Bayram tatili güzel bir kahvaltı masasında başladı her şey. Sohbet muhabbet dün akşamın devamı gibiydi, eğlence dorukta. Kuzenler, anneler bir arada. Dün gece sahilde mangal yapılmış, devamında edilen sohbetler geçmiş, gelecek ve şimdiki zamana bölünen yaşam tecrübeleri olarak söz olup akmıştı ortadaki masa üstüne.
Sabah her şey güzel, bayramın tatil havasına devam. Her şey bir sözle başlıyor; ''Sen de anneanneme benziyorsun anne, aynı onun gibisin.''. Gong zili çaldı, koptu her şey, döndü dünya tersine. Sert bir bakış söz öncesi görev başında, söz onu tamamlıyor ''Terbiyesiz sen nasıl böyle konuşursun, saygı yok mu sende, anneannen gibi çok mu konuşuyorum sanki?"
Tehlike çanları çaldı, maç başladı. Karşımdaki anne topu ilk alan. Öyle sözler sarfediliyor ki oğlan atakta, kız hakem. Anne bağırıyor ''Susar mısın ne gerek var konuşuyorsun?''.
Erkek kardeş bağırıyor ''Sus ve anneme, koca kadına karşılık verme.''
Anne çok dertli. Kızının dokuz sene üniversiteyi okumasına mı dert yansın, oğlunun üniversite okuyup hâlâ eve katkısı olmamasınımı anlatsın. Bunlar yetmiyor çocuklar şikayetçi çok çene yaptığından ve hiç memnun olmamasından. Sinirler gergin, sözler fırlatılıyor karşılıklı, kalplere saplanıp can yakıyor, içini deşip gözyaşı oluyor oluk oluk akan.
Kim haklı kim haksız bakıyorsun sinema seyreder gibi ve başlıyorsun sorgu suale. Neden memnun değil kimse halden, şekilden. Çocuklar beğenmediği anne babaya neden isyankarlar bu kadar.
Düşünüyorum annem, Allah rahmet eylesin, çok konuşurdu yerli yersiz bağırarak, canından bezdirirdi insanı. Abim evlenmiş, yengem bizimle aynı evde. Annem her sabah kap kaçak sesine kendi sesini eklemiş, senfoni orkestrası havasında uyandırıyor hepimizi. Akşamdan kalan bulaşıklar sebep bağırılıp çağrılmaya. Üzülüyorum yengeme söylenen sözlere, aslında evde fazladan çıkıp kalbe işleyen laflar üzüyor beni. Küçük boyumla uzanamadığım musluk başında annemin sebep yarattığı bulaşıkları yıkıyorum tüm gayretimle. O zaman o kadar işliyor ki içime, annem gibi olmayacağım diyorum.
Hatalar görüp bağırmam, ağır laflar söylemek yerine iyi şey koyup perde çekiyorum o anın önüne, kalpler kırılmıyor insanlar, darılmıyor birbirlerine.
Anne babayı seçmek, doğmak insanın kendi seçimi değil belki; ama yanlışını ya da doğrusunu gördüğü anne babaya karşı hareketlerini düzeltmek, yaşamının yolunu çizmek elinde insanın.
Kahvaltı masasında cereyan eden bu olayda anne iki çocuğu hep korumuş, çok içen babayla daha fazla yaşamasınlar diye bırakmış yıllarca süren evliliğini. İstememiş kavgalarında ortasında kalsınlar. Bugün çocuklar ''Sen hep böyleydin babamla da kavga ederdin, bağırır çağırırdınız." diyorlar onları düşünen anneye.
Oysa seçim onların avuçlarında. Yaşamlarının geleceği, yolu her şeyi onların tercihlerinde. Ters gelen anne ya da baba olmamak onlara bağlı aslında.
Kimse demesin bunu yaşamasaydım böyle olmazdı, başka olurdum büyürdüm adam olurdum. Bakış açısı, algılamak, bunu yüreğine koyup yaşamı devam ettirmek herkesin kendi tercihi.
Kıssadan hisse, iki kardeş varmış, biri zalim biri alim. Demişler zalime neden böylesin? Demiş: "Ee bu babadan ancak bu kadar oldum.". Alime sormuşlar; "O öyle, sen nasıl böyle oldun?". "Ee, bu babadan böyle oldum." demiş.
Facebook Yorum
Yorum Yazın