"Düşüncelerimizin en iyi aynası , yaşamlarımızın akışıdır."
Montaigne
Revna hanım; hani bir söz vardır , bazıları yağmuru hisseder; bazılarıysa yalnızca ıslanır diye... En son gittiğiniz Elazığ ve Mardin'de, basına yansıyan görüntülerinizi uzun uzun inceledikten sonra, yüzünüzde gördüğüm samimi, yapmacıklıktan uzak, alçak gönüllü tarzınızdan, yağmuru hissederek yaşadığınızı anladım. Gerek okuldaki arkadaşlarım, gerekse çevremdeki insanların, bu doğal ve içten davranışlarınızı taktir etmeleri beni gururlandırdı. Bu ayki yazımı sizin üzerinizden tüm Beşiktaşlıların sahip olduğu bu yüksek karakter ve benzersiz duruşun tüm insanlığa yayılmasıyla, ne denli bir toplumsal huzur ve mutlu bir yaşam oluşabileceğini aktarmaya çalışacağım.
Revna hanım; aslında arkadaşlarınızla beraber yaptığınız tüm bu güzellikler, bu millete yapılan bir jest değil. Çünkü siz sadece, mensubu olduğunuz kulübün değerlerini, inançlarını, geleneklerini, önce insan odaklı kimliğinin bir örneğini sergilediniz. Beşiktaş kulübü, özünü halktan alan, halkın bağrından çıkan, bu büyük milletin kendisidir. Beşiktaş, 75 milyona yakın insanın yaşadığı Türkiye'dir ve bu millet sadece görmesi gerekeni görmüştür. Bu millet, kendi yarattığı değerin en küçük bir sosyal ve ekonomik sorunda yanında olacağını bilir. Yaşanan budur. Neden kimse başkalarından böyle bir davranış beklemez? Neden büyük diye tabir edilen diğer sosyal grupları orada veya benzeri yerlerde insanlar görmez? Neden basın olması gerekenden daha az yer verir bu güzel dayanışmaya? Cevabı net ve basit. Çünkü halk, kendi içindenoluşan değerlerle buluşur ve zor günleri atlatmaya çalışır bu dönemlerde. Bu davranışı başkalarından beklemek haksızlık olur. Çünkü Beşiktaş dışında diğer sosyal oluşumların varoluş nedenlerinde böyle bir sorumluluk yoktur.
Revna hanım; doğrusunu söylemek gerekirse halka şirin gözükmek için, hiç yorulmadan, o felakette simge olmuş herhangi bir çocuğu çağırıp, birşeyler yapmak için birşeyler yapmış olabilirdiniz. Böyle bir eylemi bırakın yaşamayı, düşünmek bile beni kahrediyor. Siz bunu yapmadınız. Acının kaynağına, merkezine gittiniz ve o insanların derdine, kederine ortak oldunuz. Gerçektende bu halk sizi ve arkadaşlarınızı ayrı bir yerde değerlendiriyor artık. Bu faaliyeti temiz ve samimi yüzünüzle o kadar doğal yaptınız ki, insanlar sizi tanımayanlar bile Beşiktaş'ın bir ferdi olduğunuzu hemen fark ettiler.
Revna hanım; siz bu destansı eylemlere odaklandığınız dönemlerde, ligde enteresan bir süreç yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Halkın Takımı, her yönden en önde olmanın manevi sorumluluğunu üstlenmiş bir biçimde, halkına ve diğer takımlara örnek olmaya devam ederken, nedeni anlaşılmaz bir biçimde hedef olmaya ve hakettiği puanları alamamaya başladı. Siz o bölgede, insanlık adına mücadele ederken statlarda hakemler sindiriliyor ve insafsızca baskı altına alınmaya çalışılıyordu. Siz çocukların eğitimi ile ilgili yapacağınız okulun projesi için çırpınırken, statlarda Halkın Takımı'nın kaderi belirleniyordu. Siz deprem bölgesinde insanların ve özelliklede çocukların acılarını, hüzünlerini, kederlerini, dindirmeye çalışırken ve çocukların psikolojilerini nasıl düzeltirim çabası içindeyken, burda maalesef sinsi planlar devreye sokuluyordu. Siz yıkıntılar arasında 1-2 çocuk bile olsa nasıl kurtarırım diye düşünürken, burada Beşiktaş'ın şampiyon olmaması için gerekenler bir bir uygulamaya konuluyordu. Kimseye söyleyecek bir söz bulamıyorum. Çünkü kimse suçunu üzerine almıyor. Herkes hatta sinsi planı uygulamaya sokanlar dahil ortalıkta geziniyor, dolaşıyor. Tek şey biliyorum o da Tolstoy'un dediği "Ancak onurlu bir insana hakaret edilebilir, hırsıza hırsız olduğunu söylemek bir gerçeği saptamaktır yalnızca.." ifadesidir. Açıklamaya çalıştığım durumu anlatabilecek cümleler, yüzyıldan fazla bir süre önce yaşayan Tolstoy'un mükemmel benzetmesiyle anlatılabilir.
Revna hanım; sizin o çocuklarla çektirdiğiniz resimler, yüzyıllık şanlı tarihimizin bir aynası gibi duruyor. Onbinlerle ifade edilebilecek sosyal etkinliklerimiz içerisinde, bu resimlerin ayrı bir yeri var. Farklılığın temel nedeni, resimlerdeki katıksız saf ve kusursuz duruşunuzdur. Sankien temel şey insan olmak, tüm çocukların eşit, sorunsuz, eğitimini alabilen, sağlıklı ve mutlu olma hakkı vardır dercesine haykırıyordu resimler... O resimlerde, kendi iç rehberinizi dinlemenin rahatlığı vardı. Yazımın başındaki ifadede vurguladığım gibi yaşamınızın akışı, yaptıklarınız, aslında düşüncelerinizi yansıtan en iyi eylemlerdir.
Revna hanım; bu dergide yazmaya başlamadan önce, babamdan izin alışım enteresan oldu. Babam yazı yazmamı tek şarta bağlamıştı. Asla kimsenin lehine veya aleyhine yazı yazmamak... Bu yazıyı okuması için kendisine gösterdiğimde göz ucuyla baktı ve hiçbir şey söylemedi. Bu onayladığını gösteriyordu. Okurken ben, "Baba bu son aylarda yaşadığım ve üzüntüyle mutluluğu aynı anda hissettiğim bir şey. Revna hanıma hitap ederek herkesi bu duyguları paylaşmaya davet ediyorum aslında.." diyerek yazımı destekledim.
Revna hanım; günlerden pazar, saat gecenin ikisi.. Yarın okul için erken kalkmamın gerekliliğiyle ilgili en küçük bir yorgunluk hissetmiyorum. Halkın Takımı'ndan yana olmak, toplumda bir kişiyi bile doğruya, iyiye ve güzelliğe ulaştırmada katkı sağlayacaksa, her türlü fedakarlıkta bulunmak demektir. Beşiktaşlı olma ayrıcalığından mahrumda kalabilirdik. Bu mahrumiyete karşı günlerce uykusuz kalmayı göze almak bile fedakarlık değildir. Hayatımdaki mutluluğun, hazzın, heyecanın ve birçok şeyin yegane sebebidir Beşiktaşlılık. Çocuklarla çektirdiğiniz resimlerle uyumlu Necip Fazıl'ın şiiriyle yazımı bitiriyorum;
AĞLAYAN ÇOCUKLAR
Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz.
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.
Ne vakit karanlık kaplarsa yeri,
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri;
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?
Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece, bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz...
Facebook Yorum
Yorum Yazın