"Batan güneş için ağlamayın.
Yeniden doğduğunda ne yapacağınıza karar verin." Carneige
Son yıllarda Türkiye'de futbol denince akla ilk gelen kulüp Beşiktaş'tır. Bu taraflı-tarafsız herkesin kabul ettiği bir gerçek. Bu yıla kadar Halkın Takımı diye bilinen Beşiktaş artık Halkın Takımı'yla beraber dünya takımı diye de kabul gördü. Kartal'ın farkı nereden geliyor? Rakip kulüpler neden futbolda pes edip, eskrim, dağcılık, kürek, su topu gibi amatör faaliyetlerde boy göstermeye başladılar? Bu branşlar belediye, yerel yönetimler veya özel işletmelerin yapması gereken branşlar olduğu halde? Sorumun cevabı aslında net; Türk futbolu son dönemde bir değişim yaşıyor. 3 büyük diye tabir edilen sürecin sonuyla 3 büyükten biri olan Beşiktaş'ın tek büyük olarak sadece Türkiye'den değil dünya futbolunun en temel değeri haline gelmesidir sorunun cevabı. Bu geçiş sürecinde hangi birimlerde neler yaşandığını incelemeye çalışalım.
Beşiktaş futbol bakımından arayı açmıştır. Öyle ki sınırları aşan Beşiktaş kalitesi birçok Avrupa kanalının maçları canlı yayınlamaları için sıraya girmelerine sebep olmuştur. Toplum olarak buna çok ihtiyacımız var. Tarihimiz bu ihtişam ve güzelliklerle doludur. Osmanlı'nın yükselme döneminde 3 kıtaya götürdüğümüz adaleti, asaleti, güzelliği, hoşgörüyü, Atatürk ve arkadaşlarının genç Türkiye Cumhuriyeti mucizesini şimdi Beşiktaş dünyaya taşımanın gururunu yaşıyor. Milletçe elbirliğiyle Beşiktaş etrafında kenetlenmemiz tarihi bir sorumluluktur.
Beşiktaş futbolcu bakımından rakipsizdir. Bugün dünyanın en kaliteli futbolcuları, 3-4 kulüp (Beşiktaş - Barcelona - Real Madrid - Manchester) arasında tercih yapmaktadır. Bütün ünlü futbolcuların "Türkiye'de sadece Beşiktaş'ta oynarım onun dışında sadece tatil için giderim." demesi, Beşiktaş'ın rakiplerinin artık dünya kulüpleri olduğunu açıkça ifade etmektedir. Bugün rakip kulüp taraftarının Guti, Quaresma, Simao, Fernandes, Almeida gibi futbolcuların kendi takımlarıyla maç oynadıklarını görmemiz bile bize yeter diyebilmesi anlamlıdır.
Beşiktaş taraftarı benzersizdir. Beşiktaş stadında bir maç seyrettikten sonra, başka yerde futbol seyretmek anlamsızdır. Rakip takımdan olsanız dahi o güzelliği harika ahengi ve inanılmaz performansı izleyip, başka statlarda mutlu olmanız imkansızdır. Taraftarın tüm besteleri güncel ve ince zeka ürünüdür. Ve tek büyük taraftar grubu olmalarının bilincindedirler.
Beşiktaş ülkemizin Avrupa'daki gözbebeğidir. Halkın Takımı diğer kulüpler gibi temmuz-ağustos aylarında Avrupa'da havlu atabilirdi. Ama Beşiktaş için en kutsal görev Avrupa'da temsildir. 6 aydır bu yükü tek başına taşıyordu. Avrupalı bile Beşiktaş'ı kendinin bir parçası olarak kabul ediyor. Bu durumda diğer kulüplerimizin hiç olmazsa hiçbir kamuoyu desteği olmasa da maliyetsiz branşlarda tenis, dağcılık, voleybol, kürek gibi alanlar da faaliyet göstermelerini beklemeliyiz.
Bugün lig de başarısız sonuçların kaynağı, Beşiktaş'ın 3 kulvarda mücadeleye devam eden tek kulüp olmasıdır. Fakat bundan da önemlisi rakiplerin Beşiktaş’a karşı iyi motive olmalarıdır. Peki Beşiktaşlı bundan rahatsız mı? Hani Tolstoy bir eserinde "Felaketler oldu, acılar çekildi.. Ama şimdi, şu anda bana "Esir düşmeden önce olduğun gibi kalmak mı istersin, yoksa her şeyi yeniden yaşamayı mı?" diye sorsalar "Allah rızası için gene esir düşeyim, gene at eti yiyeyim!" derim. Sanırız ki, herhangi bir şey bizi alıştığımız yoldan ayırdı mı her şey mahfolur, oysa ancak o zaman yepyeni ve iyi bir şey başlıyor. Hayat var oldukça, mutluluk da oluyor. İleride daha çok yaşanılacak şeyler var. Çok! Pek çok!" diyordu. Biz de futbolsever olarak Beşiktaş’ın mantalitesini baz almalıyız.
Türkiye kupasında tek büyük olarak kayıpsız gitmesi, Beşiktaş'ın hiç ayırım yapmadan, futbolda saygının zirvesini göstermiştir. Oynadığı takım kim olursa olsun, rakibi küçümseyecek hor görecek hiçbir örneğe rastlanmamıştır Kartal'ın geçmişinde. Çünkü Beşiktaş Halkın Takımı'dır. Halktır, halkın kendisidir.
Rakip taraftarların işi bu süreçte gerçektende zordur. Özellikle çocuk sahibi taraftar grubunun çocuklarının Beşiktaş dışında bir takıma gönül vermesi neredeyse imkansızdır. Bu durumda bu insanlar ne yapacak? Nasıl bir yol izleyecek? Hani Tolstoy bir romanında "Çocuk bir yeri acıdığı zaman, acıyan yerini öpsünler , ovsunlar diye hemen annesinin, dadısının kolları arasına koşar ve onlar acıyan yeri ovup öptüklerinde acısı gerçekten hafifler. Çünkü çocuk kendisinden daha güçlü, daha bilgili varlıkların acısını dindirmek imkanlarından yoksun olduklarına inanmaz. Acısının hafiflemesi için beslediği umut da annesinin şişen yerini ovduğu sıra da o acısını paylaştığını belli eden tavrı da çocuğa teselli verir. " Burada bu insanların ruhsal açıdan rahatlayabilmeleri, kendi kulüplerinden daha güçlü kulüplerin büyüklüğünü kabul edip, en azından çocuklarının huzurlu, mutlu ve rahat bir hayat yaşamalarını sağlamalıdır.
Yazımı hayat yolunda kaderlerinin kurbanı olmuş, yanlış yönlendirilmiş, çilekeş taraftar gruplarını anımsatan bir Necip Fazıl şiiriyle bitiriyorum.
BENDEDİR
Ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan,
Kime ne aşılmaz duvar bendedir.
Süslenmiş gemiler geçse açıktan,
Sanırım gittiği diyar bendedir.
Yaram var, havanlar dövemez merhem;
Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem.
Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem;
Yollar ki, Allaha çıkar, bendedir.
Facebook Yorum
Yorum Yazın