Salatalık

Eskiden, ülke yönetimini ellerinden kaçırmak istemeyen statükocu idareciler, halkı birtakım korkularla endişelendirip, bu korkulara karşı koruyabilecek tek merciinin kendileri olduğuna inandırmışlardı. Bu korkulardan biri “Komşu Ülkelerin Bize Karşı Düşmanlık Besledikleri” idi. Hatta bu işi daha da ileri götürüyor ve “Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla çevrili” diyorlardı.

2002 yılında iktidara gelen Ak Parti hükümeti, ilk icraatları arasına, komşu ülkelerle dış ilişkileri pekiştirmeyi almıştı, hatta Sayın Başbakan, birçok bölge ülkesi liderine “Dostum, Kardeşim” gibi sıcak ve samimi sözcüklerle hitap etmiş, güven tazelemişti. Bizlerde yıllarca komşularımızla neden kötü ilişkilerimiz oldu diye düşünüp durmuştuk.

Son zamanlara kadar her şey yolunda gitmekteydi ama bir şeyler ters gitmeye başladı ve tüm dostlarımız, komşularımızla sorunlu hale geldik. Önce İsrail ile ilişkiler gerildikçe gerildi, ardından Ermenistan ile ilişkileri düzeltelim derken Azerbaycan ile ilişkilerimiz soğudu ve sevimsizleşti. İran ile işler tatsızlaştı, sürekli bizi vurma tehditleri yapıyor, aba altından sopa gösteriyor, enerji satışlarında yüksek fiyat uygulamaya başladılar. Suriye ile savaşın eşiğindeyiz, Irak Başbakanı Maliki, bizi sürekli dünya basınına şikâyet ediyor, işimize karışmayın deyip tehditkar konuşmalar yapıyor. Uğruna Azerileri küstürdüğümüz Ermenistan, anında sırt çevirdi bile. Rusya ise Suriye politikalarımız ve Kürecikteki Füze Kalkanımız yüzünden bize güvenmediğini, bizi bölgede kontrolsüz bir tehdit olarak gördüklerini ve bu yüzden de çok ciddi bir silahlanma yoluna gittiklerini söylüyorlar. Yani neredeyse eskiden korkutmak için söyledikleri “Düşman” ülkeler gerçekten düşman oldu.

Peki, bizi bu duruma getiren gerçek sebep neydi? Politikalarımızda bir değişim oldu da bizim mi haberimiz olmadı, yoksa bölgede güçleniyor olmamızdan kaynaklı rahatsızlık duyanlar düğmeye mi bastılar. Yada durumların bu hale gelmesinde ülke çıkarları hesaplarımı var bilmiyorum, lakin bildiğim bir şey var ki, o da halkın bu durumdan son derece rahatsız olduğu.

Çünkü ülkemizde iyi gittiğini düşündüğümüz ama sarpa saran ilk iş, dış politikalar değil. Zira “Çok güzel şeyler olacak” diye beklediğimiz Kürt Sorununda, geldiğimiz noktaya bakarsak, ne dediğimi daha iyi ifade etmiş olacağım. Bu durumun domino etkisi yapması da ayrı bir endişe kaynağı oldu. İleri ki günlerde, memleket adına çok önemli olduğunu düşündüğümüz davalardan vazgeçilmesi yada ekonomik büyümelerin, tersine dönüp küçülmelere başlaması ve en önemlisi, özgürlüklerin genişletilmesini beklediğimiz Yeni Anayasanın, eskileri aratır bir Anayasa olarak karşımıza çıkması, bu sürecin ileri ki ayakları olabilir mi gibi birçok endişe yerleşiyor bilinç altımıza.

Bu endişelerde haksız da değiliz. Çünkü 90 yıla merdiven dayamış Cumhuriyetimizde, hiç görmediğimiz hatta hayalini bile kurmaya cesaret edemediğimiz bir süreç yaşamaktayız. Halkını sırtından vuran darbecileri, cunta şebekelerini tek tek yargı önüne dikili gördük. Evlerde bile konuşurken fısıltıya kadar indirgediğimiz ana dillerimizi TV kanallarında her gün dinler izler olduk, dolayısıyla çok güzel gittiğini düşündüğümüz çıkış sürecinin bir fiyaskoya dönüşmesi ürkütüyor bizi. Her ne kadar eskiye dönüşün olacağına inanmasak da, düşüncesi bile ürpermemize yetiyor.

Umarım bunca hassas konumuz varken ve bu konuların gündemde tutulup, üzerine çalışmalar yapılması gerekirken, Kürtaja takılıp kalan medya ve siyasetçiler, tutumlarından vazgeçip bir an önce toparlanırlar.

Şimdi yazdığım yazı ile Attığım başlığın ne alakası var, yani salatalıkla ne alakası var diye merak edenlere izah edeyim. Tarladan koparılmış bir salatalığı yerken lezzetine aldanıp dikkat etmezseniz, son ısırığında tadı acılaşıp ağzınızın tadını kaçırabilir ve yediğinize pişman olabilirsiniz. Bu işlerde de dikkatli olunması gerekir. Yeteri kadar dikkatli olunmazsa işler salatalık mevzusuna dönebilir. Sonra bu işleri düzeltsin diye “Salatalık Sevmeyenler Partisi kurulsun diye bekler dururuz benden söylemesi…