Son Mektup ve ORDİNARYÜS...

Kendi kendime; "şu son birkaç gün yaşadıklarım olmasaydı bu kadar üzer miydi Ordinaryüs'un kaybı beni?" dedim. Cevap "evet, yine üzerdi"... "Acaba o da benim gibi Fenerbahçe'ye sevdalı diye mi bu kadar üzüldüm?" dedim. Cevap "hayır" dı... O gerçekten ülke futbolu için çok önemli birisiydi. O dönemde belki birçok insanın anlayamadığı politik bir kavgayı da kazanmış birisiydi üstelik... Yani milli davadan başarıyla ayrılmış bir adamdı o... Hiçbir maddi bedele milli formasını satmamış, milletini satmamış örnek bir insan, örnek bir vatansever, örnek bir Fenerbahçeli idi o... Zaten çok sevdiğim Lefter geçen günlerde Metris'e, sayın başkan Aziz YILDIRIM'a torunu Özlem Katmer ile bir mektup göndermiş ve bizi kendisine bir kez daha aşık etmişti... Her Fenerbahçeli'ye nasib olmamış bir makamdan, her Fenerbahçelinin, mağdur durumdaki başkanı için ağzından dökülecek kelimeler dökülmüştü kağıda ve başkana ulaştı... Fenerbahçe için atan yorgun kalbinin ne kadar üzgün, ne kadar bitkin olduğunu anlatmıştı başkana... İşte mektup;
 
"İlk önce sana güç, kuvvet ve sabırlar diliyorum. Fenerbahçe'ye ve sana haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Bunları yanına gelip söylemeyi isterdim, fakat doktorum izin vermiyor. Rıdvan da sağ olsun helikopter temin etmiş beni sana getirmek için. Uçmaktan çekinmeme rağmen gelmek istedim sana, ama izin vermiyorlar lanet olsun.

Ben formayı giyerek hizmet ettim Fenerbahçe'ye. Sen ise başkan olarak inanılmaz işler başardın. Gelip gözlerimle gördüm. Daha yapacağın çok iş var. Yürekten söylüyorum ki yapacaksın. Moralini bozma sakın. Görüyorum ben, herkes de senin arkanda. Geçen gün taraftarlar geldi buraya. Gördüm herkes dua ediyor sana. Haluk hayatımı yazıyor, yakında basılacak. Sen de bir kaç satır yazarsan bu kitap için sevinirim. Yanına gelemiyorum ama sana torunum Özlem'le bir resmimi ve mektubumu gönderiyorum. Benim için yaptıklarını unutamam asla. Ne kadar ömrüm kaldı bilemem. Hakkını helal et yeter benim için...
 
Bu satırları okuduğumda Lefter hastanedeydi. Gaziantep maçının olduğu gün mektubu torunundan öğrendim. Mektupta bahsettiği Haluk Hergün ve torunu Özlem Katmer Ordinaryüs'un hastanedeki odasından çıkıp gelmişlerdi maça. O'nu konuştuk biraz. 88 yaşındaki kalbinin hala Fenerbahçe ile çarptığını konuştuk... Haluk'tan hastanedeki odasında maçı açmasını istemiş. Haluk maç yayınının olacağı kanalı açmış, yanağına bir öpücük kondurmuş ve stada gelmişti... O'nun hayatını anlatan bir kitap yazdı Haluk. Kitabın önsözü sonsöz olarak aşağıda. Önsözün neden sonsöz olduğunu da açıklamış. Önce onu bir okumanızı istiyorum;

SONSÖZ
Babam 1975 yılında, 6 yaşımdayken elimden tutup hayatımda ilk kez beni Fenerbahçe’nin maçına götürdüğünde, o günden bugüne aklımda kalan unutamadığım iki şey vardı. İlki İnönü Stadı’nda oluşturulan; büyülendiğim sarı-lacivert bir fiesta, ve Lefter’di. Ben o maçtayken Lefter futbolu bırakalı 11 yıl olmuştu. Fakat babam tribünde maçtan önce arkadaşlarıyla anılara dalıp, devamlı Lefter’den ve onun yaptıklarından bahsediyorlardı. O zamanki çocuk aklımla “Kimdi, yada neydi Lefter” diyordum. Çünkü Ahmet, Mehmet gibi gelmiyordu bu isim kulağıma. Ama öyle coşkulu ve heyecanla konuşuyorlardı ki Lefter hakkında; pek anlamasamda dikkatle dinliyordum konuşulanları. Lefter, o günkü aklımın bir köşesindeki yerini Fenerbahçe ile birlikte almıştı artık. Fenerbahçe’yi sevmek için Lefter’in en büyük sebeplerden biri olduğunu o günden sonra zamanla daha iyi anlamıştım. Bu yüzden babama her zaman minnettarımdır; bana Fenerbahçe’yi tanıma ve sevme olanağını tanıdığı için.Ve ne mutlu bana ki o günden tam 36 yıl sonra, Lefter Küçükandonyadis’in biyografik çalışmasını yapma onuruna eriştim.  
3 Mayıs 2009’da, stadın tam karşısında yer alan Kadıköy Yoğurtçu Parkı önündeki alana dikilen Lefter heykelinin açılış töreninde, Fenerbahçe’nin efsanevi başkanlarından Faruk Ilgaz, konuşmasının bir bölümünde şunları söylüyordu: “Fenerbahçe’mize çok büyük katkıları bulunan sporcular varken neden Lefter seçildi? Bütün bu futbolcular futbol profesörü idiler, içlerinde bir tek Ordinaryüs vardı, o da Lefter’di.“

Fenerbahçe ve Türk futbol tarihinde yer almış birçok efsane futbolcu varken neden öncelikle “Lefter Küçükandonyadis’in kitabı” sorusunun bendeki cevabı, Faruk Ilgaz’ın bu sözlerinin içinde yer alıyor: Bir tek Ordinaryüs var…Bu ünvan, dünden bugüne yaşanan tüm zamanlarda, Lefter’den başka hiçbir futbolcuya verilmemiştir.

Bu biyografik çalışmada, futbolu şiirimsi bir güzellikte oynayan Lefter Küçükandonyadis’in alınteriyle, zaferlerle bezenmiş mücadelesine ve dopdolu geçen yaşam öyküsüne, 40’lı, 50’li ve 60’lı yıllardaki “Türk Futbol Tarihi” paraleliyle beraber tanık olacaksınız.. Hangi kulübün taraftarı ve mensubu olurlarsa olsunlar, her futbolseverin hayranlık duyduğu fenomen olmuş bir futbolcunun; doğumu, çocukluğu, futbola merak sarışı, yetişmesi, muhteşem futbolculuk hayatı ve futbolu bıraktıktan sonra ki yaşamı, günümüze gelene dek kronolojik bir sıraya göre yer alıyor.

İlk lisansı 1941 yılında Taksim Gençlik Kulübü’nden çıkan Lefter, tüm futbol yaşantısını bir futbol efsanesi olarak sürdürdü. Lefter’in lisanslı olarak sürdürdüğü futbol yaşantısı, çalıştırıcılık yaptığı takımlarda bazen yer aldığı maçlarla beraber, 1967 yılıda dahil olmak üzere, 43 yaşına kadar toplam 26 yıl boyunca sürmüştür.

2010 yılının Aralık ayında, eşiyle birlikte gittiği Yunanistan seyahatinde sağlığı bozulup hastaneye kaldırılınca, sadece onu izleme şansına erişmiş ve kendi kuşağından olanların haricinde yaşamında bir kez bile onu seyretmemiş tüm jenerasyonlardan futbolseverler, sağlığıyla ilgili endişeli bir bekleyişin içine girdiler. Görsel ve yazılı medya, Lefter’in futbol yaşamını Fenerbahçe’de noktalamasının üzerinden geçen 46 yıla rağmen, günlerce onun sağlık durumu hakkında kamuoyunu bilgilendirdi. Bu durum, Lefter’in günümüzde de tabiri caizse eğer, mitolojik bir kahraman mertebesinde olduğunun en büyük kanıtıydı.
 
Lefter Küçükandonyadis’in yaptıkları sadece  Fenerbahçe Spor Kulübü tarihine değil, Türk futbol tarihinede altın harflerle yazılmıştır.
 
Bu biyogrofiyi yazmak için kolları sıvadığımda, ”Ustaların Usta”sının çocukluğundan itibaren günümüze kadar yaşadıklarını, Bu kitabın tarih danışmanlığını yapan  Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi Müdürü Alp Bacıoğlu ile birlikte araştırırken, hayatının her döneminin ne denli dolu olduğuna tanık olduk. O yetenek yüklü ayaklarının ve yüreğinin bıraktığı, bulabildiğim her izi belgeleriyle bu kitaba yansıtmaya çalıştım.Tabiki bunların bu kitaba ne ölçüde yansıtabilindiğinin kararını değerli okurlar verecek.
 
Sanırım bu kitabı okuyacaklar arasında onu hiç izlememiş olan okurlar haliyle çoğunlukta olacaktır. Ancak eminim ki, onu hiç izleme şansını yakalayamayan çoğunluktakiler bile, Türk Futbolu’nu yüceltmiş ve geniş kitlelere sevdirmiş bulunan  Lefter Küçükandonyadis’le, hangi takımın sevdalısı olurlarsa olsunlar bir Türk olarak gurur duyacaklardır.
     
Bu çalışmayı yapmak için bende ilk kıvılcımı çakan duayen spor yazarı Nemci Tanyolaç olmuştur. 2004 yılında Fenerbahçe TV’nin Lefter’le yapılan söyleşi programının röpörtaj bölümlerinde Nemci Tanyolaç, elinde Lefter’e ait doküman olanları en ufak bir fotoğraf karesi bile olsa, Lefter belgeseli yapılması adına milli bir göreve çağırdığını söylemişti. Necmi Tanyolaç’ın bu çağrısına kulak verip mümkün olduğunca bu çalışmayı gerçekleştirebildiğim için çok mutluyum.

Bu çalışmanın hayata geçirilmesindeki en büyük pay, dedesi Lefter Küçükandonyadis’i seneler sonra bu çalışmanın yapılabilmesi için ikna etmeyi başaran ve sonrasında elinden gelen tüm desteği veren torunu Özlem Katmer’e aittir. Kendisine çok şey borçluyuz değerli okurlar.

Ve bu kitabın oluşturulmasında başvurulan en önemli kaynak eserler ise, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 80 yıllık tarihini iki kitabında toplayarak satır satır kaydeden merhum Rüştü Dağlaroğlu’nun Fenerbahçe Spor Kulübü Tarihi çalışmalarıdır. Kendisini, hem bu çok değerli eserleri için, hem de Lefter Küçükandonyadis’in 1947 yılında Fenerbahçe’ye transferini kulüp yöneticisi sıfatıyla sağlayan en önemli kişi olduğu için saygı ve minnetle anıyoruz.

Şimdi Lefter Küçükandonyadis’in müthiş serüvenini daha detaylı öğrenmek için tek yapmanız gereken sayfaları  çevirmek. Keyifli okumalar…
 
Bu önsözü yani sonsözü yazdıktan sonra acı haberi alıyor Haluk Hergün... Ve hemen sonrasında şimdi okuyacağınız o duygu dolu hiç hesapta olmayan yazıyı kaleme alıyor;
 
“Sizlere keyifli okumalar dileyip bu kitap için son kontrollerimi yaptıktan sonra, çalışmamı NTV yayınlarına tam teslim etmek üzereyken ilginç bir gelişme yaşadım.

Bu gelişme, belgesel yapımcısı  Nebil Özgentürk’le bir tanışma fırsatı yakalamamla başladı. Bu kitap hakkında kendisini bilgilendirdikten sonra, Nebil beyin 1999 yılında yapmış olduğu Lefter’li “Bir Yudum İnsan” belgeselini bu kitaba bir ek olarak seve seve ve hiçbir talebi olmaksızın vermek istemesi, gerçekten güzel bir sürpriz olmuştu benim için.
Bu çok sevindirici gelişme üzerine kollar yeniden sıvandı. Fenerbahçe TV’nin ve benimde  arşivimde olan  Lefter görüntülerini Nebil bey, 1999 yılında “iyiki” yaptığı  bu belgeselin üzerine ustalığınıda katıp eklemesiyle, bu “yazılı” çalışma, “görsel” bir çalışmayla birleşti ve dahada anlam kazanmış oldu.
 
Yaklaşık iki ay süren hummalı bir ön hazırlık çalışması yapıldı. 13 Ocak 2012 Cuma günü, derlediğimiz görüntülerin ilk kez montajı için bilgisayar başına geçildi. Nebil bey yönetiminde, teknik ekibiyle beraber çalışmaya başladık. Herkes büyük bir şevkle çalışıyordu. Taa ki saat 20:01’de gerçekleşmiş olan aldığımız habere kadar…

Aldığımız haber, attığı her kalp atışı bu ülke için bir altın değerinde olan Lefter’in o iyilik dolu kalbinin, bir daha atmamak üzere durmuş olması idi.    
Onu kaybetmenin acısı, benim için Lefter’in  bu kitabı göremeyecek olmasıyla birleşip ikiye katlanmış oldu bir anda.

Fakat Lefter’in hayatını yitirdikten sonraki bu acı kaybın haberi, başta ülkemizde, 60 yıl önce oynadığı İtalya ve Fransa’da, 47 yıl önce oynadığı Yunanistan basınlarında yer alan müthiş yankılarıyla, bugüne kadar futbolu bunca zaman önce bırakmış bir futbolcu için pek alışık olunmayan bir şekilde yer aldı.
 
Hele bir gün sonra… 15 Ocak 2012 Pazar… Adeta baharı andıran günlük güneşlik bir kış günü… Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nın yemyeşil çimleri üzerinde Lefter’e yapılan veda, daha doğrusu “vefa” töreni, Lefter’in bu dünyadan göçerken bile Türk futbol tarihinde yaşattığı bir ilk oluyordu. Bu bir törenden çok ötedeydi. Türk futbolunda yer alan bütün renkler, kimsenin kimseye tahammül edemediği bir dönemde dostça bir araya gelmiş ve bir gökkuşağı oluşturmuştu sanki. İnanılır gibi değildi ve destansı bir güzellikte idi. Bunu başka hangi güç başarabilirdi acaba 2012 yılında…?
 
Büyük usta, ölümünün kalplerimizdeki tarif edilemez acısını bile, adı aslında cenaze olan bu törende, birleştirdiği tüm renklerle, adı “Gökkuşağı” olan bir resitale çevirmişti adeta.
Fenerbahçe formasıyla 17 yıl boyunca unutulmaz maçlar oynadığı aynı yerde, şiirimsi bir güzellikte oynadığı futbolu gibi, bu son resitalinide sevenlerine şiirimsi bir şekilde sunuyordu son defa. Ölümün güzelliği olurmuydu hiç. Lefter’le buda oluyormuş demekki…
 
1924’te başlayıp 2012’de sonlanan ve örnek alınması gereken muhteşem bir hayat hikayesini bir miras gibi bırakmıştı vatanına Lefter Küçükandonyadis.

Çok üzülmüştüm kitabının çıkmasına az bir süre kala hayatını kaybetmesine. Ama bunları görüp yaşadıktan sonra, demek ki Lefter abi böyle olmasını istedi diyebiliyorum şimdi.

Bu nedenle Lefter abi, bir kitabı açtığınız zaman “Önsöz” olarak okunan ilk satırları bana “Sonsöz” olarak değiştirtti. Bilmiyorum emsali varmıdır ama belki buda bir ilktir.
Seni çok seviyorum Lefter abi. Bir kez daha keyifle ve gurur duyarak okumalar dilerim… HALUK HERGÜN
 
İşte böyle bir sevda Lefter... İşte böyle bir sevda Fenerbahçe... İşte böyle bir sevda Fenerbahçelilik... Ellerine sağlık Haluk Hergün... Okunması gereken bir hayat, bu kadar güzel gözler önüne serilebilir herhalde... Yüreğine sağlık... Bizlerde büyük ustayı, ustaların ustası Ordinaryüs Lefter Küçükandonyadis'i ve onun o kocaman hayatını gıpta ile idrak ederken uğurladık... Seni çok özleyeceğiz Lefter abi...