Şehzadeler Şehrinden Bir Davet . . .

Manisa, 175  yıl Saruhan Sancağı adı altında Osmanlı Devletine padişah yetiştiren bir şehzadeler şehri olmuştur. II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Kanunu Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi daha sonra Osmanlı tahtına oturmuş padişahların da içinde olduğu 16 şehzade Manisa’da sancakbeyliği yaptı. Çağ değiştirmiş, dünyayı etkilemiş muhteşem padişahlar burada yetiştiler....Ayrıca kültür ve sanat merkezi olarak da çok gelişmiş, bilim adamlarının, şairlerin, sanatkârların uğrak yeri olmuştur...

1445 yılında II. Murat tarafından inşaa ettirilen, Fatih Sultan Mehmet zamanında genişletilen, Saray-ı Amire yüz yıl boyunca birçok şehzadenin ve mahiyetindekilerin ikametgahı olmuştur. Manisa, Osmanlı İmparatorluğu’nun politik, sosyal ve kültürel hayatının vazgeçilmez şehri haline gelmiştir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “Beşbin adam girse her yanı boş kalır” diye yazar Manisa Sarayı’ndan bahsederken... Katip Çelebi ise Cihannüması’nda “…ve Saray-ı Şehzadegân şark ve şimal canibinde haid şimal saray ki kapıları ol canibedir. Önü vasi meydandır. Kuzey-doğu tarafından duvarlarla çevrili şehzadeler sarayı vardır ki bu sarayın kapıları kuzey tarafında olup, ön tarafı geniş bir meydandır”.

1923'de Saruhan adıyla vilayet olan şehrin adı, 1927 yılında Manisa olarak değiştirilmiştir.
Beş asırlık gelenek ULUSLARARASI MESİR ŞENLİKLERİ
Bu kudretli macunun macerası 475 yıl önce başladı. Kırım Tatar Türklerinin Hanlarından Mengili Giray’ın kızı, Yavuz Sultan Selim'in karısı ve Kanunî Sultan Süleyman'ın annesi Ayşe Hafsa Sultan, 1522 yılında Manisa'da Sultan Camii adıyla büyük bir cami yaptırır. Caminin çevresini de okul, imaret, hamam, akıl hastanesi gibi hayır eserleriyle donatır. O zaman tımarhane denilen akıl hastanesinin başına, devrin tanınmış bilgin ve doktorlarından Şeyh Merkez Efendi'yi getirir. Asıl adı Muslihiddin Musa olan Merkez Efendi, aynı zamanda gönül sahibi, erenlerden olgun bir kişidir. Hastanede, müzikle, şiirle tedavi başlatır, hastanesinde bir saz ekibi kurdurur. Bir gün, Ayşe Hafsa Sultan ağır bir hastalığa yakalanır. Hiçbir hekim derdine çare bulamaz. Devrin bilginlerinden Sümbül Efendi'ye baş vururlar. Sümbül Efendi:
- Manisa'da hekim Muslihiddin Musa bilir ancak... Ona danışın, der.

Gelirler Manisa'ya. Doğruca hastaneye giderler. Bir de ne görsünler... Hekim Muslihiddin Musa hastanenin avlusunda, Manisa’nın dayandığı Sipil Dağından topladığı 41 çeşit baharatı koca taş dibekte, dövdürmekte. Selam verip beklerler. Merkez Efendi, dövülen baharatları alır, balla, şekerle kaynatarak macun yapar. Hastane kapısında bekleşen hastalara teker teker dağıtır. Artanını da İstanbul'dan gelen konuklara verir:

- Alınız, bu macunları, tez saraya götürünüz, Valide Sultan'a yedirirseniz bir şeyciği kalmaz. Gerçekten de Ayşe Hafsa Sultan, macunları yedikten sonra, şifa bulur. Derdinden kurtulur, Merkez Efendi'yi de İstanbul'a çağırır.

O gün bugündür, bu şifalı macunlara "Mesir Macunu" denir. Bu şifalı macundan bütün halkın istifade etmesi için emir buyurur. Kendi yaptırdığı, adı ile anılan caminin bahçesinden mesir macunu saçılır (1539). O günden beri, her yıl Mart ayında bu gelenek tekrarlanır. Kırkpınar’la birlikte, Mesir Şenlikleri de en uzun soluklu kültürel geleneğimiz olmuştur...

Son olarak bu dolu dolu yaşanmış yüzyıllardan günümüze gelen nesiller Manisa’ya gittiğiniz zaman sizi karşılayacaktır.

Bunların dışında başlıca Selçuklu ve Osmanlı eserleri Ulu Cami ve külliyesi (XIV. Yy), Muradiye cami ve külliyesi (XVI. Yy), Sultan Cami ve Külliyesi (XVI. yy ), Ivaz Paşa cami (XV. Yy ) Hatuniye Cami ve külliyesi •(XV. Yy) dir.

Türk milletinin hikayesinin özetini okumak için yolu, Uygarlık beşiği Anadolu’nun en eski tarihi kentlerinden biri olan Manisa’ya bekliyoruz.

Bu ayki yazımda siz değerli okuyucularımı, bir Manisalı olarak Şehzadeler şehrine, Mart ayında yapılacak Uluslararası Mesir Festivaline davet ediyorum...Şifa deposu ve dualı mesir macununu Sn.Cumhurbaşkanımızın ve Sn. Başbakanımızın elinden yemek isteyenlere duyurulur...

Not: Geçen ay yayınladığımız kıssada adı geçen padişah I. Murad değil III. Murad olacaktı. Okuyucularımızdan özür dileriz.