Biz tarihten çok ders çıkarmak zorunda kalan bir milletiz. Çok ağır hatalar yapmış ve neticesinde çok ağır bedeller ödemiş bir milletiz, devletiz. Hata yapan Devlet adamları istifa etmez mi? Tabii ki eder ama hatanın derecesi ve o devlet adamının başka tatbikatları mühimdir.
2.Viyana kuşatmamız olan 1683 Orta Avrupa seferinde ki aslında çok da büyük bir mağlubiyetle neticelenmeyecek olan kısmi başarısızlığımız, daha sonra kuşatma esnasındaki hataları sebebi ile Sadrazam ve cephe komutanımız Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın idamı ile adeta bozguna dönüşmüştür. 1699 yılında Karlofça muahezenamesi ile çöküş döneminin başlamasına geçecek bir 16 yıllık mağlubiyetler dönemine (1683-1699) sebep olmuştu.
Evet, merhum Kara Mustafa Paşanın 2.Viyana kuşatmamız esnasında hataları yok muydu? Tabii ki vardı. Ama bir komutanın başarılı mı başarısız mı? Ülkesi için müspet mi yoksa menfi mi olduğu nasıl belirleniyordu? Bir kişinin tüm hata ve sevapları değerlendirilmeden artı ve eksileri hesap edilmeden o kişinin görevine son verilmesi hele de idam edilmesi çok büyük vebal ve sorumluluk taşır.
Birçok tarihçinin üzerinde mutabık olduğu bir husus vardır ki o da Kaht-ı rical (yani adam eksikliği) olan bir dönemde Osmanlı Devletinin duraklama döneminde (1579-1699) Kara Mustafa Paşa elde kalan son büyük devlet adamı idi. Daha önce yaşamış ve büyük hizmetleri olan Merzifonlu ailesinin son evlatlarından idi. O Sadrazam olana kadar Devlet çok zor durumda idi. Yine daha önce Girit kuşatılmış ama on binlerce şehide rağmen fethedilemiyordu. Girit’i de o fethetmişti. Sadrazam olunca hem Lehistan üzerine sefer yaptı (1672-1676) ve kazandı. Hem de o yıllardaki müzmin rakibimiz ve sürekli yenildiğimiz devlet olan Rus Çarlığı ile savaşmış (1676-1681) ve Rusları yenmişti. Ancak tüm bu muvaffakiyetler sadece Viyana kuşatmasında ki başarısızlığını örtememiş ve 1683 de kaybettiğimiz Viyana Muharebesinden sonra idam edilmiştir.
Ve artık zaten Kaht-ı ricalin zirve yaptığı yıllarda adam kalmamış ve devlet çok aciz insanların elinde 1699 Karlofça Antlaşmasını getiren hezimetler yıllarına girmiştir. Şimdi tarihe bakıp şunu sual edelim? Viyana Bozgununu Kara Mustafa Paşa’ya bağlamakta hatta görevden almakta haklı olabilirsiniz. Ama adamı neden idam ediyor ve çok çok tecrübeli bir devlet adamından oluyorsunuz? Bu adam 1645’ten 1669 yılına kadar fethedilememiş ve 30 bin şehit verdiğimiz Girit’in (3 yıl boyunca Girit’in Kandiye kalesinin dibine adeta yatmış ve hiç İstanbul’a dönmeden) fethini tamamlamış sonra evine dönmüştür.
Bir devlet adamını, çok muvaffak bir komutanı nasıl bir mağlubiyette idam ediyorsunuz? Bakın bu tip hatalar günümüzde de yapılmaktadır. Sizin hayallerinizde bile göremediğiniz başarıları kazanmış insanlara en ufak bir mağlubiyetlerinde ya da umduğunuz bir çıtayı aşamadığında hemen İSTİFA ’ya davet ederseniz bu sizin iyi olan gidişatınızı tersine çevirmeye sebep olur. Çünkü yerine getireceğiniz kişi kim olacak ve o gelecek kişi istifasını istediğiniz kişiden daha mı iyi olacak diye sormalısınız? Bunun cevabını almadan -vermeden gözünüz kararmış bir biçimde istifa isteyemezsiniz? Devlet işi sizin şahsi işiniz değildir. Daha kötü olacağını bile bile günlük anlık kararlarla makam değişikliği yapamazsınız. Alın işte günümüzde canlı olarak yaşadığımız Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’ın yerine Başkan olan Sayın Ali Koç’un durumu. Hatırlayın 2018 Haziran ayında Genel Kurulu. Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’nin tarihinde hiç olmamış başarıları zaferleri yaşatmış bir başkandı. O Başkan olana kadar Fenerbahçe Avrupa Kupalarında 2.Turdan yukarı hiç çıkamamıştı. Basketbol, voleybol, yüzme, kürek, masa tenisi, hentbol vb. amatör spor dallarında rakiplerinden bilhassa Galatasaray’dan bırakın geri olmayı çoğunda bazılarında faaliyeti bile yoktu. Bu dalların hepsinde rakiplerini ezici bir üstünlükle geçti ve Avrupa hatta Dünya şampiyonlukları getirdi.
Bakın, Dünya Şampiyonluğu, Avrupa Şampiyonlukları olan bir Fenerbahçe vardı artık ülkemizde. Futbolda 20 yıl içerisinde 6 şampiyonluğun yanı sıra sezonu en kötü 2.likle bitirdiği sene çoktu. Ama bu hem FB taraftarını hem de kongre üyelerini artık kesmiyordu. İkincilikle biten sezonlarda bile taraftar hemen Aziz Başkan istifa diye bağırıyor ve başkanlıktan ayrılmasını istiyordu. Kim garanti edebilirdi ki Sayın Ali Koç’un Sayın Aziz Yıldırım’dan daha başarılı olacağını. Adam bir üç sene daha yönetmek istiyordu. Üstelik Aziz Başkan Fenerbahçe için ağır bedel ödemiş ve FETÖ’nün ilk hedef aldığı kişilerden olduğundan 1 yıl da hapis yatmıştı.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakan olduğu dönemde çıkardığı özel yasa ile ceza kapsamında olan suç önce hafifletilmiş ve yine Sayın Erdoğan’ın büyük direnişi yapılan tüm FETÖ kumpaslarını çökertmesi neticesinde Sayın Aziz Yıldırım ceza evinden çıkmış tekrar görevine dönebilmişti. Peki, ne bekliyordu Fenerbahçe taraftarı ve vefasız kongre üyeleri yeni başkanlarından? Sayın Ali Koç, Sayın Yıldırım’ın yapamadığı neyi yapacaktı da (büyük bir vefasızlık gösteren Fenerbahçe kongre üyeleri ezici bir üstünlükle Ali Koç’u getirip) Aziz Yıldırım’ı adeta ardından teneke bağlayarak yolladılar? Netice ortada değil mi? Sayın Ali Koç ile gelen ilk sene başarısı kümede kalmak oldu. 2.senesinde ise ligi nerede bitireceği bile belli olmayan bir orta sıra takımı.
Şimdi gelelim asıl mevzumuz olan İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ nun istifasına. 10 Nisan Cuma akşamı gece yarısına 3 saat bile yokken alınan sokağa çıkma yasağı kararından sonra bir kısım halkımızın (ki toplamda 250 bin kişi olduğu bilinmektedir) kıtlıktan çıkarcasına marketlere, bakkallara, eczanelere saldırmasına sebep oldu. Burada bir hata olduğu ve Sayın İçişleri bakanımız Soylu’ nun bu kararı almayı son 2 saat kala değil en az birkaç gün evvelinden alması gerektiği ile dost düşman birçok taraftan eleştiri aldı. Her ne kadar ilk akşam İçişleri Bakanı Sayın Soylu Televizyonlara bağlanıp izahını yaptıysa da Cumartesi-Pazar bakkal, market ve eczanelerin açık olacağını söylemiş olsa da devletin garanti etmesi bile bu bilinçsiz azınlık topluluğu dizginlemeye yetmedi.
Hiç gereksiz yere panik olundu ve özenle muhafaza edilmeye alıştığımız sosyal izolasyon ve temassızlığımız da bir anlamda delinmiş gibi oldu. Tabii ki 84 milyonluk bir ülkede 250 bin kişi her şey bitti mahvoldu dedirtemez ama yine de moral bozucu üzücü sahnelere şahit olduk 10 Nisan Cuma akşamı. Bu sebeplerle en fazla tenkitler de Sayın İçişleri Bakanımızda temerküz edince her onurlu makam sahibi gibi Sayın Süleyman Soylu da istifa müessesesini devreye sokarak sine-i millete gideceğini ifade eden bir sürpriz açıklama yaptı. İşte ne oldu ise ondan sonra oldu ve ülkede belki 15Temmuz’dan beri bir ilk gerçekleşti. Sosyal Medya adeta yıkıldı. İnsanlar imza kampanyası başlattı. Hatta saat 24’e kadar bu iş çözülmese idi camlardan balkonlardan toplu tezahüratta bulunacaktı halkın ciddi bir kısmı.
Halk bilhassa terörle verdiği mücadelesinde FETÖ ve PKK ya büyük kayıplar verdirten ve idare ettiği makamında gayet muvaffak bulduğu Sayın Süleyman Soylu’ ya sahip çıkmış ve istifasını kabul etmemişti. Zaten buna bir kaç defa daha işaret ettiğinde onu bu vazifeye getiren üst irade yani Sayın Cumhurbaşkanımız da ‘’Devam et ‘’ talimatı vermişti. Bu kez de öyle oldu ve en çok da FETÖ’ cülerle PKK’lıları üzecek olan haber geldi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamada İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ nun istifasının kabul edilmediği ve vazifesine devam edeceği bildirildi. Milyonlarca vatansever rahatlamıştı ve rahatça uykuya dalabildiler. Şayet bir kısım vatandaşımızın sorumsuzca davranışı yüzünden çokça eleştirilen Sayın Süleyman Soylu’ nun bu istifası kabul ile neticelense idi ya da istifası üst irade tarafından geri çevrilmese idi, hem terörle mücadele eden fedakâr güvenlik güçlerimiz hem de seçimlerde Ak Parti’ye oy ve gönül veren vatandaşlarımız çok üzülecek ve telafisi zor zararlar oluşacaktı.
İşte burada bir kez daha ‘’Yüksek Siyasi Önderlik’’ devreye girdi ve olayı saat 24 olmadan yani halkın daha fazla olaya taraf olmasına lüzum bırakmadan işi tatlıya bağladı. Şu anda ne 250 bin kişinin sosyal izolasyonu delmesi konuşuluyor ne de Korona virüste gelinen nokta. Ülkenin bir numaralı gündem maddesi önce Sayın Soylu’ nun istifası ve sonra o istifasının kabul edilmeyip vazifesine geri döndürülmesi. Hani Allah sevdiği kuluna önce sahip olduğu bir şeyi kaybettirir sonra da buldurturmuş ya! O misal olduk.
Facebook Yorum
Yorum Yazın