Sezonun özeti :Türkiye Kupası Halka, Lig Kupası Karanlığa gitti..

Büyük İskender, hocası Aristotales'e sorar : "Lider için adalet mi daha mühimdir, yoksa cesaret mi?" Aristotales "Adalet olduğu zaman, cesarete gerek kalmaz." der.

Lig yaz tatiline girdi. Hiçbir tarafta futbolla ilgili en küçük bir hareket yok. Hafta sonları oldukça depresif geçiyor. Halı sahalarda oynadığımız müsabakalar dışında neredeyse futbolu yaşayamayacağız. Bu yıl ne hikmetse Türkiye kupasını alan Halkın Takımı Beşiktaş'ın oluşturduğu bayrak yoğunluğu dışında ligin sona ermesiyle 1-2 konvoydan başka hiçbirşeyde göremedik. Lig bitti mi bitmedi mi bittiyse kupayı kim aldı, nasıl aldı, ne yaptı anlayamadık. O konuda herşey karanlık hatta kapkaranlık kaldı. Kimse hiçbirşeyi hala izah edemiyor. Böyle bir karanlıkta hafta sonlarını iple çeken bir futbolseverin psikolojisini tahmin etmek imkansız.

Beşiktaş yılı iyi futbolla, Avrupa yollarında ve Türkiye'de alnının akıyla, şerefinden ve onurundan taviz vermeden - her zamanki gibi kapadı. Özellikle Türkiye Kupası finalinde kendisine her zaman ters gelen İBB'yi zorda olsa devirerek kupanın sahibi oldu. Şaibesiz ve karanlıkta kalan hiçbir şey olmadan. Kayseri'de oynanan final maçına dost akraba gidecektik ama son dakikalarda vazgeçtik. Halkın bu yıl tek kazanımı Türkiye kupasıydı. Kayseri'de ve tüm Türkiye'de halk kenetlenerek izledi o karşılaşmayı. Bir kulübün ne kadar sevilebileceğini o karşılaşmada net anladım. O zaman diliminde veli turnuvası dolayısıyla babam ve amcamın okulda futbol turnuvasında saatleri çakışıyordu ama "Kartallar" takımı maç bitmeden sahaya çıkamayacaklarını bildirince, rakip takım saygı duydu ve maçı hep birlikte izledik. Aman Allah'ım onlarca çocuk ve hocalarımız ortamı panayıra çevirdi. Beşiktaş kupayı alınca, ertesi gün halkın bayramı olacağının herkes farkındaydı ve öyle de oldu. Beşiktaş kupayı "helal" bir şekilde almıştı.

O günün ertesi ve sonraları Türkiye'de adeta bir bayram havası vardı. Halk şaibesiz ve helal kupayı özlemişti. Beşiktaşlı olmayanlar bile, bu bayram havasına dahil oldu. Beşiktaşlı duruşuyla kazanılan kupa kişilikli, dürüst insanların örnekleyeceği bir olay oldu ve ligde yaşanan seviyesizliğin, kalitesizliğin üstünü bir sürede olsa örttü. Sonrasında malum son haftalar faciasına girdik. Ve bir takım maçlarda "akıl tutulması" oldu. Sonuçta hazin bir son ve Trabzonspor'un hakkının göz göre göre gaspedilmesi.

Rizeli olduğumuzdan ailemizin ikinci takımı Trabzonspor'dur. Rize süper ligde olmadığı dönemlerde aynı derenin balığıyız sözünden hareketle Trabzonspor'un başarısından hep gururlanmışızdır. Ve uğradığı haksızlıklardan dolayı çok üzülmüşüzdür. Ligin ikinci yarısında bir "hak dramı" yaşandı. Göz göre göre kupa bir takımdan alınıp öbürüne verildi. Verilen takımın taraftarının bile içine sinmeyen bu durum, Türk futbolunu bitirme noktasına getirmiştir. Daha da vahimi, fütursuzca yapılan bu "proje" adalet duygusunu halk nezdinde temelinden sarsmıştır ve halkın olmazsa olmaz değerlerinin tahribata uğramasına sebep olmuştur.

Büyük İskender, hocası Aristotales'e sorar : "Lider için adalet mi daha mühimdir, yoksa cesaret mi?" Aristotales "Adalet olduğu zaman, cesarete gerek kalmaz." der. Bunu bu yıl fazlasıyla yaşadık.

Tolstoy bir eserinde "Düşüncenin düşünceyi kovaladığı , giderek daha da soyutlaştırdığı, sonunda insanın aklındakini ifade edecek yol bulamadığı ve bir şey söylemeye çalışırken tamamen farklı bir şey söylediği o müphemlik derecesine ulaştığı ana bayılıyorum. İnsanın düşünce diyarında yükselip birden bunun erginliğini anladığı ve daha fazla ilerlemenin imkansızlığını gördüğü o anı çok seviyorum." der. Ben bunu tamda Kadir'le Sarıyer'e doğru giderken yaşadım. Kadir etrafımdaki çok az ve giderekte yok olan FB'lilerden birisi ve çok sevdiğim bir arkadaşım. Yürürken ısrarla sağa-sola bakıyor ama neden baktığını bir türlü açıklamıyordu. Sonunda fark ettim ki lig kupasını almış bir takımın taraftarı olarak geçen yıllardaki şampiyonların döneminde evlerde asılan bayrakların neden bu yıl asılmadığını merak ediyordu. Hüzünlüydü, kırgındı ve sinirliydi de. Adeta "keşke lig kupasını hakedene bıraksaydık da bu utancı yaşamasaydık." der gibiydi. Evlerde bayraklarını göremeyince, bu kupanın kendi taraftar grubunun içine sinmediğini de farketmişti son maçtan sonra ama bu artık onuruna dokunuyordu.. Çok sonraları "ben Trabzon'u gönlümde şampiyon ilan ettim, tescile ihtiyacımız yok, gel sende öyle kabul et bu karanlıkta kendini fazla yorma" tavsiyeme uydu ve sonrasında evlerin pencerelerine taraftar bayrağının olup olmadığını artık merak etmedi.