Rahman; Dünya’daki bütün yaratıklara rızık ve sayısız nimetler veren anlamına gelmektedir. Rahman adı Kur’an’ı Kerimde 57 defa geçmektedir. Rahman ismi kullarından hiç birine verilmez. İyilere de, kötülere de dünya nimetlerinden rahmetini esirgemeyen anlamında; rızkı ve bereketi bol olandır.
İşte Rahman olan Allah, kullarım dediği mümin şahsiyetlerini Kur’an’ı kerimde şöyle niteler. Birçok ayette ele alındığı gibi özellikle Furkan suresinden bazı ayetlerle sizlere hatırlatmaya çalışacağız.
“Ve Rahman’ın kulları! Yeryüzünde tevazuuyla yürür. Ve onlara cahiller hitap ettiği (lâf attığı) zaman “selâm” derler.” Furkan 25/63
Tevazu bir kimseyi, insanların arasında onların sevgisini kazanmaya vesile olur. Müslüman bir şahsiyeti temsil edeceği bir müminin de insanların sevgisini kazanabilmesiyle, temsil gücünü arttırır ve böylece örnek olan ve ahlakıyla tebliğ vazifesini ifa eden bir hüviyete bürünür. Aksi halde kibirli bir Müslümanı; büyük bir Âlim olsa dahi, kimse onu dinlemeyecek ve oda temsil edeceği aynı zamanda misyonunu yüklendiği davasına zarar verecektir. Mütevazı insan bazen de davası uğurunda cahil kimselerin hakaretlerine maruz kalabilir! Bunun en güzel örneği olan Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir. Kur’an ve Hadislerde de bilindiği üzere Mekke müşrikleri (ki Allah, onlara Cahiliye diye hitap eder) bir sürü hakaretler etmesine rağmen, hiç onlara sövmemiş, hakarette etmemiştir. Esasen bu bizim içinde güzel bir davranış ve yapılması gerekenlerin arasında belki de ilk sırayı alabilecek evsaftadır…
“Ve onlar, geceyi Rab’lerine secde ve kıyam ederek (ayakta durarak) geçirirler.” Furkan 25/64
Kıyam bir şeyi ayakta tutmaktır. Yıkılmasını önlemek ve nesilden nesile aktarımını sağlamaktır. Secde ise Allaha itaat ve kulluğun ikrarı, ona boyun eğmesi ve müminin maddi manevi bunu şahsında göstermesidir. Bu, namazlarda secde şekliyle olduğu gibi Allah’ın emirlerini kabul etmesi ve içine sindirmesi anlamını taşır. Yani, bir kimse dünyalık işini bitirdiği zaman gecenin bir bölümünü Allaha adaması, o’na ayırması ve o’nu düşünmesiyle olur… Onun içindir ki Rahmanın kulları arasına girebilmek için, o’nun indirdiği zikri okuyup, tefekkür edip anladıktan sonra anladığını yaşayıp ve yaşatması için dinini ayakta tutması gerek. Yoksa din yıkılırsa o şahsiyette yıkılır ve hem kendisine
hem de bir başkasına faydalı olabilme iddiasını kaybeder.
Bu zikri (Kur’an’ı) okuyup düşünen insan ahiret, cennet ve cehennemle alakalı bir sürü ayetlere gelince şöyle der veya demeliler “
Ve onlar:
“Rabbimiz cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk edicidir.” derler. Muhakkak ki o, kötü bir karargâh, kötü bir ikamet yeridir.” Furkan 25/65,66
Bu terk edilmemesi gereken hasletlerden olmakla birlikte Rahmanın kullarından olabilmeyi umut ederek, hayati bir ayrıntıyı bize aktarır
“Ve onlar, infak ettikleri zaman israf etmezler ve kısmazlar (cimrilik etmezler). Ve bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” Furkan 25/67
Bir mümin, asla cimrilik yapamaz! Eli sıkı bencil birinin İslam’ı anlatabilme ve yaşayabilmesi mümkün değildir. Allah’ı anlatırken o’nun sadaka vermeyi emrettiği ve teşvik ettiğini söyleyip kendisinin yapmaması düşünülebilir mi? Asla böyle bir şey o mümin iddiasında olanlara yakışmaz. Öbür yandan israf ederek insanlara gösteriş yapmaktan kaçınır. İsraf, kötü ve haram olan her şeye denebilir. Haramlardan kaçınıp malını oralarda sarf etmekten kaçınan adamlara, düşer (iflas) ederlerken bile insanlar ona, iyi oldu, o zaten çok havalıydı demezler! Tevazünün zillete dönüşmeyeceği bir orta yol ile yürürler. Gevşemeyip dünya için de çalışması lazım gelir. Peygamberin şu sözü ne kadar muhteşemdir “veren el, alan elden üstündür” diye. Onun için eğer veremiyorsan da başkasına muhtaç olmayacak ve mümkünse el açmayacak nitelikte harcamalarını ayarlaması lazımdır. Lükse düşkünlüğü bırakıp erdemli bir hayat yaşamasını bilmesi Rahman’ın kulları arasında sayılan maddelerdendir…
“Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır. Kıyamet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyen kalır.” Furkan 25/68,69
Ayet net ve izaha muhtaç duyulmayacak kadar sarihtir. Bütün dinlerde de geçtiği gibi haksız yere bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibi olduğunu yine Kur’an’ın kendisi söyler. Tabiide bunu yapacak olanın Rahmanın kullarının arasına girmeyi düşünmesin!
“Ancak kim (yaptığından pişman olup insanların hakkını iade eder) tövbe ederse, (böylece kalbine iman yazılıp, imanı artan) mümin olur ve salih amel yaparsa, o takdirde işte onların, Allah, onun günahlarını; sevaba çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahim’dir (merhamet edendir). Ve kim tövbe eder ve salih amel (insanlara faydalı iş) işlerse, o takdirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a ulaşır (kabul edilir).” Furkan 25/70,71
Tövbenin kabul edilme şartları da
vardır. Kişinin yaptığı hırsızlıklardan sonra kalkıp “ya Rabbi ben tövbe ettim” demesi değildir! Kime ne haksızlık yapmış ise o kimsenin hakkını iade edip o kimseden af dilemesi ve akabinde Allahtan af ve istiğfar dilemesidir. Bunu bir daha yapmayacak şekilde pişmanlığını hem hak sahibine hem de Allah’a anlatıp onları ikna etmesine tövbe denir. Bu önemli hususu bilip, Allah’ı kandıracak bir yolu tutmadığını gösterip; ancak böylelikle kazanmış olduğu günahların silinip yerine sevapları yazdırtmanın yolunu bulmaya çalışacak ki Rahman’ın kullarının arasına giriversin.
“Ve onlar yalancı şahitlik yapmazlar. Ve boş sözle karşılaştıkları zaman vakarla (kerim olarak) geçip giderler. Ve onlara, Rab’lerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman onlara (ayetlere) karşı kör ve sağır olmazlar.” Furkan 25/72,73
Dünya nimetinin tamamını ayaklarına serilse bir müminin, yalan yere şahitlik yapmayanlardır. Anne-baba dahi olsa, kendi öz çocuklarının aleyhine dahi olsa asla yalan yere şahitlik yapmazlar! Çünkü onlara Allah’ın emirleri haram ve helalleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı bir umursamazlık göstermez, aksine Allah ne buyurduysa ona kulluğu gereği o buyruğu dinler yani yerine getirmeye çalışır.
“Ve onlar: “Rabbimiz, eşlerimizden ve zürriyetimizden bize göz aydınlığı bağışla ve bizi muttakilere (erdem sahiplerine) imam kıl.” derler.” Furkan 25/74
Ve böylece Allah kuluna nasıl dua edeceğini öğretir… Ona hedef gösterir… Erdemli olmak bir yana hedefimiz, gayemiz ve gayretimizin de o erdemlilere önder, lider veya imam olmamızı öğütlüyor…
“İşte onlar, sabırlarından dolayı, (cennette) yüksek makamlarla mükâfatlandırılırlar. Ve orada saygı ve selâmla karşılanırlar. Orada ebedî kalıcılardır. Ne güzel bir karargâh ve ne güzel ikamet yeridir.” Furkan 25/75,76
İşte Allah’ın vadettiği güzelliklere şahit oluyorsunuz. O sözünden dönmez!
Bizlerde eğer o Rahmanın kulları olmak istiyor ve söz verip ona göre davranırsak; Allah’ın bizleri nasıl ödüllendireceği hakikati herkese haykırmamız lazım gelir diye düşünelim…
“Rabbim, dualarınız olmasa size değer vermez. Oysa siz yalanlamıştınız. Fakat (azap) kaçınılmaz olacak.” de.” Furkan 25/77
Bunları yapmayan, dilinden ve elinden emin olunmayan kimsenin, Allah katında bir değeri olmayacağı dolayısıyla Rahmanın kullarının arasına giremeyeceğinin gerçeği ile karşı karşıyayız!
Duamız, gayretimiz ve eylemimiz O’ Rahmanın kulları arasında olmak olsun.
Facebook Yorum
Yorum Yazın