Coğrafi konumu gereği tarih boyunca büyük küçük çeşitli bölgesel güçlerin savaş alanı olan bu topraklar, günümüzde de bu özelliğini korumaktadır. Türkiye, doğal güzellikleri ve tarihi varlığı, elverişli iklimi, ender bulunan endemik yapısı, zengin yer altı ve yer üstü kaynakları, çevredeki denizleri ve stratejik boğazları, su kaynaklarıyla her zaman dikkatleri üzerine çeker. Türk Dünyasını oluşturan devletlerin ve ait oldukları inancı paylaşan ülkelerin lideri olması, onun siyasi gücüne güç katar. İdeal bir jeopolitik konumun hemen hemen tüm koşullarını yerine getirme şansına sahip olan bir ülkenin egemenlik peşinde koşan güçlerden etkilenmemesi mümkün değildir. Jeopolitik konumu nedeniyle boğazlardan geçmek ve sıcak denizlere ulaşmak isteyen aktif güçler tarafından yakından izlenmektedir. Bu durum zaman zaman ülkeye büyük sıkıntılar yaşatsa da büyük güçlerin çıkar çatışmaları nedeniyle önemini daha da artırmıştır.
Doğu Akdeniz’de egemenlik mücadelesi, Orta Doğu’da devam eden çalkantılar arasında Kafkasya’da Ermeni-Azerbaycan çatışmasının bugün de devam ettiği yer, Türkiye’nin jeopolitik önemini artırdı. Her çağda inkâr edilemeyecek ve giderek artan jeopolitik konumu apaçık ortada iken yaklaşan sessiz fırtınayı hissetmemek mümkün değil.
Yukarıda giriş yaptığımız üzere Türkiye’nin Jeopolitik önemi gereği Emperyalist güç odaklarının her zaman iştahlı sofrasında parçalayıp yemek isteğini görmemek için ahmak olmak gerekir. Fakat son dönem tüm şehvetli isteklere rağmen oluşan sessizliği bir uzlaşı ortamı olarak görmemek gerekiyor. Büyük güçler tarafından Türkiye’yi kendi ekseninde sıkıştırma gayretine karşılık yakın zamanda Türkiye’nin diplomatik ataklarını görmezden gelemeyiz. Özellikle Doğu Akdeniz’de ve Arap coğrafyasında Mısır ve İsrail’le uzlaşı olmadan verimli bir başarıya ulaşma imkânı sıkıntılı gözükmektedir. Bu açıdan Mısır ve İsrail’le yumuşama önümüzdeki dönem yadsınamaz gözükmektedir. Suriye’de başarılı olabilmek için Rejim ve Rusya ile ortak noktalara gelmek başarı için elzem olduğu gibi, bunu Azerbaycan-Ermenistan savaşında gözlemledik zaten. Tüm bunları bölgesel dengelerle beraber Uluslararası dengeleri de hesaba katarak bir stratejik algoritma oluşturmak gerekiyor. Bu sebeplerde Türk devleti bu şekilde bir yol haritası belirlemiş ve bu yönde eylemler yapıyor. Yalnız tüm bunlara rağmen bizimle ilgili son bir yıldır bir sessizlik hâkim. Ben bunu fırtına öncesi sessizliğe benzetiyorum. Gerçi son dönem süper güçlerin yöntemi soft power (yumuşak güç) ile mücadele şekli ön plana çıkıyor. İçeriden darbelerle dışarıdan silahlı mücadele ile başaramadıklarını yumuşak güç yöntemleri ile yenilgiye uğratma taktikleri devam ediyor. Derinden ve sessizce…
Ne yapmak gerekiyor? Uyumayıp her zaman teyakkuzda olarak bekleyip bunların yalan ve iftiralarını ortaya çıkarıp bıkmadan usanmadan bunlarla mücadele etmezsek huzur ve refah içerisinde bu topraklarda yaşama şansımız yok.
Hayırlı işler dileği ile Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Facebook Yorum
Yorum Yazın