Siz Bizim Çağdaşlaştıramadıklarımızdanmısınız?

Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi'nin (SEKAM) yaptığı 'Gençlik Araştırması', Ateist gençlerin yüzde 61'i Allah'a inanıyor spotuyla geçen ay dersane gündemi kadar olmasa da basında gündem buldu ve ciddi tartışmaların sonunda gerçek gündemimizin bu olması gerektiğini hatırlattı. Türkiye'de 'kavram karmaşası' ve 'kafa karışıklığı'nın önemli boyutlara ulaştığını ciddi bir şekilde ortaya koyan bu çalışma. Araştırma sonuçlarına göre, kendisini 'ateist' olarak tanımlayan gençlerin önemli bir bölümü Allah'a inanıp namaz kılarken, 'İslamcı' gençlerin bir bölümü hiç namaz kılmıyor. Çalışmayı aktaran Sekam Başkanı Burhanettin Can gençliğin içine düştüğü kavram karmaşasını şöyle özetliyordu ‘’ İki medeniyet değerleri burada çatışıyor. Batı kültürünün medeniyet değerleriyle bu toplumun sahip olduğu İslam kültürünün çatışması var. İnsanları en çok diziler, reklamlar, bilgisayar oyunları ve internet etkiliyor. İnterneti sürekli kullananlar, toplumsal, dini ve aile değerlerine en az bağlı olanlar... Türkiye'de eğitim düzeyi yükseldikçe, yine zenginleştikçe, kırdan kente geldikçe toplumsal, dini ve aile değerlerine bağlılık azalıyor. Bu şunu gösteriyor; Türkiye'de yanlış bir eğitim ve kentleşme politikası var." Toplumumuzun yapı taşı gençliğin durumundan genel topluma ve geleceğimize projeksiyon yapmamız gerekirse bunun sebebini Türkiye'nin Osmanlı'nın son döneminde başlayıp hâlâ sürdüğü iddaa edilen modernleşmesi, Türkiye'nin bugünkü 'hastalıklarından' tümüyle sorumludur diyebilirmiyiz? Niyazi Berkes'in 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz ve Mümtaz Turhan'ın Garplılaşmanın Neresindeyiz? Adlı çalışmalarında Küresel değişimlerle de paralellik arz eden her bir değişim sürecinde, her bir kırılma anında söz konusu tecrübemizin yeniden ele alınıp değerlendirilmesi, Türkiye'nin önüne yeni hedefler konulması ya da var olan hedeflerin yeni baştan tanımlanması ve bu hedeflere ulaşmak için yeni yöntemler önerilmesi sıkça karşılaştığımız bir durumdur. Mümtaz Turhan, Garplılaşmanın Neresindeyiz çalışmasında yine bu konuya ilişkin şunlardan bahsediyor: ''Hakikatte biz bir cemiyet olarak 250 seneden beri bu davanın peşindeyiz. İkiyüzelli seneye yakın bir zamandan beri, bir tarafımızın bozuk, bir şeyimizin eksik olduğunu ve buna bir çare bulmak mecburiyetinde olmanın ihtiyacını duymaktayız. Yine bu müddet zarfında eksiğimizin kâh şurada, kâh burada olduğunu zannederek ona göre çareler bulmuş, bunlara bazen 20-30 sene, bazen yarım veya üç çeyrek asır büyük bir sebatla sarılmış ve ancak sonunda almış olduğumuz tedbirlerin kâfi gelmediğini görmüş ve yenilerini aramaya koyulmuşuz. Bunlar asırlar süren muvaffakiyetsiz bir garblılaşma cehdinin yılgınlığı içinde haricî bazı fikir cereyanlarının ve haksız ithamların tesiri altında karamsarlığına sürüklenmiş aydınlara göre biz bir göçebe kavim olduğumuz için daha fazla medenileşmemiz mümkün değildir veya Müslümanlık terakkimize mânidir. Diğer bir kısmına göre ise her millet gibi biz de itilâ devrini yaşamış, enerjimizi tüketmiş bulunuyoruz. Bizim artık ilerlememiz, garblılaşmamız mümkün değildir Şükrü Hanioğlu ''Batılılaşma (Garplılaşma) tabiri''nin ''genel olarak, Batı ülkeleri dışında kalan toplumlarda, özel olarak da Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyet Türkiyesinde Batı'nın gelişmişlik seviyesine ulaşmak için gerçekleştirilen siyasi, sosyal ve kültürel hareketleri ifade etmek üzere kullanılmakta'' olduğunu belirtmektedir. Hanioğlu, devamla da, Osmanlıların Batı'ya yönelişlerinin başlangıcından itibaren yaşanan ''değişim, başkalaşma ve gelişmelere, bir taraftan sosyal olayların karakteri, diğer taraftan Osmanlı Devleti'nin tarihî özelliği ve coğrafî konumu dikkate alınarak birçok isim verilmiştir. XVIII. Yüzyılın başlarında teceddüd veya ıslahat, daha sonra Tanzimat olarak adlandırılan hareketler, İstanbul'un çeşitli kesimlerindeki farklı yaşayış biçimlerini de ifade etmek üzere asrîlik, asrîleşme gibi benzer kavramlarla da anlatılmaya çalışılmıştır. Osmanlılar'ın son yılları ve Cumhuriyet'in başlarında gözlenen gelişmeler Batılılaşma hareketini ifade edecek bir tarzda muasırlaşma, muasır medeniyet seviyesine ulaşma gibi tabirlerle de anlatılmış, dildeki sadeleştirme gayretleriyle zamanla bunun yerine çağdaşlaşma deyimi benimsenmiştir. Kemal Tahir, moderneleşme ve tarihsel süreci adlandırmak için Batılaşma sözcüğünü kullanır. Ona göre, ''Batılaşma kelimesinde, batılı olmayan bir toplumun, kendi benliğinden vazgeçerek, ondan büsbütün sıyrılarak bir başka 'şey' olmağa çabalaması, yani imkânsızı zorlaması anlamı vardır.'' Özetlersek gençlik özelinde Türkiye’nin genel durumu benliğinden vazgeçerek, ondan büsbütün sıyrılarak bir başka ‘şey’ olma çabası sonunda arafta kalarak ne batılı nede doğulu olamamanın çelişkisi diyebiliriz.İşte gençlik anketi de bunu gösteriyor. Ne mi yapmalıyız? Benliğimize geri dönüp kendi medeniyetimizin değerlerine sahip çıkmalıyız. Zaten 200 yıldır peşinde koştuğumuz batılı medeniyet çoktan biz ona koşarken kendi evrimini geçirdi ve materyalist dünya görüşünü gerilerde bıraktı. Din merkezli seküler başka bir medeniyet haline evrildi. İşte o yeni medeniyetin özellikle Vatikan merkezli ‘Dinler Arası Diyalog’ tuzağına düşmeden kendi medeniyetimizin değerlerine tekrar dönmemiz gerikir. Hayırlı işler dileği ile Rabbim yar ve yardımcımız olsun.