Türkiye nin Cari Açığı, AB Ülkeleri ve ABD nin Temerrüdü (Hazinesinin Verdiği Sözü Tutamaması) Riskinden Daha mı Önemli?

Son zamanlarda TL’nin değer kaybı nedeniyle güncel gelişmeleri bu yazıda sizlerle paylaşmak istedim. O kadar değişik iddialar ve haksız eleştiriler olunca Türkiye ekonomisinin bunu hak etmediğini anlatmadan edemedim.

Bilindiği gibi bir ülkenin ekonomisinin güçlü ve istikrarlı oluşu, o ülkenin güçlü askeri ve siyasal yapıya sahip olması aynı ülkenin güçlü para birimi ile kolaylıkla anlaşılmaktadır. Gerek ABD’nin, gerekse AB Topluluğunun güçlü para istemelerinin sebebi de budur. Güçlü para yatırımcı çeker ve sermaye girişi sağlar. Diğer bir deyişle güvenli bir limandır.

Şimdi son haberlere şöyle bir bakalım ve ABD’den başlayalım; 2 Ağustos 2011 tarihine kadar Obama Cumhuriyetçilerle anlaşamazsa (halen tartışmalar devam ediyor) Söz konusu tarihten sonra ABD Hazinesi tahvillerini ödeyemez duruma gelecek. Yani bir diğer deyişle borç tavanının artırılması şart.  Ayrıca, Ekonomik veriler de pek iç açıcı gelmiyor. Bu nedenle ikinci dip dedikleri hatta 2008’den de daha kötü olacağından bahsedilen bir “resesyon”dan (durgunluk) bahsedilmektedir. Bu arada ABD’nin BDDK’sı olan SEC kayıtlarına göre 200’den fazla banka bu krizde batmış durumda.ABD’de durum bu…

Avrupa bölgesine baktığımızda; İrlanda, Portekiz ve Yunanistanın notları hızla düşürülüyor. Eskiden bizim avazımız çıktığı kadar bağırdığımız “Rating kuruluşları Türkiye’ye haksızlık yapıyor” sözümüzü duymazlıktan gelenler şimdi aynı söylemlerle Rating kuruluşları hakkında soruşturma başlattılar. Hatta bir rating kuruluşunun Çin ekonomisi ile ilgili yorumu  Çinli bir rating kuruluşunun saçma olarak yorumlaması da durumun vehametini ortaya koyuyor. Yunanistan’ın borçlarını ödeyememesi problemi IMF ve AB destekli olarak son anda geciktirildi. Ancak Eylül ayında tekrar bu sorun konuşulacak. Portekiz ve İrlanda’dan sonra AB bölgesinin üçüncü büyük ekonomisi İtalya da borç sorunundan nasibini alacak görünüyor. Söylentiler en azından bu yönde..Bu söylenti bile avro/usd paritesini 1.45 seviyelerinden 1.39’lara kadar hızla düşürmeye yetti. Bir de gerçekleşme olasılığı artarsa ne olacağını siz düşünün..

Şimdi gelelim parası hem ABD’nin dolarına, hem de AB’nin avrosuna karşı değer kaybetmiş, zayıflamış Türkiye’nin TL’sinin arkasındaki verilere; Tüm Dünya durgunluktan bahsederken 2011 yılı ilk çeyreğini rekor büyüme ile Dünya birincisi olarak tamamladı. Hemen karşısına ekonomik ısınma gibi bir safsata konuldu. Neden mi? Hala %76’larda olan kapasite kullanım oranı varken (kriz öncesi ortalama %82 civarı idi) nasıl ısınma konuşulabilir ki..Böylece frene basılması istendi..Türkiye pastadan daha fazla pay almamalıydı. Sonra ticaret hacminin hızla büyümesi korkutunca dış ticaret dengesinden kaynaklanan cari açık önümüze konuldu. Oysa cari açık Türkiye’de ara malı ithalatından kaynaklanıyor ve ucuz girdi rekabetçi maliyetle ihracatı destekliyordu. Gelen ara malı özellikle otomotiv parçası olunca iç piyasa talebi enerji ithalatıyla birleşerek bu açığı yaratıyor. Çözümü de çok basit. Ama çok ciddi bir sorun gibi duvar olarak önümüze hemen konuluveriyor. Geçmiş verilere baktığımızda Türkiye’nin cari açığının dış ticaret hacmine oranı % 50’lernen %10-25 bandına gerilemiş durumda. 2010 yılı sonu bu rakam %19’larda 2010 ilk dört ayında %14 olan oran 2011 ilk dört ayında %24 olmuş. Bu rakamlar öyle abartılacak veriler değil. Genelde de alışageldiğimiz oranlar.

Güçlü Türkiye’nin güçlü TL’sinin yaratacağı çekim gücünden Türkiye’nin global ekonomiden daha fazla pay almasını istemeyenler daha birçok veriyi sorunmuş gibi bize ve yatırımcılarımıza yutturmaya çalışacaklar. Ancak buna mukabil,Türkiye’ye güvenen yatırımcıların özellikle Türkiye eurobondlarında ve bonolarında daha düşük faiz talep ederek gereken cevabı verdiklerini görmekteyiz.

Saygılarımla,