RAMAZANIN TADI KALDI...

Apartmanların olmadığı tek katlı evler, bu evlerin içinde yeni bir güne başlayan sıcacık insanlar… Akşama iftar için hazırlanan yemek kokusu kadar sıcak. Ramazanın tatlı telaşı sarmış mahallemizi. Çoluk çocuk oruç tutma yarışındayız. Üç gün baştan, üç ortadan, üç gün sondan tutan da var; bir tutup bir gün yiyen de. Gün içinde konuşmaya halimiz olursa “bugün de tuttum kızım olsun, ben de yarın tutarım oğlum olur” atışmaları yapıyoruz sık sık. Her ne kadar dayanamasak da yiğitliği elden bırakmamak adına sıcaktan kavrulan bedenlerimizle kah yatıp kah kalkıp ev kedisi sarman misali minderlere yapışıyoruz.

Anneler, ablalar kapı önlerinde yemek hazırlığı telaşında. İçinde sebzelerle dolu plastik leğeni, bıçağı alan kendini serin yere atmış, harıl harıl hem konuşup hem sebze ayıklıyor. Hem konuşup hem de ayıklama işini nasıl yaptıklarına bakıp hayret ediyorum kıvrıldığım minderde miskin miskin gerinirken. Birbirlerine bol bol yemek tarifi veriyorlar. Akşam kimde ne pişecek belli. Zaten kokusu gitmiştir diye iftara yakın tabaklar geziniyor evler arasında. Bizde pişen yemeklerde fazla et olmuyor. Evimize nadiren giren eti ise babam özenerek seçiyor, en iyi yerinden en fazla iki yüz elli gram. Bu et ya kuşbaşı ya da kıyma olarak lezzet katıyor tencere yemeklerimize. Aldığı etin doğranmasını beğenmeyen babam serilen sofra bezinin üstüne tahtasını koyup, bizim meraklı bakışlarımız eşliğinde etleri küçük küçük tekrar kesiyor. Nedense anneme teslim etmiyor eti, kendi uğraşıyor özenle, hevesle. Galiba zorla alabildiği eti annemin ziyan edeceğinden korkuyor.

Mahalledeki diğer ailelerin erkekleri top patlamaya yakın bir elinde pide bir elinde karpuzla geçerken biz kapı eşiğinde oturup kim neyle geçiyor onu takip ediyoruz. Aso’nun rekorunu bir ay boyunca kimse kıramıyor. En büyük karpuzu, en büyük pideyi hep o alıyor. Bizde her akşam pide alınmadığından önümüzden geçip giden pidelerin kokusunu doya doya içimize çekiyoruz. Bizim soframızda ise genelde ekmek yerine annemin ramazan için açtığı kuru yufka böreği oluyor. Bir de yemek üstüne bol fındıklı şerbetli tatlısı. Gecelerin başrolü kayısı, üzüm hoşafı ve pilav. Bazı geceler de uykuya dalıp unutulan, dibi yanan pilavlar…

İftarda aniden gelen misafiri hiçbirimiz yadırgamıyoruz, soframızda hemen bir yer açıyoruz. Yer sofrasına sığmak için bir bacağımızı karnımıza çekip diğerinin üstüne oturmak zorunda kalıyoruz. Bu durum canımı sıksa da misafir başımın tacı deyip ses çıkarmıyorum. Ne kadar insan gelirse gelsin hep yer oluyor o yuvarlak sini etrafında. Biz o kadar davetsiz misafir ağırlarken nedense kimse tarafından davet edilmiyoruz. Çok belli etmesek de bu galiba bizi yaralıyor.

Bir akşam nasıl olmuşsa birileri annemle babamı yemeğe davet ediyor. Bizde bayram havası… Davet edilmelerine mi sevinelim, köşede garip garip duran bacağı sakat masada yemek yiyeceğimize mi… Ablam, önderimiz olarak hemen plan yapıyor. Masa ortaya çekilecek, bir örtü bulunacak ve ayrı ayrı tabak koyulacak. İyi de masa topal, nereye koysak durmuyor. Sonunda bir bacağının altına kâğıt sıkıştırıp denge sağlıyoruz. Annemin yaptığı yemekleri beğenmeyip kendi çabalarımızla yeni yemek hazırlıyoruz. Eh gece bizim gecemiz ya tadını çıkaralım istiyoruz. Yemekler hazır, masa şahane sabırsızlıkla topun patlamasını bekliyoruz. Bacağı topal masanın başında çok özel oluyoruz, çok farklı duruyoruz. Karar verdik yavaş yavaş, tadına vararak yiyeceğiz yemeği; topal masanın hakkını vereceğiz. Top patlıyor. Üç kardeş gururla, kibarca orucumuzu açıyoruz. Pek eğreti duran bu fazla kibarlık bizi gülme krizine sokuyor. Hem masaya olan saygıdan hem gülme krizinden bizim yemek bir türlü bitmiyor. Odanın kapısında beliren annemle babam bizi kendimize getiriyor. Masayı kurma suçuyla yakalandığımızdan ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Babam “ne iyi yapmışsınız” der gibi bakarken annem sert bakışını atıyor yine. Sessizce tabakları toplayıp emektar masayı emeklilik köşesine çekiyoruz.

Her gece olduğu gibi teraviye giden büyüklerin ardından suçu evde bırakıp atıyoruz kendimizi sokağa. Coşkulu mahallede , çocukluğumuzun oyunlarının tatlı heyecanlarına kapılıp gidiyoruz.