Yeni göreve gelen New York Başkonsolosu Mehmet Samsar’a 2006’da hoşgeldin ziyareti yaptığımızda “Türk Diasporasının Önemi” üzerine yazdığım makalenin ilk kopyasını vermiştim. İlk başta biraz tuhaf karşılamıştı. Ancak ben kendisine gerekçesini izah etmiştim: “Sayın konsolosum insanların birbirini tanıması ve güvenmesi yıllar alıyor. Bu süreyi ne kadar kısaltabilirsek beraber o kadar verimli iş çıkarırız. Buyurun bu yazımı size takdim edeyim. Ne düşündüğümüzü ve nasıl insanlar olduğumuzu bilin ki zaman kazanalım. Zira, vatan hizmet bekler!” Bu makaleyi 2006’da Türkiye’de en çok basan gazeteye gönderdiğimde yayınlanma şansı bulmadı. Belki de yazı zamanının ötesindeydi. Ben de yazıyı Amerika’da mahalli bir gazetede değerlendirdim. Ancak iki sene sonra Türkiye’de devlet “Yurt Dışı Türkler Başkanlığı” kurmaya karar verince yazı için tekrar fırsat doğdu. Aynı yazı ufak bir değiştirmeyle Türkiye’nin en büyük gazetesinde 2008’de tam sayfa yayınlandı. Bundan bir sene sonra Ekonomi Bakanlığı ve TOBB tarafından Dünya Türk İş Kurultayı (DTİK) düzenlendi.
Bütün dünyadan Türk diaspora işadamlarını bir araya getiren bu oluşum çok yerinde ve isabetliydi. Bu özgün girişime destek için başkanlığını yaptığım ve daha kurulalı bir yıl olmuş Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) kurultaya otuz işadamı ile katıldı.
Bu Amerika’dan katılan en büyük işadamları gurubuydu. Diaspora makalem ve daha sonra yazdığım onlarca makale DTİK’in web sitesine büyük ölçüde alt yapı kaynağı oldu. Bir meslektaşımın dediği gibi, “faydalı bir işe imza at, gerisini Yaratana bırak!”
Türkiye’de diaspora konusunda kısa zamanda büyük bir bilinç oluştuğunu görmek gerçekten sevindirici. Bu sene Dünya Türk İş Konseyi (DTİK)’nin ana teması “bu gücü nasıl harekete geçirebiliriz” üzerineydi. Hatta DTİK Başbakan Erdoğan’a takdim etmek üzere “Dünyada Diaspora Stratejileri” adli bir çalışma kaleme almıştı. 32 sayfalık bu çalışma başarılı diaspora örneklerini inceliyor. Açıkçası başlangıç için güzel bir çalışma ancak dünya literatürünü incelemekten öteye geçmeyen “kuru bir özet” gibi geldi bana. Bir kere 32 sayfalık çalışmanın sadece 4 sayfası Türk diasporası üzerine. O da durum tespitinden çok, tavsiyeler niteliğinde. Analizdeki bu çarpık durum Türk diasporası konusunda ne kadar az veri ve çalışmanın olduğunun bariz bir göstergesi. Türkiye diasporasını henüz tanımıyor. Türkiye diasporanın önemine yavaş yavaş varıyor. O yüzden elinde yeteri kadar bilgi birikimi yok. Zira, Türkiye yurtdışındaki gurbetçileri şimdiye kadar sadece “döviz kaynağı” olarak görmüş, onlara yatırımı hiç düşünmemişti. O zamanki cari zihniyet gurbetçilerden pek de haz duymuyor, hatta onlardan adeta utanıyordu. Türkiye’de dikkate almadığı bir çok “taşralı” ile, yurt dışına çıkınca mı muhatap olacaktı? Aristokrat olarak yetiştirilen bir çok hariciyeci, tabiatiyle gurbetçilerle iletişim kurmakta zorlanıyordu. Bu yüzden arada büyük bir iletişim ve güven eksikliği mevcuttu. Gurbetçi ler için elçilik ve konsolosluklar malesef “sığınak veya yuva” olmaktan çok uzaktı.
Ancak içerde ve dışarda tablo bu kadar mı çabuk değişir? Devlet milletiyle arasındaki mesafeyi hızla kapatıyor. Bu Türkiye gezisinde İstanbul’da ve Ankara’da yaptığımız tüm resmi ziyaretlerde gördük ki, Türkiye yurtdışındaki vatandaşlarının öneminin artık farkında. Her bakanlık veya STK Türk diasporası üzerine stratejiler ihdas etmeye başlamış. O yüzden çok duyarlılar. Bu olumlu gelişme bence performans ve rekabetin bir eseri. İş yapmak isteyen insanlar kaynakların değerini daha iyi bilir. 2023 hedefi olan bir Türkiye şimdi bir iç muhasebesi yapıyor. Kaynaklarını ve fırsatlarını gözden geçiriyor. Rakip ülkelerin başarılarını inceliyor ve dersler çıkarıyor. Bu da uzun bir uykudan uyanışın emareleri. Artık ayağa kalkmış ve büyük hedeflere kitlenen bir ülke var. Bu da tüm küçük ve büyük kaynakların harekete geçirilmesini gerektiriyor.
Türkiye ziyaretleri çerçevesinde Yurt Dışı Türkler Başkanlığını da ziyaret etmek nasip oldu. Dinamik başkanı Kemal Yurtnaç ve başkanlık uzmanlarıyla 1 saati aşkın fikir teatisinde bulunduk. 170 çalışanı ile başkanlık büyük ümit vadediyor. Türk diasporasını bölgelere bölmüşler ve özel çalışıyorlar. Başkan yurt dışındaki Türklerin öncelikli sorunlarını belirlediklerini, çözümleri için Türkiye’nin ve ilgili ülkelerin resmi ve sivil kurumlarıyla iş birliğine girdiklerini dile getirdi. Beni en çok etkileyen Türkiye’nin dikte eden değil, dinleyen hale gelmesiydi. Başkanlık her bölge için o ülkede yaşayan danışmanlar belirliyor. Bu bilgi akışı ve ortak stratejiler için önemli bir girişim. Yoksa, Ankara’dan tüm dünyayı yönlendirmeye çalışmak, yurt dışında yaşayan Türkler için pek uygun bir model değil. Bilgi iki yönlü akması gerekiyor. Başkanlığın bence önemli bir veri ve araştırma merkezi haline gelmesi gerekiyor. Başkanlığın yurt dışı Türklerin bir envanterini çıkarması şart. Ne işler yapıyoruz, demografimiz, eğitimimiz, sorunlarımız, her şey ortaya dökülmeli. Ondan sonra, “bu un ve şekerden ne kadar helva çıkar?” hesabı yapmalıyız.
Yurt dışında yaşayan 7 milyon Türk 100 ülkenin nüfusundan daha büyük bir sayı. Bu önemli güç şimdiye kadar başı boş bırakıldı. Şimdi küresel bir aile olma zamanı. “Kazan kazan projeler” üretme zamanı. Dışarda yaşayan 7 milyon Türk, bence 70 milyonluk Türkiye’nin en büyük şansı. Ancak Pastor’ün dediği gibi, “Şans ancak hazırlıklı olanlara güler!” Türkiye nihayet bizi keşfetti!
Facebook Yorum
Yorum Yazın