Piyasamızın Kabullenemediği Gerçek RİSK ANALİZİ

Ben yıllar önce birkaç defa daha bu konuya değinmiştim. Aslında bu konu evrensel bir finansman kaidesidir. Birazdan okuyacağınız satırlarım sadece elektrik sektörü değil tüm iş ve ekonomi birimlerin temel konusudur. Bu konuya dikkat etmeyen her işveren, her şirket, her kurum – müessese adına ne derseniz deyin kendi çapında finansal felaket yaşamaya mahkümdur. Başka bir matematiksel çıkışı yoktur.


Şimdi ne demek istedim biraz açayım. Hepimiz ticaret yapıyoruz. Dönem dönem sıkıntılara giriyoruz. Alacaklarımızı geç tahsil edip borçlarımızı geç ödeyebiliriz. Bunlar ticaretin ve iş dünyasının olmazsa olmazlarıdır.


Ama ben bunu kasdetmeyeceğim. Yıllarca benzer hadiseleri ticari hayatında yaşamış veya “hakkel yakin – aynel yakin – ilmel yakin” şahit olmuş bir ticaret mensubuyum. Vazgeçtiğimiz anda mutlaka duvara toslayacağımız doğruları yaşamış ve şahit olmuşum.


Nedir bu konu pekiyi? Bu konu peşin ticaretin dışında yapılan tüm vadeli – çekli – senetli veya açık hesaplı ticaretle alakalıdır. Bizim ticari anlayışımız maalesef çok farklı ve yetersiz. Tabii ki bu banka ve finans kurumlarının hataları olmadığı veya kusursuz olduklarını göstermez. Zaten onlarda çok ciddi hatalar ediyorlar ama bizim ticari mantalitemiz ile bankaların ki arasında çok ciddi farklar var halen.


Bir defa biz satışı yaptığımız (vadeliyi kasdediyorum, peşin tüm satışlar buna kredi kartlı satışlarda dahil konumuzun dışındadır) anda hele bir de evrak ile (çek, senet v.s.) kapatmışsak hesabı “o ticareti bitirdik ve parayı da cebimize koyduk” kabul ediyoruz. Hayır! Asla hayır! Bir ticaret sonucu elde edilen çek, senet v.s. veya satış sözleşmesi satışın-ticaretin bittiğinin göstergesi olamaz. Vadesi geldiğinde o evrak çek, senet, sözleşme v.s. para olup kasaya girmeden o satış işlemi bitmemiştir. “Satış – tahsilat ve keş’e (cash) dönmeden gerçekleştirilmiş sayılmaz”


Pekiyi elektrik sektöründe satışlar nasıl şekilde gerçekleşmektedir.


Sektörümüzde emtia değerlerinin düşük olmasından dolayı üretici de, satıcı da, bayii – ana bayii de çok fazladır. “Arz; talebin çok çok üzerindedir.” Bu ise müthiş ve haksız bir rekabete yol açmaktadır. Rekabet kârsızlık – düşük kârlılık ve vadelerin açılıp uzamasına sebep olmaktadır. Buda tekrar riskin yani o altı çizilecek olgunun büyümesi – çoğalması demektir.


Pekiyi ne yapmalı; nasıl bir yol izlenmeli?


Buna çok afilli cümleler, latince kelimeler kurarak da teklif sunabiliriz ama Anadolu’daki ata sözlerini de kendimize rehber edebiliriz. Bunlar bir yana biz, müşterilerimize mutlaka bir kredi tahsisi yapmalıyız. Yani kim ne kadar riski – borcu (bu açık veya kapalı hesap olabilir değişmez)  hangi müşterinize ne kadar mal vereceksiniz; Bunun için şahsi evrak (çek veya senedini) alacaksınız. Ne kadar açık hesap tutmalısınız ya da hiç tutmamalısınız? Bunların hepsinin bir ölçüsü olmalıdır. Bir müşterinize bin lira şahsi çeki ile limit (kredi) oluşturduysanız daha fazlasına şahsi imzası ile mal vermiyorsanız onun hangi müşteri çekinin ne kadar olabileceğini de ölçüp biçmeniz gerekmektedir.


Yine misal; bu bin lira şahsi çek limiti tayin ettiğimiz müşterinizin kendi başka müşterisinin onbin liralık çekini (velev ki ciro ettirerek dahi olsa) alırken bir kez daha düşünmelisiniz. Zira “yağmurdan kaçarken doluya tutulabilirsiniz. ”


“Her müşteri çeki – müşteri çeki değildir.” Aldığınız her evrağın para demek olmadığı gibi… Şu temel formülü asla unutmamalıyız; evrak günü gelip tahsil olana kadar, para canlı olarak kasaya girene kadar o ticaret bitmemiştir.“


RİSK=Açık hesap+ şahsi çek + müşteri çeki + protesto olmuş evrak’dan ibaret olduğunu unutmamalıyız. Yoksa kendimizi satış yapıyor diye kandırıp firmamızı ateşe atarız. Ölçüyü asla kaçırmamalıyız.