Atilla YEĞİN

Atilla YEĞİN

Mail: atilla@teknikelektrik.com

‘’Sakladım,Soylemedim Derdimi, Gizli Tuttum’’

Danıstay kararının ardından andımız üzeriden tarihi köklerinden uzaklaşmış, içi boşaltılmış mutant bir milliyetcilik atmosferi, Turkçe ezan tartışmalarını hortlatarak 19 yüzyıldan kalma Kemalizm metaforu sayesinde Türkiye’nin fay hatlarını hareketlendirip kırılma oluşturarak, arzu ettikleri iç isyanı çıkarma hevesindeler. Amaç her zaman tabi ki bizi bize kırdırmak. Cambaza bak derken bizim coğrafyamızın aşağıların da yukarıların da çevirecekleri oyunları gizlemek aslında esas amaç. Bunu da her zaman ki kripto yapılanmalarla gerçeklestirdiler içimizde. Sonuçda buralarda maskelerin ardında kimlerin çıkacağı hep süpriz olmuştur.


 ‘’SAKLADIM, SOYLEMEDİM DERDİMİ, GİZLİ TUTTUM’’  Bu bir mezartaşı yazısı Sabetayist dönme mezarların çoğunlukta olduğu Üsküdar  Bülbülderesi mezarlıgının  girisindeki bir mezarda yazmaktadır. Ne güzelde özetlemiş yatan kisinin  dertlerini. İste bu özellik daha çok 17. yüzyılda ortaya çıkan Sabetaycılıkta somutlaşan takiyyecilik bu özelliklerden en belirgin olanıdır. Zamanla oluşan tepkiler yüzünden kendi gerçek kimliğiyle yaşam olanağı bulamayan Yahudiler, onların deyimiyle “kendisini kendisine saklayarak” girdikleri her ortamın rengine bürünmüşlerdir. Bir gelenek haline gelen bu tutumda zamanla o kadar ustalaşmışlar ki iktidarlara ve halkların kaderine yön vermek onlar için bir alışkanlık ve yaşam biçimi halini almıştır. Girdikleri ortamda ilk ve temel hedefleri hep “üst” yani iktidar odağı ve kurumları olmuştur. Bunu pratik beceri kadar zihinsel yaratıcılık ve gelişen analitik zekâları sayesinde gerçekleştirmişlerdir. Bu yaşam tarzını kanıksamışlar hatta meşru bir hak olarak görmüşlerdir. Çoğu toplumun değer yargısında “ilkesizlik”, “gayrı ahlakilik” vb. nitelemelerle adlandırılan davranış biçimleri, Yahudi egemen gerçekliğinde bir “hak” ve var olma tarzı olarak benimsenmiştir. Öte yandan büründükleri ortamın öğelerinden daha fazla onlardan olunmuş ve onları onlardan daha fazla savunmuşlardır. Fakat işin özünde bunu onlar için değil kendileri için yapmışlardır ve bu durumu karşı taraf çok sonradan fark etmiştir. “Kraldan kralcı” deyiminin özünü ortaya koyan tipik tutum en fazla Yahudi gerçekliğinde vardır. Fakat o kral, hep sonradan neye uğradığını şaşırmıştır. Yahudiliğin  Türk rengine bürünerek Türkçülüğü geliştirmesi bu davranış tarzının en çarpıcı örneklerinden biridir. Türk milliyetçiliğini Türklerden önce Yahudiler geliştirmiş ve bunu Ortadoğu’daki tarihi amaçlarının bir parçası olarak ele almışlardır. Osmanlı yönetiminde kavmiyetçilik anlamında Türklük hor görülen ve aşağılanan bir tavır iken bu devletin son dönemlerinde Yahudiler tarafından öne çıkarılarak, kendi stratejilerinin bir bileşeni kılınmıştır. Bu yönüyle resmi ya da devletleştirilen Türkçülük özü itibariyle bir Yahudi – Siyonist  icadıdır. 


Osmanlı imparatorluğunun, Yahudi, dönme ve masonlar marifetiyle milliyetçilik girdabına çekilerek kısa sürede dağıtıldığını, Türkçülüğün bu süreçte bir Yahudi ve mason projesi olarak aktive edildiğini aşikar olarak ortada durmakta. Evet, Türkçülüğün temelleri Osmanlı dışından gelenler tarafından atılmış, içeridekiler tarafından yükseltilmiştir. İçeridekiler ise Rusya orijinliler ve Selanik orijinliler olmak üzere iki grup olusturmakta idiler.


Tarihin garip cilvesidir ki Türkiye de Türkçülüğün öncüsü Ziya Gökalp, masonlarla ilişkisi açısından en şaşırtıcı isimlerden birisidir. Babasını erken yaşta kaybeden Gökalp, girdiği gençlik buhranı sonunda intihara kalkışır. Bunu engelleyen Türkiye de materyalizm’in öncüsü Mason Abdulah Cevdet, onu masonlarla tanıştıran kişidir. İste Türkcülüğün ve birinci jenerasyon Kemalizmin fikir babası Ziya Gökalp Fransada okurken  Durkheim den etkilenerek fikirlerini geliştirdi ve kucağına masum bir cocuk olarak bırakılan çaresiz genç cumhuriyet Türkiyenin üzerine giydirdi. Onun için Mustafa Kemal İtalyan elcisi Musollinin yegeni Sforza’nın sorusu üzerine ‘Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp’tır’ demistir.


Tarihe bakış açınızın yönünü değistirirseniz olaylara zaman ve mekanın ihtiyacı bağlamında baktığınızda doğru bildiklerimizin yanlıs, yanlış bildiklerimizin de doğru olduğunu  görürüz. İşte  Lozan muahedesi de bunlardan birisidir. Ben burada Lozan mevzuuna girmeyeceğim. Benim hep merakımı çeken Lozan’dan sonra kurulan Cumhuriyetin ilk icraatı Yunanistanla yapılan1924 Nufus mübadelesi. Neden ihiyaç duyulmustu .Bu mübadelede Yunanistandaki müslümanlarla Türkiyedeki Ortodoks Hristiyanların takası idi. Bu Ortodokslar Milli Mücadelenin  basında toplanarak isgale direnme kararı almışlardı. Halbuki Yunanistan isgalinde yardım eden  bir milyona yakın Rum zaten ülkeyi terk etmisti Mücadeleye destek veren 120.000 Ortodoks Rum ve Ortodoks Türkler neden  zoraki göçe tabi tutuldular.Esas amaç Türkçülük olsaydı bukadar Türk Türkiye’den uzaklaştırılır mıydı? Aslında Mübadelenin amacı acıkça ortada idi: Sabataycıları yeni Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapmak; muhtemel rakiplerini devre dışı bırakmak. Başarılı da olunmuştur. Sonucunda elde ettikleri rezerv devleti kurdurdular masum Anadolu halklarını koca savaslarla eze eze mevcut kafesine hapsettiler.  Doksan yıldır da yandan çarklı yönettiler.


İste bügün yasadıklarımız dün yasadıklarımızın devamı esasında. Andımız ve Türkce ezan tartısmalarını Lozan İngiliz delegesi lord Kurzon’u dinleyerek daha ıyı anlarız.


Lozan muahedesi imzalandıktan sonra İngiltere’de Avam kamarasında muhalifler Lord Curzon’a “Türkler’in istiklalini neden tanıdın” diye hakaretlere varan ifadeler kullanmışlardır. Lord Curzon kürsüye gelerek: “Siz yanılıyorsunuz. İşte asıl bundan sonra Türkler bittiler. Bir daha eski güçlü günlerine kesinlikle kavuşamayacaklardır. Zira biz onları (Türkleri) Lozan anlaşması ile ruhen, imanen öldürdük. Türkler İslâm’dan uzaklaştırılacaklar. Bunun için İsmet İnönü bize söz verdi.


Lozan konferansı sırasında İngiltere heyet temsilcisi cok sarih bir sekilde ozetlemis aslında gercek istegini. ‘Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hıristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.’ 


Geçmişini bilmeyen geleceğini tayin edemez.

Tarihini bilmeyen millet yok olmaya mahkumdur


Hayırlı isler dileği ile rabbim yar ve yardımcımız olsun.


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar