Her yıl aynı heyecanla beklediğimiz huzur ayı Ramazan yine geldi, hoş geldi. Her ne kadar klasik bir deyiş ile nerede o eski ramazanlar yazmak istemesem de farkındayım ki artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Ne eski huşu içinde ibadet edebilme huzuru ne gelecek kaygısı olmadan eldekini yoktakiyle paylaşma rahatlığı. Eskiye ait neredeyse hiçbir his aynı kalmadı. Orucunu tutabilen de tutamayan da aynı hislerle, aynı anlayışla bir araya gelemiyor artık. Pandeminin getirdiklerine bir şey daha eklendi.
Biz yine de geleceğe umutla bakalım diyorum. Gelecek deyince geçmiş nasıldı acaba diye bir soru düşüyor aklıma. Mesela ilk Ramazan veya ilk oruç tutan kişi… Başlıyorum araştırmaya.
Oruç aslında birçok kültürde ve dinde var. Hatta Müslümanlıktan önce de var olduğu bizzat Kuran’da yazılı. Lakin Müslüman orucu diğerlerinden farklı. Orucu sağlık olarak önerenler de vardı ibadet olarak da. Budizm’de, Hindularda ve Yahudilerde de hala oruç geçerli.
İlk orucu, ilk insan ve ilk peygamber, Hz. Adem’in tuttuğuna inanılır. Örneğin Abdülkadir-i Geylani (ö.1165), Gunyetü’t-Talibin adlı eserinde şöyle yazar: “Âdem aleyhisselam, Resulullah’tan (sav) önce kendisine oruç farz kılınanlardandır.” Sonraki peygamberlerden Hz. Musa ve Hz. İsa’nın 40 gün oruç tuttuğu rivayet edilmiştir. Ayrıca hadis kaynaklarına göre Hz. Davud, bir günü oruçlu, bir günü oruçsuz geçirirmiş.
İbn İshak ve Ahmet B. Hanbel’in aktardığına göre Hz. Muhammed, Medine’ye hicretinden itibaren Aşure Günü’nde ve her ay 3 gün oruç tutuyordu. Daha sonra orucun tüm Müslümanlara farz ibadet olduğunu bildiren ayetler nazil oldu: “Oruç sizden öncekilere olduğu gibi size de farz kılındı (Bakara, 183). Bu olay, Hicret’in 2’nci yılında, yani 624 yılının ilk aylarında yaşandı. Tarihçi Yakubi’ye (ö.905?) göre, bu kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye çevrilmesinden 13 gün sonra gerçekleşti. Bir süre sonra da farz orucun ramazan ayında tutulacağı bildirildi.
Ramazan’ın kelime anlamını da merak ettim. Ramazan, “Ramaza” (çok sıcak olma) kökünden gelirmiş. Bunun nedeni muhtemelen Ramazan orucu ibadeti ilk uygulanmaya başlandığında yaz aylarına tekabül ediyor olmasından. Ramazan, İslam öncesi Arap ay takviminde Temmuz-Ağustos aylarına verilen isim. Bu takvimde aylar 12+1 sistemi (3 yılda bir ilave edilen 1 ay) sayesinde en fazla 30 günlük kaymalarla yılın aynı zamanlarında yaşanmaktaymış. Günümüzde Ramazan ayının zamanı Hz. Ömer’in halifeliği zamanında düzenlenen Hicri takvime göre belirlenmiş, Hicri Takvim bir ay takvimi olduğu için yıllar, miladi takvimden 11-12 gün kısa. Bunun sonucu olarak Ramazan ayı her sene miladi takvimde öne kayıyor. Yaklaşık olarak her 32 senede bir, Ramazan ayı aynı tarihlere denk geliyor.
Bulduğum bilgiler daha sonra orucun nasıl tutulması gerektiğini anlatıyor.
Ramazan gelince en çok neyi seviyordun derseniz aklıma ilk gelen yemek hazırlanırken TRT’de çalan canlı fasıl programları olur. Hem neşeli hem hüzünlü hem haraketli hem dinlendirici sesler. Ne yazık ki son zamanlarda artık bu sesleri duymuyorum. Hemen her kanal kendine göre bir şeyler yapıyor ama zevksizce. Eski heyecandan yoksun, eski sevecenlikten uzak. Koca koca adamlar çıkıp zaten içimiz daralmışken iyice daraltıyorlar. Sevmiyorum bu halleri. Ramazanının ruhunu öldürüyorsunuz, bayrama ulaşma sevincini kırıyorsunuz. Umarım bu satırları ilgili birileri duyar. Hiç olmazsa şu Pandemi döneminde Ramazan’dan, Ramazan’ın getirdiği o ruhani hissiyattan mutluluk yansımalarını her eve getirmeyi başarır.
Herkese hayırlı Ramazanlar diliyorum. Aşk’ınız daim, kötülükler ve telaşlar sizden uzak olsun da işleriniz rast gelsin...
Facebook Yorum
Yorum Yazın