Yıllar sonra ilk kez televizyonda dizi izliyorum. Hem de iki tane birden. Haftada iki gün televizyona kilitleniyorum. Sonra sonra reklam seyretmekten bıkınca You tube’dan görece daha az reklamlı olarak izlemeye başladım. Bu da kesmedi beni. Her iki dizinin de uyarlandığı kitapları buldum. E-kitap olarak satın aldım ki e-kitabı hiç tasvip etmediğim halde her an cebimden açıp okuyabileyim istedim.
Bir anda ne oldu da dizilerden nefret ederken dizi bağımlısı oldum ben? Yıllarca saçma sapan gençlik dizilerinden, abuk sabuk çocuk dizilerinden, korkutucu boyutta şiddet dizilerinden ve ne bizim geleneklerimize ne insanlığa sığmayan fitneli aldatmalı dayaklı kadın dizilerinden bıkmıştım. Annem yeni bir dizi başlıyor seyret dedi. İçimde sıkıntı ile sırf annemi kırmamak için açtım televizyonu. Bir de baktım ki konu başka, konu zaman zaman kanayan yaralara zaman zaman insanın iç dünyasına dokunan gerçeklerle dolu, konu insan…
Hangi diziler olduğunu tabii ki anladı çoğunuz. Biri Masumlar Apartmanı diğeri Kırmızı Oda… Kesinlikle tavsiye ederim.
Yıllar önce psikolog dendiğinde neredeyse hiç fikrim yoktu. Sonra sonra Amerikan dizilerinde, filmlerinde her hafta psikologlarıyla görüşen insanları seyretmeye başladım. Zaman ilerledikçe sadece Bakırköy ’lük akıl hastalarının değil de normal insanların da zaman zaman psikolog ile görüşmesi gerektiğini kabullendim. Henüz bunu deneyimlemesem de giden birçok arkadaşımın nasıl fayda gördüğünü ve hayatın akışında ayaklarına takılan o taştan yani kafalarındaki sorundan nasıl kurtulduklarına şahit oldum.
Seyrettiğim bu diziler de işte o psikologlardan birinin kitaba dönüştürdüğü hastaları hakkındaki hikâyeler. Aslında her ne kadar hasta haklarına ters gibi gelse de insanlarımızın psikoloğa gitme konusundaki duvarları yıkması açısından bu ihlal göz ardı edilebilir bence.
Ekşi Sözlük yazarlarından birisi psikoloğa gitme konusunu bakın ne güzel dile getirmiş; yaşamda sonucuna varılamayan, içinden çıkılamayan, yanıtı bulunamayan durumlarda yapılması gereken şeydir. Türkiye’de ne yazık ki “ben deli miyim!” algısı hâlâ aşılamıyor. Ya da psikoloğa gitmek angarya olarak görülüyor. kim bilir, belki de pek çok kişinin kendisiyle yüzleşmesiyle ilgili korkuları var.
Kendiniz de dâhil kimseyi dinlemeyin ve gidin. Atla deve değil. Yaşamda kimi zaman tek başımıza başa çıkamayacağımız durumlar da olabilir ve yardım da istememiz gerekir. Bacağımızı her sıyırdığımızda alçı gerekmediği, ya da her nezle olduğumuzda hastaneye kaldırılmadığımız gibi her psikoloğa gereksinim duyduğumuzda da psikolojik bozuklukları olan birisi olmayız. Olsak bile unutmamalıyız ki güçlü insan sorununa sâhip çıkandır, onu yok sayan değil.
Şu son cümle ne kadar doğru değil mi? “güçlü insan sorununa sâhip çıkandır, onu yok sayan değil”
Belki yıllarca hem kendimize hem ilişkilerimize yaptığımız en büyük hataydı bu sorunu yok saymak… Çocuğunuzun huyu böyle deyip onu bir yetişkin olana kadar ve kendine ve başkalarına zarar verene kadar beklemek, arkadaşlık veya evlilik ilişkilerinde rahatsızlıkları görmezden gelip başa çıkamayınca bomba etkisiyle ortalığı karıştırmak ya da kendi kendimizi yıllarca yiyip bitirmek değil mi hep yaptığımız hata?
Yazıyı okuyanların psikoloğa gitmek kaç para senin haberin var mı dediklerini duyar gibiyim. Biliyorum pahalı olabilir ama yine de birçok kişinin aylık sigara masrafından veya gereksiz yere aldığı birkaç parça çul-çaputtan pahalı değil. Devlet hastanelerinde de var üstelik. Yani özele gitmek zorunda değilsiniz. Sakın konu komşuyla, arkadaşla, sevgiliyle bu işi halleder üstesinden gelirim de demeyin. Kaç yıllık ve kaç yüz tane kitap okuyup sınavlara girip karşınıza psikolog diye çıkıyorlar biliyor musunuz? Yani onların yerini eş dostla halledemezsiniz.
Dilerim az travmalı, bol kahkahalı, sorunsuz bir hayat vardır alın yazımızda. Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın