Muhammed Deniz GENİŞ

Muhammed Deniz GENİŞ

Mail: yazarlar28@teknikelektrik.com

“Paralel Din” II Velilerde Keramet!

Geçen sayımızda “veli” kavramını incelemiş ve tasavvuftaki tanımıyla gerçek manada bir veli olmadığını ne Kur’an ne de Hadislerde geçmediğini anlatmaya çalışmış ve bunların Allah’ın indirdiği dine paralel bir anlayış olarak yeni bir din ihdas edildiğinin altını çizmiştik. Bu sayımızda da sadece velilere atfedilen ve onlara has bir sıfat olan kerameti ele alacağız. 


“Velîlerden zuhur eden olağan üstü hal. (Keramet) Sözlükte “iyi, ahlâklı ve cömert olmak” anlamına gelen kerâmet, kerem gibi masdar olup “iyilik, cömertlik” mânasında isim şeklinde de kullanılır. Terim olarak “Allah’ın sâlih, takvâ sahibi, velî kullarından zuhur eden olağan üstü hal” diye tanımlanır. “Bir yetkiye dayanarak iş yapmak” anlamındaki tasarruf kelimesi de tasavvufta kerâmetle eş anlamda kullanılmıştır. Kerâmet, tıpkı mûcize gibi tabiat kanunlarıyla açıklanamayan olağan üstü ve sıra dışı bir olay olup mahiyeti itibariyle mûcizeden farklı değildir; aralarındaki fark meydana geliş şekliyle ilgilidir. “Mûcize peygamberlerden, kerâmet tam olarak ona bağlı olan velîlerden zuhur eder.” (Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisi) 


Her zaman Kur’an’ın dinimizde bir ölçüt olduğunu vurgulayıp ona uymayan hikâyelerin veya efsanelerin “DİN” olamayacağını, okuyucularımız öğrenmişlerdir sanırım. Allah’ın bizlere indirdiği dini, kitabına almış ve korumuştur. Ne hikmetse dinlerini öğrenmek isteyen bazı kimseler bu kitabı değil, mitoloji ve hikâyeleri kendine din edinerek; Allah’ın indirdiği dinin paralelinde bir din benimsemiştir. Yukarıda velilere atfedilen keramet hakikatte ne Kur’an’da ve nede Hadislerde geçen bir kavram değildir. Durum böyle olunca soramadan edemiyoruz. 


Allah’ın ve Resulünün gündeminde olmamış olan bu keramet nasıl oluyor da bir takım velilere hasredile bilinip onları yüceltmek için yalanlar üretilmiştir. İnsanlar kandırılıp dini duyguları istismar edilerek maddi ve manevi olarak bir güç haline gelen bir takım zibidi kimselerin uydurduklarıyla adeta “paralel din” inşa etmişlerdir. Velilere uyulmamasını cenabı Allah Araf Suresi 3. Ayette bize anlatırken sonunda “ne kadar da az düşünüyorsunuz?” diye bir soru çengeli takar. Evet, hiç düşünmez miyiz?  


Diyanetin de kendisine çeki düzen verme vakti gelmiştir. Nasıl ki bir devlette paralel ikinci devlet oluşumuna izin verilmiyorsa, diyanetinde görevi; ikinci bir din anlayışına izin vermemesi gerekiyor. Ve bu işe ilk önce kendisinden başlayıp Kur’an’a uymayan dini görüşleri temizlemesi gerekir. Diyanet mensupları ve halk, diyanet işleri başkanlığının keramet sahibi olduğuna inanıyorlar mı acaba? Değilse nasıl başkanlık yapabilir? Veya tarikatlarda şeyhlik yapan birileri keramet olarak neyi gösteriyorlar! Hiç göreniniz var mı? Dinde ehliyet sahibi olmak, tasavvufta keramet sahibi olarak nitelendiğine göre bu şartlara haiz birini alıp bu makama getirmek lazım. Keşke böyle bir sınav yapılarak işe alınsalar! Kesinlikle hiç birisi sınavı geçemeyecek ve hepsi sınıfta kalacak, böylece yalancı oldukları ortaya çıkacaklardır. 


Keramet ehli nasıl yalan söyler?

Kendisine inanmayan Mekke müşriklerine belki Müslüman olurlar gayesiyle onları etkilemek için mucize isteyenlere Kur’an, Aziz Peygamberin nezdinde onlara hitaben şöyle der; “Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır…” 

(İsra 17/59) Evet, önceki Nebilere bir takım mucizeler verilmişti ama onlar da inanmamışlardı. Ayetin devamı şöyledir; “…Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.”  


Ve yine ısrarla peygamberden olağan üstü bir olay (mucize) görmek isteyen kâfirler şöyle derler; “Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi?...” cevabı bizzat Allah, Peygambere söylettiriyor; “De ki: Mucizeler ancak Allah’ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”  Yani Peygamber elinde bir şey yok! Ayetin sonrasında Cenab-ı Allah Kur’an’ın bir mucize olduğunu vurgulayarak; “Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi? Elbette iman eden bir kavim için onda rahmet ve ibret vardır.” (Ankebut 29/50-51) Zaten onlar peygamberin okuduğu bu mucizeye de inanmamışlardı… 


Son peygamber Hz. Muhammed (a.s.)’ma mucize verilmemiş olmasını Kur’an söylerken; velilere kerametin verildiği iddiasını ortaya atmak en büyük yalan ve rezalettir. Durum böyle olunca Müslümanların Kur’an’a müracaat etmemelerini fırsat bilen bazı haşhaşiler tasavvuf adı altında bir sürü yalan ve iftiralarla “paralel din” icat ettiklerini yeni yeni öğreniyoruz. 


Bizim için Kur’an’dan başka gidilecek bir yol olmadığını gerçek ve dosdoğru yolun Kur’an olduğunu birçok ayetten öğreniverebiliyoruz. En basiti her namazda okunulan Fatiha da bile ya Rab; “dosdoğru yola ilet” ve bu yolun Kur’an’ın gösterdiği yolun olduğunu yine kendisi söyler; “Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur’an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye lâyık olan Allah’ın dosdoğru yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” (İbrahim 14/1)


İman ettiğini söyleyen herkes, duyduğu dinini test etmek zorundadır. Kur’an’a arz edip uyanları tekrar süzgeçten geçirecek ve alacak, uymayanları ise dininden çıkaracaktır. Yoksa maazallah araştırmadan indirilen gerçeğin dışında kalan paralel dinde kendisinin hala Müslüman olduğunu zan edecektir. Oysa dinimiz zanna dayalı bir din değildir. Kur’an’ı anladığı dilde okuyup anlamayan ve hayatına geçirmeyen bir kimsenin Müslümanlık iddiası ise korkarım boşa çıkacaktır… 


Ne olur kardeşlerim şu ayete kulak verelim; “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrim 66/6)


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar