Yaklaşık 15 gündür ekrandan gözümü ayırmadan izlediğim bir diziye teslim olmuş durumdayım. Üstelik sadece ben değilim bu durumda olan. Ailece ekrana kilitleniyoruz.
Dizinin adını vermeyeceğim ama gelecek ve teknolojinin insanlığı getirdiği hal diye konuyu söyleyebilirim. (Seyrederken akıcı İngiliz aksanını da dinlemek ekstra güzel.)
İzlerken rahatsız oluyorsunuz. Nereye gidiyorum ben diye düşünmeye başlıyorsunuz. Cep telefonunuza düşman gibi bakıp hayattaki birçok şeyi sorgulamaya başlıyorsunuz. Teknolojik gelişimin yarattığı baskıyı görüyorsunuz.
Örneğin dizinin bir bölümünde insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için durmaksızın reklam seyretmek zorunda. Seyrettikçe harcayabilecekleri puanlar birikiyor. Bir başka bölümde de beğeni (like) alma hastalığı anlatılıyor. Paylaşımlarında belli beğeni eşiğini aşamayanlar birçok yere giremiyor veya alışveriş yapamıyor ve insanlar beğeni alamayınca mutsuz ve eksik hissediyorlar… Yani her şey sosyal medya aktivitelerine bağlanmış durumda. Bir diğer bölümde de dizüstü bilgisayarı kamerasıyla kaydedilen mahrem görüntüler şantaj için kullanılıyor. Her bölüm ayrı bir teknolojik yarayı göz önüne koyuyor.
Dizinin ne olduğunu az çok anlamışsınızdır. Daha önceki bir yazımda tiyatroya gittiğimizi ve ara verildiğinde insanların cep telefonu ile nasıl sosyalleştiğini ve bu durumun aslında ne kadar rahatsız edici olduğunu anlatmıştım. Gittikçe bu konuda endişelerim artıyor. Peki, endişelerin artarken kendi adına ne yapıyorsun derseniz aslında neredeyse hiçbir şey diyebilirim. Evden çıkınca ilk işim yandex ile en kestirme işe ulaşım yolunu belirlemek, whatsapp’ta rutin mesajları okumak, haber kanallarından gelen haber iletilerine göz atmak, masamda cep telefonum hariç bir masaüstü, bir laptop, bir mac bilgisayarın power düğmeleri ile işe başlamak, gün içinde masamdaki 4 teknolojik alet sayesinde işimi görmek ve akşam olunca yine yandex’i kurup eve gidiş için bana önereceği en kestirme yolu bulması için ona teslim olmak… Tabii ki bu kadar değil. Evde tv seyretmek bile internetle. Yatarken bile cep telefonunu kurup günü bitiriyoruz. Yani teknoloji bizi çoktan ele geçirmiş. Neyse ki sokakta oynamışlığımız olan bir nesil olduğumuzdan az da olsa insani ilişkileri yaşamaya çalışıyoruz da ruhumuz birazcık kurtuluyor mekanik hayattan.
Ben artık neredeyse hiç sosyal medya kullanmıyorum. Açıp baktığım çok nadir zamanlar. Alabildiğim tek önlem şimdilik bu. Eğer emekli hayatı yaşayıp işten biraz uzaklaşsam muhtemelen uzun bir süre klavyeye de elim daha az değecek. Gidişe dur demek çok zor ama ruhu da teknolojiye teslim etmeden bu uyumu sağlamak gerektiğine inanıyorum.
Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın