Çığlığı deler göğü, göğsümü, her yan feryat figan.
Elim uzanmaz, dilim varmaz, ciğerim yangın yeri,
Taş olaydım, yok olaydım üzmeseydim ben seni.
Islak taşa uzattığı bacakları uyuşan şakirin dilinde salavat gibi ağıtı.
Anası dış duvar dibinde o içerde. Dersin sırtı sırtında Kulaklarını elleriyle kapalı, anasının yürek parçalayan sesini duymamak için. Kendi başlıyor ağıt yakmaya mırıltıda değil artık o haykırmakta.
''Karakol duvarı taş duvar dibinde anam yatar….''
Almancı komşularının getirdiği beyaz sentetik pantolon bol gelen belinde kemerle iyice sıkılmış. Hoş kadın pantolonu ya varsın olsun kim bilecek ne olduğunu. Dün nasılda hevesle giymişti onu oysa şimdi paçalarına doğru sızan ıslaklık sarartıp, beyazlığın üstüne düşen bir leke olmuştu. Islak çamaşırıda da yapışmıştı iyice, üşüyordu..
Gözaltları morarmış,Tarık akana benzetilen yüzünde çizgiler oluşmuştu bir gecede. Dışarıda ki anasına uzatamadığı eli üşümüş kaskatı kesilmişti.
-Kardeş burası çok soğuk dimi?dedi onu duymayanlara. Titrek sesi, soğuk çok soğuk derken dişlerinin takırtısı karışıyordu kelimelerine. Sanki herşey üşüyordu şimdi onunla birlikte. Kapı pencere duvar vuruyordu yüzüne.
Ağlamamak için tuttuğu gözyaşları yumruğunda güç bulup kilit oluyordu duygularına. Diğerleri için küfrün bini bir para. Beş altı kişi daracık alanda iki adım ileri iki adım geri volta atarken kalaylamadığı kimseyi bırakmıyor sülalade top yekün nasibini alıyor du küfürlerinden. O sadece susuyor, susup bir şey diyemediği Necmiye bakışlarıyla çok şey anlatıyordu.
''Ben yapmadım Necmi diyordu, ben çalmadım, senin günahına ortak olmadım, ben o parayı hiç bilmedim. Necmi ben fakirdim ama anamın yüzünü hiç indirmedim, yüreğini hiç yakmadım. Anam arabaya yapıştı bana yapışır gibi, ölümüne attı önlerine kendini, Necmi sen anamı hiç bilmedin.''
Necmi kardeşi, Necmi arkadaşı,Necmi dostu, Necmi onu arkadan vuranı..İstanbuldan döneli iki gün olmuş. İki arkadaş oraları bir güzel gezmiş yemiş içimiş dolaşmışlar. Paralar benden demiş can dostu.
-Bak oğlum sen bir şey vermeyeceksin bende çok para var gider gezeriz. Bir kaç değişiklik olur işte.
Düşünmüş önce ne desem de evden çıksam zaten sevmiyorlar onunla gezmemi, babamın gözü tutmamış nedense. Aman be demem onunla gittiğimi sorarlarsa bir arkadaşım işte. İstanbul güzel renkli, heyecanlı para dayanır mı bu gezmelere para bitmiş dönüp gelmişler. İstanbul kimilerine dağ taş altın olmuş kimilerine dar mezar, öyle bir şehir.
Sabah aynı sabah, dönüp geldiği hayat aynı hayat. Üst baş gıcır gıcır hepsi İstanbul yenileri. Arkadaşı eskilerle gezilmez diyip baştan aşağı yenilemiş giysilerini. Oysa dönüp geldiği yer aynı, eşyalar aynı. Fakirlik her taraftan gösteriyor yüzünü..Nereye baksa ben buradayım diyor. Hayatının tam ortasında kokumla da varım, yokluğumla da.. Aynanın karşısında dönüp kendine bakıyor iyice ‘’vay be'' diyor ''düzelttik mi üstü başı ahanda sana Tarık akan olmuşum, ama şimdi eskileri giyeyıim kalsın bunlar geriliğe dursun nolur nolmaz''
Sentetik beyaz pantolon bedenini sarmış yine.. Kimbilir hangi komşu getirip hediye diye vermiş. Zaten hep işe yaramayanları getirmişler Almanya'dan. Kardeşlerine büyük gelen koca kadın elbiseleri ayakkabıları. Bit pazarından toplanmış gibi. Allah ne verdiyse alınıp getirilmiş hepsi.. Eh Almanya kokusu var nede olsa hem hediyenin büyüğü küçüğü mü olurmuş. Kızların elide iğne tutuyor zaten, büyük giysileri küçültüp giyiyorlar, yakışıyor onlara herşey..
Açın kapıyı açın kapıyı sesleri kapıyı kıran yumruklar arasında yok olurken anası koşmuş önce ''ne var sabah sabah kim bu gavur yine'' söylene söylene. Şakir çıkmış peşinden ''dur ben bakayım kimmiş kapıyı kıran.'' sonrası kelepçe ve Anadol model polis arabasında yolculuk.. ''OLMAZ'' demiş anası ''benim oğlum yapmaz o evdeydi o burdaydı o benim oğlumdu yapmaz''. Atmış yaralı aslan gibi bedenini arabanın önüne yapışmış camına, uzatmış elini oğluna eli kalmış havada.
Karakol mahellenin hemen altı. Araba peşinde koşan anasının ayağında ki ayakkabı savrulmuş biryerlere yetişme derdiyle. Onlar varmadan o varmış karakol kapısına yapışmış polisin eline ayağına ''vermem oğlumu.'' diyen sesi yankılanıp havalanmış değmiş göğün tepesine gözyaşı olmuş düşmüş yerlere. Kimse dinlememiş onu ellerine yapıştığı polisler arasında sokulmuş Şakir'i içeri.
Sonrası belli nezarette ıslak taşlar.
Necmi çalmış kendi babasının parasını, kimse evde yokken yatağın altından almış. Burda dursa olmaz Şakir'i eş etmiş yanına ver elini İstanbul. Şakir bilmemiş paranın nerden geldiğini yemiş içmişler gece gündüz. Giysiler almışlar çeşit çeşit. O hiç söylememiş harcarken babamın biriktiği para diye. ''Bu benim demiş'' biriktirdim üzümünü ye bağını sorma oğlum eğlen işte''. Şakirin babasının hiç birikeni olmamış onlar ancak doymuşlar ellerinde olanla. Yetenle yetinmişler. İşi, parası olmayan Şakir harama hiç el uzatmamış yaşamı boyunca.
Polisler inanmış Necmi'ye birlikte yaptık demiş o dışarda bekledi gözetlemede ben aldım, gidip yedik istanbulda. Öyle inanmışlarki anlatamamış bilmediğini, orda olmadığını.. hem onlar inanmasa da anası inanmış ona. İnanmış iki gündür duvar dibinden ayrılmamış. O biliyor üşüdüğünü oğlunun, biliyor sararan pantolaunun lekesini. Ömür boyu sararacağını hayatının.
Dışarda insanlar, insanlar koşuyor insanlar yatıyor insanlar sevişiyor seviniyor. İyi insan, kötü insan. Hem şeytan hem melek onlar.. İnsanlar acısınası insanlar, acımasız insanlar küsüyor insanlar, üşüyor ben üşüyorum anne... Çalmadığım paranın soğuğunda iliklerime kadar üşüyorum.. Sararan pantolunumun lekesiyle hayatınıza gölge olup düşüyorum.....
Facebook Yorum
Yorum Yazın