘sinde) büyüktür. Deprem görmemiş bir yapı için güçlendirme tutarı m² başına 40 dolar dolayındadır. İstanbul’da yaklaşık 800 ile 1200 yapı ve 2.4 ile 3 milyon konut vardı. Bunlardan 80 ile 120 bini (%10’u) deprem ile göçmeye adaydır. Ortalama güçlendirme maliyeti konut başına 7 bin dolardır. İstanbul’da kötü yapıların toplam güçlendirme maliyeti 17 ile 21 milyar dolardır. Süresi de yaklaşık 5 ile 10 yıldır. Onarım gideri 1999 depremlerinde orta dokuncalı ve 5 katlı yapı başına 75-90 bin dolardan az değildir. Erzincan, Dinar, Sakarya depremleri göstermiştir ki, önceki depremlerde sözde onarılan yapıların çoğu daha sonraki depremde yıkılmıştır. Geçmişten ders almadan Gölcük, Sakarya, Düzce ve Yalova’da tasarımsız, projesiz bir biçimde ağır dokuncalı yapılar bile sözde niye onarıldı? Bu yapılar kurtuldu mu?, yoksa ulusun parası boşa mı gitti?
Gerçek ortada. Bir yapının onarımı yerine, aynı parayla sağlam yerde 15 daire yapılmakta ve 75 kişi barındırılabilmektedir. Yazık değil midir bu kaynak savurganlığa! Bu durumu açıkça destekleyen, halkın kendisi ve bu işten vurgun uman yüklenicilerdir. Devlet, zorlanmış ve yanıltılmıştır.
Deprem Koruma Konutları Yapılabilir mi?
Depremde ekonominin durması ile yitim 40 milyar dolar, yıkılacak yapılardan yitim (1 milyon konut) 30 milyar dolar, ölüm ve sakatlanmalardan yitim 200 milyar dolar olup, toplam yitim (en kötü koşullarda) 270 milyar dolar dolayında (1), iyi koşullarda ise 60 ile 120 milyar dolar dolayındadır. Şimdi düşünelim; depremden sonra 60 ile 270 milyar dolarlık yitimin altında gömülelim mi?, yoksa 1 ile 7 milyar dolarlık yatırımla deprem derdinden sonsuza dek kurtulalım mı?
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’dan kalan arazilerin halen % 60’ını elinde hazine arazisi olarak tutmaktadır. Bu arazinin gerçek edinicisi artık kulluktan çıkmış ulustur. Diğer bir deyimle, halktır. Devlet aynı Doğu Marmara’da gösterdiği başarıyı bu kez deprem olmadan, insanlar enkaz altına girmeden, derme çatma konutlar yerine, depreme dayanıklı konutlar yaparak çözebilir. Kişi başına hazine arazilerinde ya da yerinde yeni konut edindirmenin maliyeti alt yapı dışında, 2 bin dolar olduğuna göre, toplam kurtarma gideri en çok 120 bin kişi x 2 bin, yani 240 milyon dolardır (1 milyon kişi için 2 milyar dolar), altyapı ile birlikte 700 milyon dolardır. Her ailede 4 kişi olduğu düşünülürse, toplam maliyet 2.8 – 3 milyar dolardır. Depremde orta ve az dokunca görmüş yapılardaki insanlar göz önünde bulundurulursa, depremden etkilenecek insanların sayısı nüfusun % 30 olsa bile 3.6 milyon kişi yapar. En kötü olasılıkla, İstanbul’u köyleştiren çarpık ve sağlıksız yerlerde oturan bu insanları sağlam konutlara kavuşturma gideri 5 ile 7 milyar dolar olacaktır. Oysa, bu işlem yapılmazsa beklenen gider en az 60 ile 120 milyar dolardır. Türk insanının sadece bir yıllık sigaraya ödediği para 4.5 milyar dolardır. Son özel bankaların batmasının Türkiye’ye getirdiği yük 12 ve kamu bankalarının ise 20 milyar dolardır.
Edirne’den Hakkari’ye, Türk insanı artık depremi çok iyi öğrenmiştir. Pekala, insanlar öğrendi, şimdi kulübesi içinde ne yapması gerekiyor? Ulusal gelirden payı yılda 2850 dolar olan insanımız (ayda 237.5 dolar = 214 milyon TL) ile geçim sıkıntısı içinde kıvranırken, sağlam yerde, sağlam konuta geçecek ne umudu ne de yatırım yapacak parası vardır. İstanbul’da yalnızca aylık kiralar, çarpık yapılaşan yerlerde 75 ile 260 dolar / ay iken, bu insanlar ancak ölümün soluğunu ensesinde duyumsamaya alışabilir ya da öğrenebilir. İnsanların, hangi ülkede olursa olsun en büyük hakkı yaşamak hakkıdır. Bu hakta, ulusu, yurttaş ve devleti koruyucu yapan tek anayasal görevdir.
Batık bankalara para bulan Sevgili Cumhuriyet hükümetimiz, sigaraya para bulan yoksul halkımız, Türkiye’yi iyice sendeletecek böyle bir kırıma da ancak kendisi çare bulur. Bu konuda ulusal bilinçle, çareye hemen başvurmalı yarın çok geç olmadan.
SONUÇ
İstanbul için çıkarılan yer davranışı (jeofizik), yer türü (jeoloji) ve yapılaşma niteliği (inşaat-mimari) haritalarının üçünün örtüştürülmesi ile deprem olursa, ne olur? sorusuna yanıt verilebilir. Gelecek depremi bir korku olarak değil de, köye dönüşmüş dünya kenti İstanbul’u yeniden kent İstanbul’a dönüştürmek üzere ayağımıza gelmiş bir fırsat gibi değerlendirmek gerekiyor. Yer inceleme ve yapı teknolojilerinin oldukça geliştiği ülkemizde, İstanbul’un deprem gelmeden, hemen şantiyeye dönüştürülmesi, hem 100-120 bin kişilik canı, hem sanayii, hem iş gücünü, hem konutları ve hem de ekonomiye vereceği en az 100 milyar dolarlık yitimden koruyabiliriz. Deprem olduktan sonra kalanlar için nasıl olsa “Afet Konutları” yapılıyor. Deprem olmadan önce “Deprem Koruma” konutları yapıp, insanların tümünü neden kurtarmayalım? Bugün olmaz denen olanaklar, yarın nasılsa bulunacak. İstanbul’un şantiyeye dönüşmesi ile Türkiye ekonomisi canlanacak ve yüzde 20’ye varan işsizlik son bulacaktır.
Facebook Yorum
Yorum Yazın