Atilla YEĞİN

Atilla YEĞİN

Mail: atilla@teknikelektrik.com

Şeytani Hesaplarla Fars Düğümü

Tabiatta her şey zıttıyla kaim. Bu soyut olarak devlet ilişkilerinde de aynen böyle ikame edilmekte. Güçlü devletler güçlerini güçlü düşmanlardan almakta. Bunun aksi durumunda sorunlar baş göstermekte biz buna kaos dönemi diyelim. Yakın dönemde Doğu Bloku ile Batı Bloku arasında var olan tarihi çatışma alanı. Bir önceki tarih diliminde de Dogu Roma İmparatorluğunun hinterlandında kurulan Osmanlının kendi bölgesinde var ettiği rakip  Şiî-Safevî Devleti ile olan çatışma alanı idi. Safevi hükümdarı Şah İsmail’in Anadolu’daki Osmanlı yönetimden hoşnutsuz olarak Safevi devletine yakınlaşan Türkmenlere ve bunların liderlerine yönelik çevreleme politikası, Avrupa’da değil fakat doğuda rakip arayan ve kendine hedef olarak diğer iki devleti (Safevi ve Memlük) seçen Yavuz Sultan Selim açısından kabul edilemez bir durumdu. Bu çatışma alanının gerilmesi neticesiyle Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasında bir savaş kaçınılmaz olmuştu. 


Çaldıran Savaşı, Osmanlı Devleti’yle İran’da egemen olan Safevîler arasında 23 Ağustos 1514′te Çaldıran ovasında gerçekleşti. Yavuz Sultan Selim, babası II. Bayezit ve kardeşleriyle taht mücadelesi vererek tahta çıktığında, Osmanlı Devleti sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Bu bunalımlı dönemin en büyük nedeni doğudaki Şiî-Safevî Devleti idi. Bu devletin ortadan kalkmasıyla huzur sağlanacak ve Türkistan yolu Osmanlılara açılacaktı. Yavuz Sultan Selim’in en büyük amacı doğudaki bütün Türk İslâm devletlerini tek bir çatı altında birleştirmekti. Yavuz Sultan Selim, 1514 yılı baharında İran seferine çıktı. Çaldıran’da 23 Ağustos 1514′te yapılan savaşta Osmanlı ordusu büyük bir zafer kazanırken Safevîler bozguna uğradı. Şah İsmail, kaçarak hayatını zor kurtardı. Yavuz yoluna devam ederek, Tebriz’e girdi. Bu zaferin sonucunda Şah İsmail Safevîler  üzerindeki eski etkisini kaybetti. Bu sayede Doğu Anadolu’da Osmanlılar için bir tehlike kalmamış oldu. Böylece Anadolu’da Türk birliği sağlanmış oldu. 


Bu tarihi kritik savaşı tekrar aktarmamdaki nüzulü sebep önümüzdeki günlerde yaşadığımız coğrafyayı kan gölüne çevirecek ve istenilen kaos düzenini inşa etmelerine fırsat verecek  yayılmacı, saldırgan, kural tanımaz Fars  istilasına tekraren işaret etme amacıdır.


Ana konudan ayrılmadan bugünlerde canımızı yakan terör eylemlerinin arka planında çözüm süreci diye adlandırılan görüşmeler sırasında hatırlarsanız devletin terör örgütü ile görüşmeleri birtakım odaklar tarafından Oslo sızıntıları şeklinde basına yansımıştı. Bu görüşmelerin satır aralarından sıyrılıp konunun özüne odaklandığımızda her şeye rağmen devletin bir merhale aldığını bu akan kanı müzakere ve barışla çözme gayreti içinde olduğu görülmekteydi. Sonra bu kanın akmasını ve kaosun devam etmesini isteyen akıl bunu ifşa etti ve süreç darbe aldı. Tabi bu kadar büyümüş serpilmiş bir terör örgütünün yedi kocalı Hürmüz misali karışanı da çok tabi ki. Bu güzel coğrafyada yaşamanın bedeli olarak yeteri kadar düşmanımız var halükarda. İran bunlardan en önde savaşanı tabi bunu diğer Acem oyunlarında olduğu gibi çaktırmadan yapmakta. 


Türkiye’nin diğer azılı düşmanları da kötülüklerini gizliden gizliye yapıyorlar neden onlar önemli değil mi diye sorabiliriz. Fakat arada ki nüans farkı aynı dinin mensubu olmamıza rağmen Şii taassubu ile gözlerini kör etmiş siyaset anlayışı her daim Farisileri hataya sürüklemekte . İran İslam devrimi ile 1980 de İslam coğrafyasında sempati toplasa da ve bunu İsrail’le yürüttüğü son dönemdeki mücadelede İslam aleminden ciddi destek alsa da bütün bu kredileri Suriye ,Irak ve Yemen de yapmış olduklarıyla sıfırladı. Özellikle Yemen’de vermiş olduğu savaşa yirmi yıldır hazırlandığı ortaya çıktıkça gerçek niyetine nasıl sinsi sinsi hazırlandığı görülmekte. Irak’da ve özellikle Suriye’de yapmış olduğu insanlık dışı zulümler İran’ın jeopolitik çıkarları söyleminin çok daha ilerisinde bir planı gösteriyor. Bu planın başka bir parçası olan İran’ın karşı cephesin de görülse de sonuçta varılmak istenen ortak hedefe hizmet eden IŞİD’ le. Bakınız Suriye de nasılda ahenkle dans ediyorlar. Diğer oyuncu PKK da sahada ki başrolüne geri döndü kan akıtmaya devam ediyor. Diğer yerel oyuncu FETÖ ise şu an oyun dışı. Sanırım yakın dönem de de devre dışı kalacak. Bölgemizde ki kaosla istedikleri müesses nizamı kurmaya çalışan şer ittifakı önümüzde ki dönemde İran’ın içine dahil olduğu Müslüman coğrafyayı ortadan ikiye bölen ve bir ucu Afganistan’dan başlayıp diğer  ucu Akdeniz’ e  uzanan Şii hilali diye adlandırılan hattı başarmak. Türkiye’nin de asıl amacı hesaplanan ve kurgulanan neredeysede gerçekleşecek bu hain planı ortadan kaldırmak. Buna tarihi, cesareti ve imkanı vardır. 


İşte yazının başında da bahsettiğimiz gibi bölge Kürtleriyle tekrardan kucaklaşma projesi PKK tarafından sabote edildi. Ayrıca; Suriye’de İŞİD, Esed ve PYD arasındaki danışıklı dövüş, bölgede Şii Hilaline paralel PYD kontrolünde Kürt kantonları oluşturma projesi, güvenli bölge planıyla suya düştü. Akabinde güvenli bölge planıyla Halep’ in istikrarının sağlanması ile Şii Hilali projesi de suya düşecek. Ayrıca İran’ ın bu fütursuzca şer ittifakından aldığı güçle ilerlerken bölgedeki tek rakibi Türkiye’nin ataklarıyla buna ara vermek zorunda kalacak. Çünkü kendi içinde çıkacak çatırdamaları çok yakında seyredeceğiz. Ne demişler “camdan kulede oturanlar başkasının evini taşlamasın.”  


Zamanlama olarak Türkiye’nin zor döneminde olmasına rağmen bu göstergeler ışığında biraz üzülsek ve canımız acısa da sonuçlarının umut verici olacağını hissediyorum.


Hayırlı işler dileğiyle. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar